Kur’an’dan en çok rahatsız olanlar kimler?


Kur’an’ı iman ve vicdanınızın kıblesi yapmışsanız bu sorunun cevabı şu olacaktır: Kur’an’dan en çok rahatsız olanlar saltanat dincileridir, yani maskeli müşrikler. Özellikle Mâûn suresinden ve şirki tanıtan ayetlerden rahatsızdırlar.

Çünkü Mâûn suresi halkın malını talan edenlerle namazına riya bulaştıranları lanetliyor. Ve bu iki illet, dincilerin temel illetleridir. Şirki tanıtan ayetlerse mümin-Müslüman yaftalı nice ruhu bozuk adamın İslam maskesi altında müşrik benliği taşıdığını ifşa ediyor. Bunun içindir ki, tarih boyunca bütün siyaset ve saltanat dincileri, şirkin tanıtılmasını engellemişlerdir. Ve bugün de engellemektedirler. Çünkü şirk, Kur’an’ın verileriyle tanıtılınca saltanat dinciliğinin bir Müslümanlık değil, bir Ebu Cehil dini olduğu ortaya çıkacaktır.

Allah ile aldatanların, 24 saat Allah ve din diye bağırıp çağırmalarına rağmen en büyük rahatsızlıkları Kur’an’dandır. Kur’an dediğiniz zaman âdeta kan tepelerine fırlamaktadır. Kur’an’a, isim vererek karşı çıkamazlar, çünkü istismar ettikleri dindir ve herkes teorik olarak bilir ki dinin kaynağı Kur’an’dır. Ne yapacaklar? Bir biçimde Kur’an’ı saf dışı bırakacaklar.

Gidin, Furkan Suresi’nin 30. ayetini okuyun. Bu dinin muazzez Peygamberinin, mahşer mahkemesinde kendi ümmetinden şikâyetini şöyle vermektedir: “Resul diyecektir ki ‘Rabbim, benim ümmetim bu Kur’an’ı dış görünüşte tutmalarına rağmen gerçekte  hüküm dışı bıraktı, dışladılar.” Yani kılıflarını, kapaklarını baş üstüne koyup kelimelerini papağan gibi telaffuz etmeyi kutsadılar ama onun içindeki dinin yerine birtakım insanlarca oluşturulan başka bir dini koydular.

Kur’an’ı dışlamak, sadece onu inkâr veya hapsetmek değildir; esas dışlamak, Kur’an’ı kutsadığını söyleye söyleye onu hayatın dışına itmektir. Birinci kötülük hemen fark edilir ama ikincisini fark etmek için asırlarca çile çekmek gerekir.

İşte bu ikinci ve büyük zulmü, din hurafecileri, zübürcüler, kilik dincileri, din istismarcıları  yapar.

Bakın tarihe! Kur’an herkes tarafından okunmasın, ne dediğini herkes anlamasın diye ne oyunlar tezgâhlanmıştır: Abdestsiz okunmaz, tercüme edilmez, tercümesiyle ibadet edilmez... Peki, ne yapılır? Mezarlarda okunur, fal bakmada, kısmet açmada kullanılır, kelimelerinin Arapçası Arap papağanları gibi telaffuz edilir ve tüm bunlar için halktan trilyonlar toplanır ve iş orada noktalanır.

AKIL VE KUR’AN’IN YERİNE RÜYA VE İLHAM GEÇİNCE…

Bu tezgâha karşı çıkanlarsa “Dinde reform yapıyor, sünnete karşı çıkıyor!”  iftirasıyla alçakça itham edilir. Böylece ortalık boşaltılır. Bu boşlukta dini, Allah ve Peygamber’in yetkileriyle donatılmış ve dokunulmaz hale getirilip bir tür yedek ilaha dönüştürülmüş efendiler ve onların rüyaları, ilhamları (!) kotarır.

Kur’an’ı insanlığa ileten nebinin, son ve en büyük mahkemedeki şikâyeti ürpertici değil mi? Bu son mahkemede Son Peygamber’in şikâyetini bildiren ayet, Allah ile aldatanların neleri, nasıl yürüttüklerini ve sonuçta ne ile karşılaşacaklarını göstermesi bakımından bir mucizedir.

Tam bu noktada, eğer takıyyecilik veya tatlı su aydınlığı yapmaya tenezzül etmeyeceksek, şunu söylemek kaçınılmaz olmaktadır:

Türkiye’de siyasetin iflasında etkili olan bir numaralı olumsuzluk din istismarı veya Allah ile aldatmadır. Bu bir numaralı olumsuzluğa, sadece saltanat dincileri değil, dine karşı tavırlarıyla ünlenmiş sözde hümanist, liberalist, sosyal adaletçi, Atatürkçü... siyasetçiler bile gırtlağına kadar batmıştır. Ve bence, en büyük yıkım da bu ikinci tiplerden gelmektedir. İslam’ın büyük vicdanı Mehmet Akif, bu ikinci tipi, Safahat’ında, eşsiz bir ferasetle fotoğraflamıştır:

“Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para ver,
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!”

Ha para için yapmış, ha oy için! Ha Protestanlara zangoçluk etmiş, ha dinci fırkalara yalakalık...Vicdan o vicdan, sefalet o sefalet...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget