Pazar günü Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) bir kongre yaptı.
Merak ettim; biraz baktım.
Acaba bir değişiklik olacak mı; diyerek.
Ne bekliyordum, peki?
'Bir arada yaşama duygusunu dile getirmelerini bekliyordum.'
Ama gördük ki BDP'liler; ayrıştırma duygusunu şahlandırmak için kongre yapıyorlar.
Barış ve demokrasi dedikçe; aslında savaş çığlıkları atıyorlar.
Özerklik talebinin Türkiye'de yürümeyeceğini bile bile...
Bu özerkliğin; Kürdistan'a giden yol olduğunu kendileri de açıkladıklarına göre...
Diyorlar ki: Benim Türkiye içinde ayrı bir devlet olmama ses çıkarmaz isen barış olur. Benim Kürdistan'ı kurmama izin vermeniz demokrasi sayılır. Bunun dışındaki her yol savaş sebebidir.
Bu tutum; PKK'nın 33 yıllık tarihinin kısa bir özetidir.
***
Kongrede savaş yürütürek kazandıklarını öne çıkartan bir ruh hali vardı.
Ve elbette ki temel sembol Abdullah Öcalan olarak görülüyordu.
Bu haliyle de kongre; PKK'nın çok parçalı, çok başlı olduğu iddialarının da boş ve yanıltıcı olduğunu ortaya koydu.
Bizim en başından beri dediğimiz gibi PKK'nın silahlı kolu da siyasi kolu da hiçbir itiraza yer bırakmayacak biçimde Öcalan'a bağlıdır.
O ne derse örgütte de BDP'de de o olur.
Öcalan dışındaki herkes teferruattır.
Öyleyse; Öcalan ile görüşmelerde; onun sorumluluğu Kandil'e yıkması veya BDP'yi eleştirmesi gibi hususlar tamamen bir aldatmacadır.
Kandil'den şikayet eden bir Öcalan; Kandil'i destekliyor demektir.
BDP'yi eleştiren bir Öcalan; BDP'nin tam da onun istediğini yaptığını gösteririr.
Çünkü; Öcalan'a rağmen BDP'nin siyaset üretmesi mümkün değildir.
***
Öcalan gücünü nereden alıyor?
- Silahlı mücadeleden...
- Bölgede yarattığı liderlik gücünden.
- Türk medyasını çok iyi kullanan propaganda ağından...
- Avrupa ve ABD'den aldığı özel destekten.
- Türk siyasetçilerin PKK'nın kimliğini ve temel hedefini bilmemesinden... Bu cehalet yüzünden PKK bir sol örgüt gibi görülüyor ve onun bir takım ödünlerle etkisiz hale getirileceği sanılıyor.
***
PKK kır gerillası olarak başladı.
2003'ten sonra yaratılan müzakere ortamını açık ve ağır biçimde ihlal ederek ağır ağır şehirlere indi. Şehir gerillasını oluşturdu.
Şimdi sadece karakollara saldırmıyor (kırlar geride kaldı) artık hedef polis; yani şehirler.
Bu kadar güçlenmiş, silah ile Türkiye'ye istediğini kabul ettireceğine güvenen bir terör örgütü ile yapılan müzakereler; onu daha da semirtmekten başka işe yaramıyor.
BDP'nin son kongresinde işte bu hava vardı. Barış masajları duysam çok sevinecektim, ama hevesim yine kursağımda kaldı.
Türkiye'nin işi zor.
AVRUPA BİRLİĞİ RÜYASI BİTTİ
Acaba 2004 yılını hatırlıyor musunuz?
AKP iktidarının en büyük hedefi; Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmak gibi görünüyordu.
Hükümet; bütün gücüyle Türkiye'yi üyesi yapmaya uğraşıyordu. Bu amaçla atmadığı adım; vermediği taviz kalmamıştı.
17 Aralık 2004'te AB ile müzakere etme tarihi aldık diye; Ankara'da gündüz gözü havai fişekler patlatıldığını unutmamışsınızdır.
O sevincin ve umudun yerinde şimdi yeller esiyor.
Halkın ancak dörtte biri kadarı AB rüyasına inanıyor artık.
Bu gerçek artık Avrupa tarafından da görülüyor. Avrupa Parlamentosu üyesi Fransız Alain Lamassoure demiş ki: 'Türkler de Avrupalılar da Türkiye'nin AB'ye üyeliğini istemedikleri için AB açısından 'Türk Sorunu' diye bir sorun kalmadı.'
Bu olay o kadar basit değil elbette ki...
Türkiye'nin rotasının değiştiğini gösteren yakıcı bir örnekle karşı karşıyayız.
Peki nereye döndü yüzümüz?
Şu an Arafat'tayız.
Yani ne yapacağını bilemez halde bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Ne Batılı ne Doğulu...
Ne de Türk...
Yorum Gönder