Medyanın Niyet Yargılaması ve Kanaat Hükmü

Kararı açıklanan Balyoz ve henüz sürmekte olan, “Ergenekon” adıyla anılan davalar, önce medyamızda başladı...
İddialar, suçlamalar, kimlerin tutuklanması gerektiğine kadar hedef gösteren ayrıntılarla gazetelerin başlıklarında, televizyon haberlerinin spotlarında yer aldı.
Kendilerine köşe yazarı veya gazeteci diyen birtakım kişiler, sadece polis ve savcı rolüne soyunmakla yetinmediler...
Yargıç rolünü de üstlendiler:
Önce haber yaptılar...
Sonra suçladılar...
Sonra da mahkûm ettiler!
Hem de başta meslektaşları olmak üzere, pek çok sivil ve asker kişiye, Amerika’da “karakter katliamı” denen yöntemle saldırarak, onları itibarsızlaştırmak için her yolu, her iddiayı, her iftirayı deneyerek!
Kimi sanıklar içerde öldü...
Kimisi intihar etti...
Kimisi tahliye edildikten sonra, yaşadığı gerginliği kaldıramayıp bu dünyadan göç etti...
Kimileri de hâlâ içerde çile dolduruyor!
Aralarında gazeteciler, yazarlar, dünya çapında ünlü akademisyenler, tıp doktorları, cerrahlar, profesörler, rektörler, politikacılar, komutanlar var.
Bizim “durumdan vazife çıkaran” medyamızın anlı şanlı mensupları, hızlarını alamadı, hâlâ bunların üzerine gidiyor.
Söylemlere bakarsanız, kimse adil yargılanma koşulları, kanıtların gerçekliği, savunmanın hakkının kısıtlanması ve sınırlanması üzerinde durmuyor.
Adeta ortaçağ hukuku geçerli:
Sadece bazı “kanaatler” dile getiriliyor...
Niyetler, konuşmalar, eleştiriler, yargılanıyor...
Ve yine “kanaatler” üzerinden mahkûmiyet kararı veriliyor:
“Demokrasi kazandı”...
“Artık kimse darbe yapamaz”...
“Derin devlet tasfiye edildi”...
“Askeri vesayet rejimi sona erdirildi”...
“Kurunun yanında yaş da yanar”...
“Evet delillerde bazı tutarsızlıklar var ama o kadar olur”...
“Sanıkların itirafları var”...
“Günlükleri okumadınız mı”...
“Bir şeyler olduğu muhakkak, toplantılar yapılmış, AKP hükümeti eleştirilmiş”...
“Bunlar zaten AKP’ye irtica odağı olarak bakıyorlardı”...
“Türkiye İsveç değil, darbeler tarihine bakın”...
“Bazı cezalar aşırı ama, daha Yargıtay aşaması var”.
***
Bütün bu medya yargılamalarının, saldırının ve mahkûmiyet çığlıklarının tek ve biricik amacı “kamuoyunu biçimlendirmek”!
Ama adil kararlar çoğunluğun “kanaati” ile verilmez:
Adil kararlar, usulüne göre yapılmış soruşturmalarla, usulüne uygun olarak toplanmış, gerçekliği kanıtlanmış delillere göre, savunma haklarının sonuna kadar kullanıldığı süreçler sonunda verilir.
Fransa’da sahte belgelerle mahkûm edilen Dreyfus davasında, lehte kampanya başlatan bir kişiye, ünlü yazar Emile Zola’ya karşılık binlerce kişi aleyhte gösteri yapıyor, Dreyfus’ün suçlu olduğunu haykırıyordu...
Ama adalete kitlelerin kanaati değil, gerçeğin ışığı yol gösterdi...
Dreyfus, uzun bir hapislik döneminden sonra tekrar yargılandı, beraat etti ve görevine geri döndü.
Türkiye’deki Silivri davaları hakkında da tarihe mal olan çok belge var:
İddianamelerdeki bilgiler, belgeler, ifadeler...
Baroların bildirileri...
Hukuk profesörlerinin yorumları...
Yazılmış kitaplar...
El konulan müsveddeler...
Bilirkişi raporları...
Mahkemelere sunulmayan, adli emanete alınan belgeler...
Gerçekler ve tarih affetmez!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget