Ergenekon davalarının birleştirilmesinin ilk sonuçlarından birini bu hafta yaşadık. Eskiden bir günlük duruşmanın geç saatlerinde biten “talep konuşmaları”, birleştirmenin ardından
tam üç gün sürdü. 1.5 gün sanıklar, 1.5 gün de avukatlar 15’er dakikalık dilimler halinde konuşmalarını yaptılar. Mahkeme herkesi dinledi, kimseyi tahliye etmedi.
30 Mayıs’taki son güne mahkemenin çıkardığı zorunlu davet üzerine, hapishane doktorunun uyarısına karşın Prof. Dr. Mehmet Haberal da katıldı.
Saat 19.00’da biten konuşmaların ardından mahkeme heyeti, tahliye etmeme kararı vermek üzere odasına çekildi. Haberal’la 3 saat baş başa sohbet ettik. Özgürlükte, Ankara’nın resmi ve sosyal protokollerinde karşılaşma dışında herhangi bir görüşmemiz olmamıştı.
Hapishane sınırları içindeki duruşma salonunun konteynırdan yapılmış bekleme odasında herkes Haberal’la konuştu, tanıştı, kucaklaştı. Sonra bir köşeye çekildik.
Haberal, “Ameliyatım var” diyemezdi, “Üniversite senatosunda önemli bir karar alacağız” diyemezdi, “Kampustaki yeni bölüm çalışmalarına katılmam gerek” diyemezdi. Sohbetin telefonla kesilmesi de olanaksızdı!
***
Bizim Toroslar’da ilk, büyüklere hürmeti öğretirler. Yazı aramızda hürmet etmeyi özlemişim. Haberal, her şeyden önce büyüğüm. Bunun yanında bir yıldır vekildaşız.
Her şeyi konuştuk.
Bütün dünyanın kabul ettiği bir bilim insanı olan Haberal, Kuran’dan ayetler zemininde düşüncelerini anlatmayı, özlü sözler kullanmayı seviyor.
Sohbetin ortasında meslek damarım tuttu, “Hocam” dedim, “ben bunları yazarım, izin verin.” Ana hatlarıyla anlaştık.
Daha tutukluğun ilk günlerinde başta organ nakli ile ilgili olanlar olmak üzere, dünyanın dört bir yanından bilim insanları, kurumlar tepkilerini açıkça ortaya koymak, Türkiye’deki hukuksuz gidişi ilan etmek, kendi hükümetlerini Türkiye ile ilişkiler konusunda uyarmak istemişler.
Haberal bunları hep engellemiş. Uluslararası alanda ülkesini şikâyet eden kişi olmak istememiş. Ancak gelinen noktada bilim insanlarının şu çıkışını engelleyemez hale gelmiş:
“Haberal’ın özgürlüğü, kişi olarak Mehmet Haberal’ı aşan bir durumdur. Biz bu konuda sesimizi yükselteceğiz. Artık bunun önüne geçme...”
Başbakan’ın son Pakistan gezisindeki tablo bunun eseri. Önümüzdeki günlerde benzer durumlar daha çok yaşanabilir.
Haberal, organ nakli ameliyatlarındaki başarısı ve bu alanda uluslararası örgütlenmeye ilişkin attığı adımlar konusunda öyle ilginç anılar anlattık ki; insanın gözleri yaşarır.
1983’te Zürih’teki bir bilimsel toplantıda, böbrek nakli sırasında böbreği canlı tutma süresini 11 saatten 112 saate çıkardığını açıklamış. Konuya ilişkin sunumundan sonra katılımcılardan biri şöyle demiş:
“Bu Haberal mezardan bile böbrek getirir.”
Huyum yeşersin, onca organ naklini konuşurken kara mizaha girmeden edemedim, sordum:
“Hocam, vicdan naklini ne zaman başarırsınız?”
***
Sohbetimizin ana konuları cezaevinde yaşam, özgürlük, Meclis, siyaset idi.
“Bildiğimde öğretici, bilmediğimde öğrenciyim” diyen Haberal’ın hapiste ilk öğrendiklerinden biri, bulaşık deterjanı Pril’in kapağını açmak olmuş. Önce kapağı çevirip açmış, su döker gibi deterjan kullanmış. Böyle olmayacağını anlayınca infaz koruma memuruna sormuş, üstten çekip göstermiş.
Haberal, 27 Mayıs’ta gazetelere verdiği yarım sayfalık ilanın olabildiğince geniş çevrede duyulmasını istiyor. Kendisine ilişkin haksız suçlamalara kanıtlarıyla birlikte verdiği yanıtlar orada.
Yeni anayasa nasıl olmalıyı konuşurken bir anlatımı paylaştı. Ülkede en kısa anayasa yarışması yapılmış. Şu metin kazanmış:
“Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Geri kalanı yorumdur.”
Özgürlükle ilgili yapılanları, yapılması gerekenleri konuştuk uzun uzun. “Önce ülke” diyor, “hep birlikte yaşayacağız. Her sorunun çözümü için öncelikle diyalog ortamı sağlanmalı.”
Ben de CHP kongrelerine gönderdiğim mektupları, sosyal medya ile ilgili yaptıklarımı, Balbay’a Özgürlük Girişimi adı altında bir zemin oluşturan dostları anlattım. Mücadelenin kesinlikle kişisel bir özgürlük arayışı olmadığını, ama göndere bir bayrak çekmek gerektiğini paylaştım.
Partimiz CHP’nin 12 Haziran seçimlerinin yıldönümünde milli iradenin hâlâ tutuklu olması karşısında yükselteceği sese toplumun da katılma oranını konuştuk.
Bu konuyu yarın ayrıca işlemek istiyorum.
Gece yarısı Haberal’la ayrı cezaevlerine dağılırken heyecanla seslendim:
“Çok işimiz var Hocam...”
Yorum Gönder