'Bana tanığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'
Ünlü İspanyol yazarı Cervantes'e ait olduğu söylenen bir özdeyiş vardır: 'Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.'
Bu sözü; bizim internet cahilleri atasözü olarak tanıtsalar da söyleyeni belli bir özlü söz olduğu için, 'özdeyiş'tir.
Bu anlama gelecek biçimde
Hz. Ali'nin de özdeyişleri bulunmaktadır.
Bu özdeyişte, 'Kişi kendisine benzeyenlerle arkadaşlık eder.' denilmektedir.
19. Yüzyıl'ın büyük devlet adamı ve şairi Ziya Paşa merhum da Terkib-i Bend'inde şöyle demiyor mu?
'Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerekdir.'
Diyor ki: Cahiller (densizler) cahille sohbet etmekten zevk alır
Akılsızların dostları da akılsızlardan olur.
Yani; hayatın akışı içinde herkes kendisine benzeyeni seçer.
İyi de bu durumun tanıkla (şahitle) ne ilgisi olabilir ki?
ERGENEKON'UN TAŞLI YOLLARI
Gelin Ergenekon davasında kullanılan gizli tanıklara (özel tanık) bir bakın; ne demek istediğimi anlarsınız.
Ergenekon; tarihte ilk kez Türk adıyla (Kök Türk) devlet kuran Açina (Dişi Kurt) soyunun mitolojik yurdudur. Anlamı; 'Dik Yamaç, taşlı yüksek yer' demektir.
Burasının bugünkü Rusya, Çin, Kazakistan, Moğolistan sınırlmarının buluştuğu Altay Dağları'nın en ulaşılmaz noktası olduğunu tahmin etmekteyim. (Bunun ayrıntılarını TÜRK KİMLİĞİ isimli kitabımda gösterdim.)
Oradaki Ergenekon'u özel savcı Savcı Zekeriya Öz aldı; İstanbul'a taşıdı. Buradan da bir terör örgütü imal etti. Bu örgütün yüzlerce yıllık olduğunu bile iddia etti. Sonunda bir takım şaibeli isimleri bu örgüte soktu. Onlar üzerinden bütün muhalefeti kuşatan bir yargılama yürüttü.
Ama geldiğimiz noktada; bu iddianamenin dayandığı öğelerin zayıf kaldığı görülüyor.
Savcılık ve mahkeme; iddiaları ispatlamak için bir takım gizli tanıklar kullanıyor. Bu tanıkların gerçek tanık olmadıkları; kurgulandıkları anlaşılıyor.
En son örnek ilginç: Geçenlerde dinlenen bir gizli tanık; Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan'ın 1992-93'te hukuk fakültesi öğrencisi olduğunu; Ali Kalkancı'nın dergahına gidip geldiğini iddia etmiş. Avukat Zeynep Küçük de 'Alparslan Arslan o zamanlar daha 14 yaşında ve ailesiyle yaşıyordu!' deyince gizli tanık susmuş ama davanın yargıcı bu açmazın gösterilmesine bozulmuş.
-Vay sen benim gizli tanığımın hatalarını nasıl ortaya çıkartırsın, der gibi...
Siz işte böyle tanığın yanına bir de 'Osmanım!' türden (Osman Yıldırım) olan tanıkları ekleyin...
(Sakın ha Osman Yıldırım'ın sabıka kaydına bakmayın; utanırsınız.)
Böyle tanıklar işin içine girince davanın iyice sulandığını görürsünüz.
HESAPLAŞALIM DA
Maksat darbecilerle hesaplaşmak ise sonuna kadar hesaplaşalım.
Bu hesaplaşma mahkemeler eliyle yürütülmelidir.
Ama mahkemeler de mahkeme gibi çalışmalıdır.
Tanık imal etmemelidir.
Suça bulaşmış, süfli insanları ele alarak onları tanık haline getirmek adaleti çürütür.
Bu yüzden; yargıçlar; savcı gibi davranmayı bırakmalılar.
Şüphelilere kandilerini savunma olanağını sonuna kadar vermeliler.
Yoksa dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden döner.
Suçlular var ise onlar bile bu kötü yargılama yüzünden yakalarını adaletten kurtarmış olurlar.
Ama 'Biz içeride tutalım, bir ceza da verelim; sonrası bizi ilgilendirmez...' deniliyorsa bu paldır küldür yargılama devam etsin.
Darbecileri yargılıyoruz derken, hukuka darbe vurmayalım efendiler.
Yorum Gönder