Evet, insan işinde rakipsiz konuma gelince bu psikolojiye girmesi, kendi zekasını ve yeteneğini çok üstün bulması kolay oluyor doğrudur ama Cem Yılmaz gibi yıllardır zirveden inmeyen bir sanatçının bu konuda da zekasını daha olgunca göstermesi beklenir. Hepsi bu, benim kendisini çıktığı ilk günden beri çok takdir ettiğimi, gösterilerini ilk izleyenlerden olduğumu da iyi bilir. Bu yazıyı da öyle değerlendirmesini isterim.
ANINDA LAF ÇAKMA VARMIŞ
Başa dönelim, bu çekişme nasıl başladı bilmiyorum ama “iki sanatçının karşılaştırılması” durumuna nasıl geldiğini biliyorum. Bir meslektaşımızın Şahan Gökbakar’a “odunsu bir mizah seninki, anında laf çakma, ince espri yeteneği yok” dedikten sonra bu nedenle Cem Yılmaz’la karşılaştırılamayacağını yazmasıyla başladı. Arkadan Şahan Gökbakar “anında laf çakma ve ince espri yeteneği”ne pekala sahip olduğunu yine internette (ağır şekilde sarkastik hamlelerle) göstererek cevabını verdi.
Aslında ‘bana ne’ diyebileceğim bir tartışma bu ama aynı şey arka arkaya birçok sanatçıya yapıldığı için demiyorum.
Bu (benim de aslında meslek dışında dost bildiğim) meslektaşımız “büyük bir gazete ve TV’de oluşundan”, ayrıca elbette ünlü bir gazeteci olmasından aldığı cesaretle kendi beğenmediği sanat olaylarına veya herhangi bir nedenle kızdığı sanatçılara karşı “kampanya halindeki saldırıları” ile tanınıyor. Bir yazar istediği eleştiriyi yapar ama kampanya şeklinde süren “yıpratma saldırısı” başka bir şeydir.
KIRMIZIGÜL VE ÜNAL... SORULAR
Sadece önceki iki saldırıyı hatırlayalım; “NewYork’ta 5 Minare” filmi gösterime girer girmez filme ve yönetmeni Mahsun Kırmızıgül’e bombardıman halinde, yerin dibine batıracak şekilde kötüleyerek günlerce yazmıştı. Benzer bir saldırıyı, Hande Ataizi’nin oyundan ayrılmak için bahane ettiği ortaya çıkan suçlamasında “sadece duruşunu beğenmediği için” Cihan Ünal’a yaptı.
Şimdi de sıraya Şahan Gökba-kar’ı aldı ve onu “odun gibi, ince espri yeteneği yok” benzeri hakaretlerle Cem Yılmaz karşılaştırmasına soktu. Sorularım şöyle;
1- Acaba aynı sözleri bir başka yazar veya sanatçı kendisine etse nasıl bir tepki verir?
2- Cem Yılmaz’da bu kadar “anında çakma ve ince espri yeteneği” olduğuna göre avukata ihtiyacı var mıdır?
3- Yüz binlerce okuru olan bir köşe yazarını “benzer konumdaki bir başka yazarla” karşılaştırmak ve üstelik hakaret ederek karşılaştırmak çok büyük bir yanlış ve saygısızlık olacağına göre (yine kendisine yapıldığını düşünsün) sevilen sanatçıları bu şekilde karşılaştırmak veya küçümsemek ya da “duruşunu beğenmeyerek saldırmak” da büyük hata ve saygısızlık değil midir?
GÖKBAKAR’IN YETENEĞİ!
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, eleştirirsiniz (ki ilk filminin fazla küfürlü olmasını ben de eleştirmiştim), eleştirmezsiniz, kızdığında verdiği ağır cevaplara bozulursunuz bozulmazsınız onu bilemem ama Şahan Gökbakar’ın müthiş bir güldürü yeteneğine, zekaya ve “şeytan tüyü” denecek bir sempatiye sahip olduğunu, bunun saniyelere sığan reklamlarda bile ortaya konduğunu, bu zeka nedeniyle çok kısa sürede yükseldiğini, “Recep İvedik” filmlerinin izlenme rekorları kırdığını ve küçümsenemeyeceğini (aynen Mahsun Kırmızıgül’ün filmi gibi) görmezden gelemezsiniz.
Herşey bir yana; sanatçıların birbirleriyle karşılaştırmaya sokularak değerlendirildiği nerede görülmüştür? Bu meslektaşımızın “sanatçı yıpratma huyu”ndan vazgeçmesi gerekiyor, polemik PR açısından fayda sağlar ama “elinde kalem olanın üstünlüğü” her zaman işe yaramıyor. Kendisi de internette yıpratılıyor.
Neyi ciddiye alırsınız siz?
AKP’nin kurucularından ve eski bakanlarından Abdüllatif Şener 27 Nisan e-muhtırasının Yaşar Büyükanıt tarafından duyurulduğu günün akşamı “bakanlarla toplantı yapılmadığını” söyledi. “O gece bir şey yoktu, söyletmesinler beni” dedi.
Bu “söyletmesinler beni” ne demektir hiç anlamam, Sayın Şener kusura bakmasın ama bunu hep yapıyor, söze başlıyor ve susuyor. Oysa ciddi bir siyasetçi “söyleyeceğini söyler” böyle çocukça bir laf etmez. Geçelim..
27 Nisan muhtırası için de “ciddiye alınacak tarafı yoktu” demiş Şener. Nasıl yani? İnsanlar “darbe hazırlığı iddialarıyla” cezaevinde çürürken gerçek bir muhtıranın “ciddiye alınacak tarafı” nasıl olmaz? Ciddiye alınacak tarafı yoksa bu muhtıranın Genelkurmay sitesinden silinmesi niye o kadar büyük olay oldu?
GERİYE DÖN VE BAK
Abdüllatif Bey hemen geriye dönüp o 27 Nisan akşamı TV haberleri ve tüm haber programları konuyu nasıl işlediler, Batı ülkelerinin tepkileri nasıl verildi, yankısı haftalarca, aylarca ve yıllarca; örneğin referandum öncesi sık sık hatırlatılarak nasıl sürdü bir baksın. (O gece ben de bir kanalın haberlerinde bugün yazdıklarımı söylemiştim,hatırlatayım.)
27 Nisan’ı onlar ciddiye almasa da, mahkum edilmesi önlense de tarih unutmayacak bunu iyi bilsinler.
Barış Günü’nde savaş!
Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü’ymüş. Kadıköy’de BDP, ÖDP, TKP, Dev Lis ve daha başka partiler-dernekler ile 2000 kişinin katıldığı bir miting yapılmış.
Terörist başı lehine sloganlar atılmış, ses bombaları, molotof kokteylleri, taşlar kullanılmış, polisle göstericiler birbirine girmiş. 6 polis yaralı, 63 gösterici gözaltında.
Dünya Barış Günü’nü kutlamak üzere işe koyulanların savaşmayı başardığı tek ülke burasıdır herhalde!
Ruhat Mengi/VATAN
Yorum Gönder