Yeni Döneme Girdik - Orhan Bursalı

Sanırım giderek şiddetlenecek (enine, boyuna, derinliğine) bir muhalefet dönemine giriyoruz.
Özellikle 1 Mayıs 2012, arkasından 19 Mayıs 2012 gösterileri derken işçi muhalefetinin “Büyüyen Türkiye”den daha fazla payını istemesi için grevleri... Fenerbahçe’nin cemaat ve iktidara karşı büyük tepkisi... Avukatların, baroların ve toplumun çeşitli kesimlerinin haksızlıklara, hukuk ihlallerine, Silivri adaletsizliklerine ve zulmüne karşı demokrasi ve hukuk için direnişleri...
Yeni muhalefet döneminin güçlü göstergeleri... Bu yeni dönem ne zaman başladı derseniz?
Ergenekon, Balyoz, Odatv ve gazeteci dava ve tutuklamalarının üzerinden karanlık-sis perdesinin kalkması ve özellikle son bir yıl içinde yaşadığımız küçük “aydınlanma dönemi”nin ardından...
İnsanlar, yurtseverler, gazeteciler, subaylar, muhalifler, bilim insanlarımız gerçi içerideler ama davalarda ilk mahkeme kararları nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın hem hukuk hem de giderek daha geniş halk kitleleri içinde, davaların ve yargılananların masumiyetleri görülmüş, kanıtlanmış ve kabul edilmiştir. Hukuksuz, haksız, tamamen düzenbazlıklara dayanarak açılan bütün davaların ergeç varacakları sonuçtur bu. Siz bakmayın yüksek yerlerde oturup sözde adalet adına atıp tutmalara... Avukatlar, barolar hakkında suç duyurularına... Bunlar büyük bir yenilginin dışavurumlarıdır. Bu davalar, sürdürücülerini, hayatları boyu onları izleyecektir. (Barolar ve avukatların direnmesi, demokrasi ve hukuk için en büyük dayanaklarımızdan biridir!)
Söz konusu davalar öncesi, tezgâhını kuran iktidar ve yandaşlarının büyük bombardımanı ile sinen kesimler dava süreçlerinde gerçeklerin bir bir ortaya çıkması karşısında uyanmaya başladı. Ben buna “aydınlanma dönemi” diyorum!
Bu aydınlanmanın olgusunu, 1 Mayıs’ta “Devrimci Vosvosçular”dan tutun, pek çok küçük okul, mahalle, ev, sokak, neredeyse kuşçulara varıncaya kadar, yüzlerce yeni pankartın arkasında, on kişi - yirmi kişi - elli kişi, her ne kadarlarsa, yürümelerinde gördüm..
***
4+4+4 eğitim yasası ve buna paralel 19 Mayıs’ı okullardan ve halktan uzaklaştırma ve pasta kesme törenine dönüştürme girişimleri de bu “aydınlanma dönemi”ne hizmet etti. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni kaldırma girişimi, gençliğin tam kanına dokundu! Birden fark edildi ki Gençliğe Hitabe büyük bir silah, araç, güç gençlik için. Onun ellerden alınmaya kalkışılması, Hitabe’yi paha biçilmez bir değere yükseltti!
Tıpkı 19 Mayıs gibi! Her ne kadar okullarda hazırlıklar yapılıyor, fener alayı düzenleniyor, stadyum gösterileri yapılıyor olsa da siyasi olarak uykuya yatırılmış olan 19 Mayıs 1919’un anlamı parladı birdenbire! Millet, gençlik, varoluşlarının resmi belgesinin de iptal edilmek istendiğini gördü.
Samsun’da, İzmir’de CHP’nin katıldığı, İstiklal Caddesi’nde Türkiye Gençlik Birliği’nin öncülük ettiği, Şişli’de Sarıgül’ün öncülüğünde ve daha pek çok kentte düzenlenen başarılı gösteriler bu değerin kanıtlarıydı. Kurtuluş ve Kuruluş’un gerçek tarihini “resmi tarih” diye yoksayarak dip ve kenar notlarıyla, üçüncü, beşinci olaylarla Kurtuluş ve Kuruluş’u yeniden yazabileceklerini sanan uyduruk insanların bugüne kadarki çabalarını, halk, bir 19 Mayıs ile tuvalet kâğıtlarına dönüştürdü!
Genç Siviller adıyla ortaya sürülen ve şimdi yok olan, spor pabuç armalı, uyduruk davalar için kullanılanların yerini, devrimci gençlik, devrimci muhalefet, devrimci halk aldı!
***
Yeni dönemin başka bir özelliği, Erdoğan ve ekibinin, iktidarda gücünü koruyabilmek için halk içindeki en gerici değerleri kurumsallaştırma çabaları oluyor. Veya en ilkel ve geri değerleri geri getirerek dayatması!
Kürtaj son hamlesi. Üstelik kürtajları, Uludere katliamı ile eşdeğer gören açıklaması doğrusu müthişti ve Türkiye’nin üzerine gelmekte/yuvarlanmakta olan daha büyük toprak kaymalarının işaretleriydi sanki..
Mutlak lider, Türkiye’ye dayatıyor da dayatıyor!.. Kadınlara ait, tamamen onların dokunulmaz alanına el atması, karşımızda ne büyük şiddeti barındıran bir insan olduğunun kanıtı. Dünyada ne kadar özgürlükçü olmayan, dünyanın aşmaya çalıştığı değersiz “değer” varsa, otoriterlik, mutlaklık, tutuculuk, antidemokratlık, antiliberallik... hepsini üstlenen bir kişi.
Ulusal bütünlük değil, “ulusal” ayrışmanın giderek daha geniş bir yelpazeye yayılacağı, bir yazımda belirttiğim gibi, “Üçe ayrılmış bir Türkiye” tablosu hızla oluşuyor..
Gazetemizde Barkın Şık’ın “Sessiz Bekçi”, yani kitle gösterilerini elektromanyetik ışınlarla durdurma silahına Emniyet’in gösterdiği ilgi de içine girdiğimiz yeni döneme, iktidarın yanıtı olacak!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget