PARİS – Hep hayıflanıyorum “şimdiye kadar aklım neredeymiş” diye.
1990’lı yıllarda bir gün, Ali Sami Yen Stadı’nın basın tribününde bu sözleri söyleyen ünlü karikatür sanatçımız Ali Ulvi idi. Hayıflanmasının nedeni ise futbol maçlarını izlemeye geç başlayarak, onca yılı kaybetmesiydi, o artık futbolun tadına varmıştı.
Ali Ulvi çağımızın önemli gerçeklerinden biri olan ayaktopunu küçümseyenler grubunda boğulmak gafletine düşmedi. O geç de olsa, bu işin keyfini iyi çıkardı.
Televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte futbol da evimize girdi, artık erkek oyunu olmaktan çıkıp ailede kadın erkek, herkesin oyunu oldu.
Dünyanın her yerinde öyle.
1998’den bu yana birkaç dünya kupasını Paris’te izledim. Bütün kahvelerin turnuvalar yüzünden plazma TV alıcılarıyla donatıldığı kentte önemli maç günlerinde yaşam ölüyor, herkes ekrana kilitleniyor.
Jacques Brel’in “Her yer bira kokuyor” diyen biranın ortak payda olduğunu anlatan şarkısı var. Ama şimdi galiba asıl ortak payda futbol. Artık her yer futbol kokuyor.
20. yüzyılın oyunuydu futbol, 21’incinin de olacak gibi görünüyor.
Bugün Paris’te, evlerde, bulvarlarda ve kahvelerde insanlar bir kez daha yine futbol konuşup izlerken, bizim liglerimiz de bunca badirenin ardından, başlamış olacak.
***
Bu yıl futbol başımızı çok ağrıtacağa benziyor.
Şike skandalının soruşturması bir hukuk skandalına dönüştü.
Savcılar, Futbol Federasyonu’na, dört başı mamur bir dosya gönderip, soruşturmanın kurallarına uygun ve özgürce yapılmasını sağlayamaz mıydı?
Hukuk devleti konusunda fazla duyarlı olmayan toplum, konu futbol olunca tepkisini ortaya koymaya başladı.
Eğri oturup doğru konuşalım; söz konusu olaylar Fenerbahçe yerine herhangi bir başka takımın başına gelmiş olsaydı, taraftar tepkisinin içeriği pek değişik olmayacaktı.
Ayrıca kabul etmek gerekir ki Fenerbahçe’nin Avrupa Şampiyon Kulüpler karşılaşmalarından tasfiye edilmesinde, Futbol Federasyonu’nun rolünü anlamak oldukça güçtür.
Federasyon, Fenerbahçe’nin şikeye bulaştığı ve liglerden yasaklanması konusunda kendi ölçütlerine ve ikna edici yeterli kanıt bulamadığını açıkladığına göre, şimdi hangi kriterden hareketle, sarı lacivertlileri Avrupa liglerinden yasaklama yolunu tutabilmektedir ki?
***
UEFA’nın TFF’ninkinden daha sıkı kriterleri olabilir; İtalya’da olduğu gibi burada da onları işletebilir.
Ama TFF’nin, UEFA’nın “Fenerbahçe’yi Avrupa Şampiyon Kulüpleri’nden yasaklayın!” talebiyle karşılaştığında, vereceği yanıt şu olmalıydı:
- Biz, henüz FB’nin şike yaptığı konusunda yeterli delile sahip değiliz. Bu durumda kendi kriterlerimiz içinde neye dayanarak, bu kulübü yasaklayalım ki? Size göre, bir yasaklama nedeni varsa, kararı siz alın!
Bugünkü durumun haksızlığa uğramış olduğu duygusunu taşıyan Fenerbahçe taraftarını ne gibi davranışlara itebileceğini, geçenlerde Şükrü Saracoğlu’nda meydana gelen olaylarda gördük.
Başına gelmeyenin, gelenin halinden anlaması güç de olsa, bütün Fenerbahçe taraftarlarına soğukkanlı olmalarını tavsiye ederken kulüp yönetiminin de havayı yatıştıracak bir tutum içinde olmasının şart olduğunu bir kez daha anımsatmak gerek.
Geçen hafta sonunda, Elazığ’da, Diyarbakırspor maçı sırasında meydana gelen olaylar, toplumun içinde bulunduğu gergin atmosferin tribün ve sahalara yansımasının doğuracağı tehlikeler konusunda ipucu verdiğini söylemek mümkün.
Sevgili okurlarım, şike skandalı patlak vereli bu kadar süre geçmesine karşın, özel yetkili savcıların, “suç işlemek için silahlı örgüt oluşturmak” suçundan soruşturma açmalarının ardındaki gerekçeyi kavrayamadığımı itiraf etmek isterim.
Kanımca, kendini her şeye kadir gören bir iktidarın toplumda çok etkin olan futbol dünyasını kendi isteğine göre, yeniden dizayn etme isteği yatıyor olayın ardında.
Bu durumda da kimse, kendini yeni gelişmelerden masun hissetmemelidir.
Gün “bugün bana, yarın sana!” günüdür.
Bu durumda, herkesin Fenerbahçe ile dayanışma içinde olması akıllıcadır.
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder