Gülistan; İranlı büyük ozan Şeyh Sadi'nin çok ünlü eserinin adıdır. Bu kitapta; geçmişten gelen insanlık tecrübeleri; hikayelerle süslenerek özlü biçimde anlatılmaktadır. Bugün; sizlere işte bu Şirazlı Şeyh Sadi'nin anlattığı bazı fıkraları sunacağız.
Şeyh Sadi; bizim Mevlana Celaleddin Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli ile çağdaştır hatta bu ulu kişiler yaşıt bile sayılırlar. Göreceksiniz ki birisinin Şiraz'da düşündüğünü Mevlana Celaleddin Konya'da; Hacı Bektaş-ı Veli de Kırşehir bozkırında düşünmüştür. O çağın ilerici insancıl düşüncelerini üç ulu kişi, farklı cümlelerle anlatmayı başarmışlardır.
PİŞMAN OLMAMAK İÇİN
İran Sasani (Pers) hükümdarlarından adaletiyle ünlü Nuşirevan'ın Büzürgmehr isimli bir veziri var imiş. Devletin ileri gelenleri ve alimler; Büzürgmehr ile ilgili yorum yapmışlar. bunlar bu başvezirde bula bula bir kusur bulmuşlar. Onu da şöyle açıklamışlar:
'Başvezir; ağır ağır ve düşüne düşüne konuşuyor ve konuşurken de çok duraklıyor. Onu dinleyenler de sözünün arkası gelsin diye bir hayli bekliyorlar.'
Bir dostu; bu eleştiriyi uygun bir zamanında Büzürgmehr'e anlatmış. Başvezir biraz düşündükten sonra şu cevabı vermiş:
''Ne söyleyeyim, nasıl söyleyeyim diye baştan düşünmek; niçin söyledim diye sonunda pişman olmaktan çok daha iyidir.'
Haklı değil mi Büzürgmehr? Şeyh Sadi'nin de dediği gibi: 'İyi yetişmiş, hikmetli bir kişi önce düşünür, sonra söz söyler. Yeter ki iyi konuş, geç konuşsan da bir ziyanı yok. Önce düşün sonra laf et. Gereken kadar konuş. Başkaları seni susturmadan sen susmasını bil.
İnsanlar konuşmalarıyla hayvanlardan üstündür. Amma, iyi ve doğru bir söz söylemezsen hayvan senden daha üstün sayılır.'
HİKMETİ KİMDEN ÖĞRENDİN?
Hekimlerin piri olan Lokman Hekim, sadece bir doktor değildi; o hikmeti ve fazileti ile de en önde gelen insanlardandı. Bir gün kendisine, 'Hikmeti kimden öğrendin?' diye sormuş, hayranları. O da şu cevabı vermiş:
'Hikmeti körlerden öğrendim. Çünkü onlar; değnekleriyle, bastonlarıyla bir yeri yoklamadan adım atmazlar.'
Bu hikmeti açıklarken Şeyh Sadi diyor ki:
'Sen de bir eve girmeden önce, oradan nasıl çıkacağını düşün. Erkekliğin hakkında kesin bilgi sahibi ol da ondan sonra evlen. Evine yeni gelin getirip de mahcub olmayasın.'
'Unutma; horoz kavgada çeviktir amma güçlü ve demir pençeli doğan kuşu karşısında ne yapabilir ki? Kedi fare tutarken aslan kesilir amma bir kaplanla karşılaşınca da fareye döner.'
PİŞMAN OLMAMAK İÇİN
İran Sasani (Pers) hükümdarlarından adaletiyle ünlü Nuşirevan'ın Büzürgmehr isimli bir
veziri var imiş. Devletin ileri gelenleri ve alimler; Büzürgmehr ile ilgili yorum yapmışlar. bunlar bu başvezirde bula bula bir kusur bulmuşlar. Onu da şöyle açıklamışlar:
'Başvezir; ağır ağır ve düşüne düşüne konuşuyor ve konuşurken de çok duraklıyor. Onu dinleyenler de sözünün arkası gelsin diye bir hayli bekliyorlar.'
Bir dostu; bu eleştiriyi uygun bir zamanında Büzürgmehr'e anlatmış. Başvezir biraz düşündükten sonra şu cevabı vermiş:
''Ne söyleyeyim, nasıl söyleyeyim diye baştan düşünmek; niçin söyledim diye sonunda pişman olmaktan çok daha iyidir.'
Haklı değil mi Büzürgmehr? Şeyh Sadi'nin de dediği gibi: 'İyi yetişmiş, hikmetli bir kişi önce düşünür, sonra söz söyler. Yeter ki iyi konuş, geç konuşsan da bir ziyanı yok. Önce düşün sonra laf et. Gereken kadar konuş. Başkaları seni susturmadan sen susmasını bil.
İnsanlar konuşmalarıyla
hayvanlardan üstündür. Amma, iyi ve doğru bir söz söylemezsen hayvan senden daha üstün sayılır.'
SARAY KAPISINDA YAZILAN
Eski İran'ın adaletiyle ünlü padşahlarından Feridun, sarayının kemerine şu anlamda şiirler yazdırmıştı:
'Ey kardeş, bu dünya kimseye kalmaz.Gönlünü; cihanı yaratan ulu Tanrı'ya bağla. Sana gereken de yetecek olan da budur. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü; bu dünya senin gibi pek çoklarını beslemiş amma sonunda öldürmüştür. Değil mi ki en sonunda ölüm vardır ve bu temiz can göç yolunu tutacaktır; o halde ister taht üzerinde can vermişsin; ister toprak üzerinde... Ne fark eder?'
GAZNELİ MAHMUD?
Horasan padişahlarından birisi; cihangir Türk sultanlarından Gazneli Sultan Muhmud Sebük Tekin'i, ölümünden yüz yıl kadar sonra rüyasında görmüş. Bakmış ki Sultan Mahmud'un
bütün bedeni tükenmiş; toprak
olmuş. Lakin, gözleri oyuğunda olduğu gibi duruyor, dönüyor,
bakıyor.
Padişah uyanınca rüya tabircilerini çağırtıp bu rüyasını yorumlamalarını istemiş. Tabirciler; çaresiz kalmışlar, uygun bir yorum yapamamışlar. Bunun duyulması üzerine halktan bir derviş padişahın huzuruna kabulünü istemiş. Huzura çıkınca o rüya ile ilgili şu yorumda bulunmuş:
'Gazneli Mahmad'un gözlerinin olduğu gibi açık kalmasının ve fıldır fıldır bakmasının sebebi şudur: Bir zamanlar kendi elinde olan o mülkün; şimdi başkalarının eline geçmiş olmasına yanıyor ve hasret çekiyor.'
O PADİŞAHIN HİKåYESİ
İran padişahlarından birisi halkın malını gasp etmeye başlamış. Ardından eziyet ve zulme başlamış. Bunun üzerine halk o ülkeyi terk etmiş; nüfus azalınca gelir düşmüş; padişahın da eski itibarından eser kalmamış.
Bir gün padişahın huzurunda Firdevsi'nin yazdığı Şehname okunuyormuş. Kitabın bu bölümü; Zalim Dahhak'ın ortadan kaldırılıp Feridun'un hükümranlık döneminin başlamasıyla ilgiliymiş. Bu sırada, başvezir, padişaha sormuş:
'Sultanım; bu Feridun'un hazinesi, adamları, köleleri, malı mülkü, saray teşkilatı yoktu. Peki nasıl oldu da padişah oldu?'
Hükümdar; vezirine şu cevabı vermiş:
'Her halde işitmişsindir. Halk; Feridun'a adaleti yüzünden tam manasıyla bağlandı; onu destekleyip kuvvetlendirdi. O da böylece Dahhak'ı yıkıp saltanata ulaştı.'
Vezir bunun üzerine demiş ki:
'Madem gerçek budur; öyle ise Sultanım sen niçin halkı ve bu kuvveti dağıtacak işler yapıyorsun? Yoksa hükümdarlık etmek istemiyor musun?'
Akıllı vezirin bu sözüne kızan padişah onu zindana attırmış. Fakat; ortamın farkına varan amca çocukları, kısa süre sonra saltanat davasına kalkışmışlar ve bu zalim padişahı devirip tahta oturmuşlar.
Bu yüzden; günümüzün siyasetçilerinin geçmişten öğrenmeleri gereken çok şey var. Kendilerini her şeyi yapabilecek bir padişah gibi görenlere; Şeyh Sadi'yi yeniden yeniden okumalarını tavsiye ediyorum.
Hayırlı pazarlar...
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder