Askerin siyasete yön vermesi; gelişmemiş demokrasilerde oynanan oyunlardan birisidir. Bunun örneklerini 1960'larda, 70'lerde Güney Amerika ülkelerinde görüyorduk. Bu yüzden da oralara 'Muz Cumhuriyeti' deniliyordu. Bu ekonomisi zayıf, devleti oynak ülkelerdeki darbeleri; ABD yönlendiriyordu.
Türkiye de 1960'tan itibaren o muz cumhuriyetlerini taklide başladı. Yaşanan üç büyük askeri müdahale ile Türkiye'nin demokratik gelişiminin önü kesildi; ekonomisi geriye gitti. Buna; 28 Şubat sürecini de dahil edebiliriz.
Türkiye, artık bu yıkıcı sürecin farkına varmış bulunuyor. Kimsenin darbeleri veya askerin siyasete karışmasını savunacak hali kalmadı.
Gel gör ki yaşadığımız dönem; 'Asker darbe yapacak!' diye darbe istismarı yapanların egemen olduğu yeni bir antidemokratik sürece döndü.
Bugün özel yetkili mahkemeler (ÖYM) eliyle yeni bir vesayet sistemi kuruldu. ÖYM'ler üzerinden yaratılan bir tür sivil sıkıyönetimle karşı karşıya gibiyiz.
Öyle ki bu ÖYM vesayeti karşısında Başbakan Erdoğan bile, 'Gelin, beni de alın!' demek zorunda kalıyor.
KAP BIRAKMA
Darbe dönemi mahkemeleri olan sıkıyönetim mahkemeleri ile bugünkü özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin hiçbir farkı bulunmuyor.
Hatta cezaların takdiri ve yargıçların şüphelilere uyguladığı muameleye bakınca; bugünkü özel yetkili mahkemeleri (ÖYM) daha katı bulduğumu söylemeliyim. Sıkıyönetim mahkemeleri; güya rejime muhalif olanları cezalandırıyordu. Bu ÖYM'lerin baktığı davaların hemen hemen tümü; bu iktidara ve bu iktidara destek olan güçlere muhalif durumdaki insanları veya kesimleri kapsıyor.
Ergenekon, Balyoz, KCK, Andıç gibi isimler verilen bu büyük davalar; Türkiye'nin mutlak ve değişmez sahibi olmak peşindeki bir grubun operasyonu gibi gözüküyor. Bu mahkemelerin, şüphelilere karşı yürüttüğü uygulama incelenirse bir 'otomatik tutuklama makinesi' ile karşı karşıya bulunduğumuz da anlaşılır.
O yüzden ÖYM'leri; 'darbecilerle mücadele eden mahkemeler' olarak görmek mümkün olmamaktadır. Tam aksine; darbecilerle mücadele etmek adına; bir hukuk darbesi ile karşı karşıya bırakıldığımız bile söylenebilir.
Askerleri içeri tıktık; sistemlerini kırdık; yerlerde süründürerek toplum gözünde iyice itibarsızlaştırdık da geldiğimiz nokta ne oldu? Kenan Evren mahkemelerinden medet ummuyor muyuz?
AKP'Yİ KİM İKTİDAR YAPTI?
Bir de bu mahkemeleri ölümüne savunan bir kesim var. Bunlar asker ve darbe ile mücadeleden çok sık söz eden ama yargıç vesayeti üzerinden Türkiye'yi yönetmeye kalkışan bir kesim.
Üstüne üstlük bunlar; iktidar partisi AKP'ye ve Başbakan Erdoğan'a dolaylı yoldan; 'Bizim sayemizde iktidar oldunuz; biz ne dersek o olacak; ÖYM'leri kaldırırsanız asker sizi perişan eder!' diye tehditler yağdırıyorlar. MİT davasında; Uludere işinde, hatta Şike davasında Başbakan Erdoğan ile açıkça çatışmaya giren bu kesim; Sayın Erdoğan'ın gücüne ve yaptıklarına açıktan ortak olarak şimdi ülkeyi yönetme sevdasına düştü.
Sanıyorum ki AKP içindeki iki kanatta da şu soru içten içe soruluyor: Bizi iktidara kim taşıdı? Tayyip Erdoğan mı yoksa bu kesim mi?
Bu sorunun cevabını ben de çok merak ediyorum.
Herhalde özel yetkili mahkemeler; bu cevabı belirlemek için kullanılan kaldıraçlardan birisi...
Askerin siyasete karışmasına nasıl karşı isek ÖYM'lerin de bu kadar siyasi davranmasına karşı olmalıyız. Darbe döneminden kalma mahkemeleri savunarak demokratlık yapanlara da ancak aptallar inanır.
MİLLETİN YATAK ODASINDA NE İŞİNİZ VAR?
Kürtaj tartışmasının hukuki veya dinsel boyutları tartışılıyor; işin içine bebeğin yaşam hakkı; insan hakları; kadın hakları; modernizm sokuluyor.
Ama kimse kürtajın varlık sebebini gündeme getirmiyor. 'Arkadaş; karımla veya sevgilimle ilişkim bizi ilgilendirir; sen niye burnunu bu işe sokuyorsun?' sorusunu soran yok.
Bence AKP iktidarı, otoritesini milletin yatak odasına kadar yaymaya kalkışmasın. Bu müdahaleden hayırlı bir evlat dünyaya gelmez.
Yorum Gönder