‘Alex Sendromu’ diyorum, gerçekten de öyle oldu.
Alex bir futbol markası.
Geldiği günden beri sevildi, beğenildi, benimsendi.
Fenerbahçe’yi birçok maçta kurtardığı görüldü.
Ancak bütün yıldız futbolcular gibi takımın oyununu etkiledi.
Takımın oyunu Alex’e göre düzenlenir oldu.
Alex, futbol zekâsı yüksek ama mücadele etmeyen usta futbolcu tipi.
Oysa günümüzün futbolu gitgide ‘tam takım mücadelesi’ne dönüyor.
Bunu gören Aykut Kocaman, oyun tarzını değiştirmek istiyor.
Alex olayı burada ortaya çıktı.
Ya Alex bu yeni oyun tarzına uyum sağlayacaktı.
Ya da Fenerbahçe yeni futbol tarzına onsuz devam edecekti.
Alex burada bir yanlış yaptı.
Konuyu kişiselleştirdi.
Konuyu kendisi ile teknik direktör arasında bir sorun haline getirdi.
Kulüp başkanı da teknik direktörü tutunca ipler iyice gerildi.
Sonuçta Alex, Fenerbahçe takımından koptu.
Futbolda böyle şeyler olur.
Hayatta çok daha sık olur.
Peki, ‘sendrom nerede?’
***
Sendrom şurada:
Fenerbahçe taraftarı ortada kaldı.
“Alex kalsın” diyenler seslerini yükselttiler.
Ama “Aykut Kocaman gitsin” diyemediler.
Çünkü Aykut Kocaman bir karakter anıtı gibi duruyor.
Fenerbahçe’nin en sıkıntılı geçen yılında takımı ayakta tutan kim?
Aykut Kocaman.
Direndi. Dik durdu. Çalıştı. Ödün vermedi. Mücadele etti.
‘En büyük Fenerbahçeli’ oldu kanımca.
Şampiyonluk kazandığı için değil.
Mücadeleden vazgeçmediği için.
“Aykut Kocaman gitsin” denemez.
Elbette Aykut Kocaman kalmalıdır, mücadelesini sürdürmelidir.
Alex giderse sevgiyle uğurlanmalıdır.
Jübilesini burada yapmak isterse seve seve yapılmalıdır.
Alex her zaman sevgiyle anılmalıdır.
Ama Fenerbahçe Kulübü Alex’ten çok çok büyüktür.
Alex’e saplanıp kalmak kulübe de takıma da haksızlıktır.
Volkan daha az mı önemlidir?
Gökhan Gönül daha az mı önemlidir?
Bu kulübün tarihinde Lefter’ler vardır.
Bu kulübün tarihinde Rıdvan’lar vardır.
Bu kulübün tarihinde Halit Deringör’ler vardır.
Cihat Arman’lar vardır.
Küçük Fikret’ler vardır.
Fenerbahçe’yi büyük yapan tarihidir.
Geleceği onu daha da büyütecektir.
***
Alex’in basın toplantısını dikkatle inceleyin.
Odak noktasında ‘kendisi’ vardır. Egosu vardır.
Teknik direktörü kabul etmemiştir.
Her şeyi ‘Alex ve geriye kalanlar’ olarak değerlendirmiştir.
Futboldan söz etmemiştir.
Takımdan söz etmemiştir.
Böyle bir egoyu bir takım taşıyabilir mi?
Daha önemlisi, taşımalı mı?
Kanımca, taşımamalı.
Bu durumu kabul etmek takım oyunundan vazgeçmek olur.
Bu da kabul edilmemesi gereken bir durumdur.
Aykut Kocaman’ın -haklı olarak- kabul etmediği de budur.
Alex olayını sendroma çeviren nokta bu olmuştur.
***
Akılcı-mantıksal yaklaşım mı?
Dürtüsel-duygusal yaklaşım mı?
Karar aşamasında seçim bu ikisi arasında yaşanır.
Her ikisi arasında bir denge olmalıdır.
Çelişkiler bir çözüme ulaşmalıdır.
Olay bütünüyle görüldüğü zaman anlaşılacaktır ki; dürtüsel-duygusal yaklaşımlar heyecan vericidir.
Ama akılcı-mantıksal yaklaşımların çözümü kalıcıdır.
Bu olayın bu gerçeği anlatmış olmasını çok isterim.
Anlatır da...
Elbette, anlamak isteyene anlatır.
Yorum Gönder