Bugün Öğretmenler Günü... Ceren Candemir, Boğaziçi Üniversitesi’nin Fen 
Bilgisi ve Matematik Öğretmenliği bölümlerinden mezun olmuştu.
Yıllarca öğretmenlik eğitimi almıştı.
2011’in yaz aylarında Muğla’nın Fethiye İlçesi’ndeki Kayaköy’e tatile gitti.
Tatilini bir “sanat kampı”nda geçiriyordu.
Çevresindeki köy çocukları dikkatini çekti. Hepsi, “Okulumuz kapandı, ders göremedik” diyordu. Mutsuzlardı.
Derslerinde geri kaldıklarını düşünüyorlardı.
Ceren Candemir o an kararını verdi:
Tatilini geçirdiği kampta o çocuklara ücretsiz ders verecekti... 
***
Bu düşüncesini köy muhtarıyla ve sanat kampının yöneticiyle paylaştı. Onlar da büyük bir coşkuyla destek verdiler kendisine...
Ve 30 köy çocuğuna matematik, geometri, fizik, kimya ve biyoloji dersleri vermeye başladı.
Hem de hepsine tek tek... Çünkü “toplu halde ders vermesi”nin yasak olduğunu biliyordu.
Günde en az on saatini bu ulvi göreve adamıştı!
Sanat
 kampı, bir anda eğitim yuvasına dönüştü. Ceren öğretmen, okulları 
kapatıldığı için derslerinde geri kalan çocukları canla başla 
eğitiyordu.
Hem o mutluydu, hem öğrencileri, hem de köy halkı! 
***
Sanat
 kampı bahçesindeki bir masada çocuklara ders çalıştırması, yerel 
basında yer aldı. Hatta bir gazetecinin ısrarıyla, sanki açık havada 
toplu ders veriyormuş gibi “kara tahta önünde” bir fotoğraf bile 
çektirdi! Sonra o gazete Ceren öğretmenin, köy okulunun kapatılmasını 
protesto etmek için ders verdiğini yazdı, çektiği o fotoğrafı kullandı.
Bilirsiniz bizde âdettir; hiçbir iyilik cezasız kalmaz!
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü hemen harekete geçti:
Öğretmen
 Ceren Candemir, Kayaköy Muhtarı ve sanat kampının işletme sahibi 
hakkında, Anayasa’nın eğitim öğretim hakkını düzenleyen 42. maddesini 
ihlal etmek suçundan Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda 
bulundu.
Gazeteciler yine kampa gitti ve Ceren Candemir’e ne düşündüğünü sordu. Üzgündü elbette, aynen şunları söyledi:
“Yasaları
 bildiğim için sınıf açıp, toplu ders vermedim. Hepsiyle ablaları gibi, 
anneleri gibi ilgilendim. Bir kuruş ücret almadım. Fakat bir gazetede 
benim köydeki okulun kapanmasını protesto ettiğim için ders verdiğim 
yazılınca olaylar başladı. Bu doğru değil. Amacım kimseyi protesto etmek
 falan değil, öğrencilere yardımcı olmaktı. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 
hakkımda yaptığı suç duyurusuna hem üzüldüm hem de çok şaşırdım. 
Öğrencilere derslerinde yardımcı olmak bir suçmuş. Buna kahrolmamak 
mümkün mü?” 
***
Sonra ne mi oldu?
Ceren öğretmen suçlu bulunup, hüküm giydi mi?
İnanın hiç önemli değil!
Çünkü
 okul yaşına gelmemiş çocukları yasa dışı bir şekilde Kur’an Kursu’na 
alıp beyinlerini yıkayanlar hakkında soruşturma açılmayan bir ülkede; 
elbette çağdaş eğitim veren öğretmenler her durumda bedel ödeyecektir...
 Önemli olan bu! 
***
 Ceren öğretmeni hayatımda bir kez bile görmedim, kendisiyle konuşmadım...
Nerede oturur, nasıl yaşar bilmem.
Onu
 sadece hakkında çıkan haberlerden tanıyorum ve onun gibi gerçek 
öğretmenlerin hâlâ ülkemde var olduğunu bilmekten dolayı çok mutluyum.
Tüm öğretmenlerin değil elbette; ama gerçek öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü sevgiyle ve saygıyla kutluyorum. 
*****
AYIPLI SORU!
Enver
 Aysever, YÖK Başkanı Gökhan Çetinkaya’yı konuk etmiş ve sözü yargı ile 
emniyetteki ‘cemaatçi yapılanma’ iddialarına getirerek açık açık sormuş:
“Siz bir cemaat mensubu musunuz?”
Çetinsaya da, “Bu soruyu zul addediyorum. Bu soru, ayıplı bir soru.”
Bay YÖK Başkanı haklı:
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık!
“Evet” dese devletteki cemaatçileşmeyi itiraf etmiş olacak ki bu durumda başı belaya girecek...
“Hayır” dese dışlanacak, belki de cezalandırılacak...
İşte; bu yüzden soruyu ayıplamak en kolayı!
Cemaatleri ayıplayacak hâli yok ya... 
*****
GÜNÜN SORUSU
Alanyalı
 çiftçiler, iktidara yaranmak için ampul şeklinde sarı renkli domates 
üretmişler ve bunu Tarım Bakanı Mehdi Eker’e ikram etmişler... Eker de 
bu ilginç domatesi çok beğenmiş... Sorum o çiftçilere:
Birkaç yıl önce anasını alıp gitmek zorunda kalan Mersinli meslektaşınızdan da mı utanmadınız? 
*****
Başbakan’a katılıyorum!
Gazeteciliğin
 “muhalif” bir meslek olduğunu anlamayanlar ikide bir, “Canım bu 
insanlar hiç mi doğru bir şey söylemiyor, hiç mi iyi bir şey yapmıyor. 
Hep eleştiriyorsun, onları haklı bulduğun şeyleri de yazsana” diye sık 
sık serzenişte bulunurlar.
İşte yazıyorum:
Başbakan 
geçenlerde eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron’u hedefine alarak, “Alma 
mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste” dedi... İşte bu sözüne KESİNLİKLE 
katılıyorum...
“Ah” alanlar, mutlaka bunun bedelini öder! Henüz ödememiş olsalar bile bu “tahsilat” kaçınılmazdır.
Başbakan(a katılmakla kalmıyor; bu sözü bize hatırlattığı için kendisine teşekkür bile ediyorum!
 

Yorum Gönder