Bu bayram Libya’da değişik geçti.
Bu bayram Libya’ya rejim değilse bile egemen değişikliği ile birlikte geldi.
Eğer Libya’da bayram yapmak için, düzen değişikliğini bekleyen var idi ise biraz, biraz da ne söz, epeyce bir süre daha bekleyecek demektir.
Ama eğer ne olursa olsun, musibet bir müstebitten kurtulmuş olmak bayram nedeni sayılabiliyorsa, o zaman Libyalılar veya Libyalıların hiç değilse bir kısmı doya doya bayram edebilirler, hatta bu bayramı kırk gün kırk geceye de yayabilirler.
Ve yine eğer bir ülkede alçakça iğrenç yalanların ortaya çıkması, insanların akıllarının başlarına gelmesine yol açacağını düşünerek bir bayram vesilesi olarak kabul edilebiliyorsa, yine Libyalılar kana kana bayram edebilirler.
Çünkü, Libya’da son olaylar, zaten yalan ve zulüm üzerine oturtulmuş Kaddafi rejiminin bir kısım yalanlarını tabak gibi ortaya sermiştir.
Fikret Bila 28 Ağustos’taki köşesinde yayımladığı “Kaddafi’nin Tünelleri” başlıklı yazıda şunları söylüyordu:
“… Başı kabak Libyalı çocukların Kaddafi’nin kızının evindeki havuza atlamaları çok çarpıcı bir görüntüydü. Bir kadın ‘Kaddafi’nin ailesi bize yıllarca Libya halkının yanında olduklarını söyledi, şimdi görüyoruz ki yıllarca yalan söylemişler’ diye durumu açıkladı…”
***
Burada belki de, bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekir.
Libya halkı 42 yıldır yaşadıklarından, zaman zaman popülizmin uyuşturucu etkisiyle kanmış olsa bile özde Kaddafi’nin de, ailesinin de kendisinden yana olmadığını kendi yaşam koşulları yüzünden biliyordu.
Yani yalanın farkındaydı halk.
Söylenenin yalan olduğunu biliyordu, ama doğruymuş gibi davranıyor, resmen “yalan “ diyemiyordu.
Zaten diktalarda yalanın yalan olduğunun bilinmesi fazla önem taşımaz. Önemli olan yalanın yalan olduğunun açıkça söylenememesi ve gerekenin yapılamamasıdır.
Başka bir deyişle, Kaddafi’nin tasfiyesi yalanın yalan olduğunun bilinmesi açısından fazla bir değişiklik yaratmadı. Fiili durumu yalnızca resmileştirdi.
Tabii demokrasilerde durum farklıdır. Çünkü orada yalanın yalan olduğunun bilinmesi, gereğinin yapılmasını da mümkün kılar.
Her neyse Libya’da Kaddafi’nin halkın yanındalığı yalanı artık resmiyet kazandı.
Şimdi Libya’yı başka bir yalan tehlikesi bekliyor.
O da, Kaddafi’yi yıkan iç güçlerin iplerini ellerinde tutan feodaller ile dış güçlerin getirecekleri düzenin demokrasi olduğu yalanıdır.
Kaddafi rejimini yıkanlar, bir yalanı da yıktılar. Kaddafi’nin halkın çıkarını kolladığı yalandı.
Ama şimdi Kaddafi’nin petrol zenginliği yağması ve paylaşımına dayanan yalanını, başkaları halka biz sizden yanayız diyerek, aynı yalanla aynı temele bina etmekteler.
***
Kaddafi’nin yalanının ortaya çıkarılmış olması, öbür yalanın kimilerince iyice görülmesini engelleyecektir.
Emperyalizmin kabile, aşiret, mezhep diktalarını yıkarken kullandığı en büyük yalan ise gittikleri yere demokrasi götürdükleri yalanını yutturmalarıdır.
Burada, onlara kendi basınları gibi gittikleri yerdeki işbirlikçi medya da yardımcı olur.
Eskiden, emperyalizmin Afrika’ya misyonerlerle gittikleri dönemde bir zenci durumu şöyle özetlemişti:
- Beyazlar geldiklerinde bizim topraklarımız vardı onların İncilleri, şimdi ise bizim İncilimiz var onların ise toprakları.
Son zamanlarda misyonerler ve İncil rafa kalktı, yerini demokrasi aldı.
Bu durumda, Irak savaşından sonra bir Iraklı şöyle dese yeridir:
- Onlar “demokrasi getireceğiz” diye gelirlerken onların demokrasisi vardı, bizim de petrolümüz. Şimdi ise onların yine demokrasisi var. Bizimse artık petrolümüz de yok.
Görüyorsunuz, emperyalizmin yalanları bazen azgelişmiş diktatörlerin yalanlarından daha da vahim olabiliyor ve bir yalan, bir ötekini doğru da kılmıyor.
Bütün bunları buradan bakınca anlamak kolay. Güç olan bizdeki liberal demokrat kalemlerin bu yalan oyunundaki gönüllü hınk deyici rollerine akıl erdirmek.
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder