Acının Rengini Görünce - Hikmet Çetinkaya

Kanatlanmış bir yaşam düşündün, bir gece yarısı fırtınası, derin uçurumlara düşmüş bir yalnızlık yarası...
Sessizliğin sesinde anlatılan masallar...
Kahramanlık türküleri!
Neyi kanıtlar bu yürek, bu acı, bu hüzün!
Sabah kapıyı çalan ölüm haberleri...
Daha çetin günler gelecek, sonbaharın bitiminde, genç bedenler her sabah toprağa düşecek.
Düşünce bir kenara itilecek...
Bir çocuk ağlayacak sessizce...
Bir anne günün ışımasını bekleyecek...
Top sesleri...
Ölüm korkusu hüzünle iç içe geçecek!
O gümüş rengi köpükler, o bitmeyen düşler, bahçedeki çiçekler...
Gözlerinde mavimsi bir yakarış.
Karanlık yolları ikiye bölerek aşmaya çalışan adımlar...
Ay kapanmış olacak kendi yörüngesinde.
Zalimin mazluma ettiği unutulmayacak...
Zalimlerle işbirliği yapanlar belki unutulacak...
Suriyeli çocukları zalimce bombalarla öldüren diktatör, kendi çocuklarını zindanlarda çürüten düşünce, yıllardır anlatılan demokrasi ve özgürlük masalları.
Haydi yoksulun, emekçinin, memurun, esnafın çocuğu Mehmet yine iş düşüyor sana...
Bu kez görevin vatan topraklarını korumak değil bilesin.
***
Suriye’de kendi halkını, çocuklarını vuran bir baskıcı rejim, benim ülkemin Güneydoğu’sunda yoksul bir ilçede bir anayı, üç çocuğunu, 40 yaşında bir kadını vurdu.
Günlerdir top mermilerinin düştüğü Akçakale’de hep şöyle denildi:
“Okullar tatil edilmiştir, kimse evinden çıkmasın!”
Evlerinden çıkmadılar...
Bakkallar, fırınlar kapandı...
İlk bomba sokak arasına düştü...
Kimse umursamadı.
15 gündür bombalar patlıyordu sınır boylarımızda...
Bu kez bir eve düştü...
Hükümet savaş çığlıkları atıp tezkereyi Meclis’ten geçirdi.
Yaşamı kucaklamanın, sevdayı yüceltmenin saati yoktur, ölümün olduğu gibi.
Ölüm çoğalmak değil tükenmektir...
Savaş ise en kötüsü.
Bunu anlatmaya çalıştım dilim döndüğünce.
Anlatamadım!
ABD’den ve Avrupa’dan yükselen seslere bakın:
“Durum çok kötü, savaş çıkabilir aman dikkat!”
Bu da oyunun bir parçası işte anlayana...
***
Dedim ya anlatmak çok zor.
Sen topunu atıyorsun Suriye’ye...
Orada çocuklar var, analar, babalar, yoksul insanlar...
Onları vuruyorsun, Esad’ın güçlerini değil.
Tıpkı, baskıcı bir rejimin yaptığı gibi.
Bir dönem kardeş olunan, beraberce Bodrum’a tatile çıkan sanki bendim.
O zaman Esad demokrasiden ve özgürlüklerden yana mıydı, söyleyin Tanrı aşkına.
Şimdi sisli kapılardan geçiyoruz, karanlık dehlizlerden...
Bizim Mustafa Kemal Erdemol’un Akçakale izlenimlerini okurken, yüreğim kanıyor.
Uzaktan Boğaz’ın çırpıntılı sularında bir gemi geçiyor...
Kirpiklerim titriyor kirpiklerim!
***
Yangına körükle gidilmez...
Hatay yöresinde, Gaziantep’te 100 bini aşan Suriyeli sığınmacı.
Top sesleri...
Ajanlar, köktendinciler.
Neler olup bittiğinin farkında mıyız?..
Mustafa Erdemol, 23 Eylül’de Suriye’den atılan bombayla bir çocuğun öldüğünü, iki kişinin yaralandığını anlatıyor dün çıkan yazısında.
Akçakale’de halk öfkeli...
Akçakale’de insanlar kaygılı...
Emperyalizmin taşeronluğunu üstlenmenin cezasını Akçakale ödüyor.
Bu ülkenin gerçek yurtseverleri, aydınları, solcuları, sosyalistleri, demokrasiden ve özgürlükten, tam bağımsızlıktan yana olan her toplumsal kesim, uyanın artık.
Açın gözlerinizi ve bakın neler olup bitiyor!
***
Yaşama dair, aşka dair, barışa, kardeşliğe dair ne varsa sarıp sarmalayın içinizde.
Sevgi çiçeklerinin tohumlarını serpiştirin o acılı yüreklerinize...
Gün ağarmadan, şafak vakti...
Rüzgâr doldursun bedeninizin dört bucağını...
Geç kalmadan.
Fırtına başlamadan önce...
Haydi!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget