Tartışma programlarını özgür olmaktan uzaklaştıkları ve şartlandırma/propagandaya dönüştükleri için artık izleyemiyorum. Ekran karşısında sabrımın sınanmasına tahammül göstermekte, referandum sürecinden bu yana çok zorlanıyorum. Zurnanın zırt dediği yerde birisi boğazımı sıkıyor gibi oluyor. Bulunduğum kanalı hemen zaplıyorum.
Geçen akşam Fatih Altaylı’nın “Teke Tek” programını, sırf avukat Habibe Yılmaz Kayar’ın konuşmasını beklemek için -kurdeşen dökmek pahasına- izlemek zorunda kaldım.
“Kürtaj” gibi bir kadın konusu tartışılırken “kadın” ve “kadın haklarını” temsilen programa yalnızca bir kadın, Habibe Hanım çağrılmıştı.
Üç konuşmacının diğer ikisi “erkekti”.
Sunucunun da erkek olduğu düşünüldüğünde, “kürtaj” dört erkeğe bir kadın tartışıldı.
Bu başlı başına, kadına yapılan bir saygısızlık ve hakarettir.
Kadın çeyrek porsiyon
Kadının söz hakkı, özetle “dörtte bir”le sınırlı tutuluyor.
Ekrandaki manzara -çeyrek porsiyon olmak hasebiyle- kadının kafadan “kaybettiği” bir tablo çiziyor.
Bu, yeterince sinir bozucu değilmiş gibi “kadına” bir de söz sırası en sonra geliyor.
Programı açtığımda kadın doğum uzmanı Prof. Engin Oral konuşmaktaydı.
“Kürtajın bilimsel açıdan cinayet olmadığını” açıklayan ilk konuşmayı o yaptı.
Hadi hekimdir… diyelim. İlk söz onun olsun…
Arkadan “ilahiyatçı” Ali Rıza Demircan’ın şeddeli anlatımıyla uzattıkça uzattığı dini yorumlarını dinledik.
Bir saat “kadın”a sıra gelmedi!
Cinsiyet eşitsizliğine ek olarak bir de vaaz dinlemek zorunda kalıyoruz.
Yasanın her şeye rağmen hâlâ “laik” diye tanımlandığı bir düzende “ilahiyatçıya” neden böyle öncelikli “referans önem” verilsin ki?
Ekran, ilahiyatçı görüşünün -konuya taraf olan kadınların görüşünden- çok daha önde ve önemli olduğu bir ortamı tanımlıyor. Ve bu ortam bize dayatılıyor...
“İslamda cinsellik” uzmanı Demircan’ı, sonuna dek izlemek sabrını göstermezseniz “kadın hukukçuyu” dinlemek şansına sahip olamıyorsunuz.
Habibe Yılmaz Kayar’ı dinleyebilmek adına, yanında mutlaka bir de Ali Rıza Demircan nutku almak zorundasınız.
Altaylı da dengesizliğin farkında olmalı ki, Habibe Hanım’a söz verirken; “Önceki konuşmalara cevap verebilmeniz için sizi sona bıraktım!” kabili bir şeyler söyledi.
Ama inandırıcı olamadı.
“Kürtaj yasası” uygar parametrelerle tartışılacaksa, bunun ilk şartı “kadını” ve “laik ölçüleri” ön plana çıkarmaktır.
Tespih taneleri gibi ön sıraya erkeklerin dizildiği ve dinin ön plana çıktığı bir kürtaj tartışması, tartışmayı gereken yerden farklı bir platforma çekiyor.
Aynı kaygıları paylaştığını düşündüğüm “Kadınlara Hukuki Destek Merkezi” Başkanı Avukat Habibe Yılmaz Kayar da nitekim; “Kürtaj, insan hakları ve tıp bilimi açısından, bilim verilerine göre tartışılması gereken bir konudur. Bu alanda ben din tartışması yapmayı uygun bulmuyorum” dedi. “Kadın örgütleri Türkiye’yi temsil etmiyor!” görüşlerinden hareketle de; “Türkiye’yi kim temsil ediyor?” ve “Referans nedir?” sorusunu sordu.
Habibe Y. Kayar’ı bir saat beklememe değdi. Kürtaj tartışmasında sorulması gereken en anlamlı soru budur:
Bizim “referansımız nedir?”
“Bilim mi?”, “Din mi?”
Din kuralları dışında belirlenen “laik devlet yasaları” mı?
Koşar adım yöneldiğimiz “din devleti mi?”
Biz kiminle neyi tartışıyoruz?
Önce onu bilelim.
Fazıl Say’a destek
Sevgili Zeynep (Oral) yazdı: Fazıl Say için imza kampanyası başlatıldı...
“Yalnızlık Kederi” isimli kitabında Say, “Değerli orkestra şefi Gürer Aykal’ın dediği gibi” der: “Klasik müzikçiler bu ülkenin üvey evlatları mı? Doğduğumuz, yaşadığımız, müzik yaptığımız… Emek verdiğimiz, hayaller kurduğumuz bu yer ülkemiz değilse… Neresi bizim ülkemiz?”
“Say’a sahip çıkmayan/çıkamayan ülke” olmak utancını yaşamayalım.
Benim gibi düşünüyorsanız aşağıdaki bildiriye imzanızı ekleyerek lütfen mailto:sercan.aycan@andante.com.tr?subject=YoreNet e-MEDYA ${TARIH}-${YAYIM_ADI}-${HKODU} adresine ulaştırınız:
Fazıl Say bu ülkenin yetiştirdiği ender değerlerden biridir.
Sanal ortamda “tweet” ve “retweet” denilen yazışmalar nedeniyle hakkında soruşturma açılmış olması, 1.5 yıl hapis cezası istemiyle iddianame hazırlanıp İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi, demokrasiye, insan haklarına, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı, dahası utanç vericidir. Kaldı ki sanal ortamdaki o yazıları okumak ya da okumamak bireyin tercihine kalmıştır. Sadece uluslararası arenada değil, kendi ülkemizde de bu utancı hiçbir savcının, hiçbir mahkemenin bize yaşatmayacağına inanmak istiyoruz.
Başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere, laiklik, çağdaş hukuk devleti gibi demokrasinin gereği olan kavramlarla uyuşmayan bu girişimin derhal durdurulması için tüm hukukçulara, sanatseverlere ve kamuoyuna çağrıda bulunuyoruz.
Bu amaçla Fazıl Say’ın yanında olduğumuzu belirtip ülkemizin aydınlık düşünceli insanlarını, tüm kamuoyumuzu imzalarıyla destek vermeye çağırıyoruz.
Fazıl Say’a Destek Girişimi
Yorum Gönder