Ermeni Mezalimi -7- Selcan Tasçı
Önce Nusret Bey’i, peşinden Türk milletini idam ettiler!..
“Galip bir hükümetin askeri neden karşılanmıyor” diye kendisine çıkışmaya kalkışan İngiliz
subaylarına “Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamaya çıkmak bir Türk mutasarrıfına yakışmaz” diyen Nusret Bey’in Ermeni şahitlerin ifadelerine dayanarak idamından beş gün sonra Türk Milleti’ni tarihe gömmek üzere hazırlanan Sevr imzalandı.
Tarihi ihanet-nefret ve cinayet şebekesinin hakkı teslim edilmemiş kurbanlarından birini, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i konuk ediyoruz bugün.
O, 14 Ekim 1922 günü, Kaymakam Kemal Bey ve Dr. Reşit Bey ile birlikte TBMM’de “Milli Şehit” ilan edilen üçüncü kişiydi.
“Tehcir sırasında Ermeniler’in ölmesi, mallarının gasp edilmesi, ırzlarına geçilmesi”nin sorumlusu olmakla suçlanan Nusret Bey, 5 Ağustos 1920 günü yani İstanbul Hükümeti’nin, “Türk Milleti’nin ölüm fermanı” Sevr’i imzalamasından sadece beş gün önce Beyazıt Meydanı’nda idam edilmişti.
Bu sona uğratılacağına uzun müddet ihtimal vermemişti. Hem Bayburt’ta kaymakam olduğu sırada hem de bizzat dönemin Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal tarafından atandığı Urfa’daki mutasarrıflığı sırasında varlığını milletine adamıştı. Bayburt’ta katliamcı Ermenilerin Erzincan’a sevkini sağlamış, Urfa’da da Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra işgale karşı Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’nın kurucuları arasında yer almıştı.
SAVUNMASI ENGELLENDİ6 Kasım 1919 günü Erenköy’deki evine gelen sivil polisler tutuklama gerekçesinin “Ermeni tehcirindeki hareketleri” olduğunu söylediğinde en küçük tedirginlik hissetmemişti. Daha önce aynı iddiayla yargılanmış ve suçsuz bulunmuştu. Beraat ettiği suçtan yargılayıp bir de cezalandıracaklar mıydı!
Nusret Bey’in aklının ucundan geçmeyen başına geldi. Tutuklandı, Damat Ferit’in, başına Nemrut Mustafa’yı atadığı I. Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi’nde yargılanmasına başlandı. Bu sırada mahkemenin “Teşkilat ve Vazifeleri” hakkındaki genelge açıklandı;
“Ermeni tehciri” davaları öncelikli görüşülecek, yargılamalar gizli yapılacak ve sanıklar avukat bulunduramayacaktı!
GAZETE İLANIYLA ŞAHİTNusret Bey hakkındaki suçlamalar öyle asılsızdı ki, mahkeme “gazete ilanıyla şahit aramak” durumunda kalmıştı.
29 Nisan 1920 tarihli Serbesti gazetesinde şöyle bir ilan yayınlandı:
“Divan-ı Harb-i Örfi Riyasetinden,
Bayburt ve Ergani Madeni taktil ve tehciri meselesine dair malumat ve meşhudatı olanların Divanı Harbe gelmeleri ilan olunur.”
30 Nisan 1920’de Peyam-ı Sabah’ta çıkan ilan metni ise şöyleydi:
“Divan-ı Harb-i Örfi Riyasetinden,
Bayburt ve Ergani Madeninden tehcir olunup ahiren avdet eden müslim ve gayrimüslimlerden Dersaade’de bulunanların önümüzdeki cumartesi günü zevali saat 10’da Divan-ı Harb-i Örfi’de hazır bulunmaları beyan olunur.”
Hazır bulundular...
İçlerinden üç kadının; Agoni Markayan, Varsenik Arisyan Arakel ve Erfahi Arakel’in, hakimin “Nusret Bey burada mı? Kendisini tanıyor musunuz?” sorusuna, önce Nusret Bey’in suratına baka baka “Tanıyoruz. Ama burada değil” cevabını vermiş, dışarıya çıkarılıp sözleri yeniden ezberletildikten sonra ise salonda bulunan Nusret Bey’i işaret etmiş olmaları bu yargılamanın da Kemal Bey’inkinden farklı olmayacağının kanıtıydı.
İddialara konu olan olaylar sırasında 7, mahkeme esnasında da 12 yaşında olan Hampartsun adlı çocuğun Nusret Bey’den bahsederken, sadece ailesi ve nüfus memurlarının bildiği ön adını da kullanıyor (Mehmet )olması, “fişleme” nin tam tekmil yapıldığının işaretiydi.
ENGİZİSYONDAN BETERNusret Bey dava sonunda beraat edeceğinden emindi. Hatta Mülazım Reşat Bey ve Süreyya Sami Bey’in “kaçıp Anadolu harekatına katılma” yönündeki tekliflerini hep reddetmişti:
- Muhakemem bitmek üzere. Beraat edeceğim muhakkak. Bu vaziyette niçin kaçayım? Beraat edince toplanan maaşlarımı alır, borçlarımı öder, Anadolu’ya geçerim!
Nemrut Mustafa ve patrikhanenin yalancı şahitleri böyle inançlı birini bile isyan ettirdi:
- Hayatımda ne böyle bir muhakeme gördüm, ne de böyle bir mahkeme heyeti... Tarihte okuduğumuz engizisyon mahkemeleri bile bu derece tarafgirane ve zalimane davranmamışlardır!
Bir duruşma dönüşünde, Nusret Bey’in Bekirağa Bölüğü’ndeki arkadaşlarına anlattığı “mahkeme tiyatrosu” şöyleydi:
- İçeri bir Ermeni getirdiler. Başladı anlatmaya. Mübarek, bülbül gibi ötüyordu... Filan senenin, filan ayının, filan gününde, filan kasabanın şu kadar kilometre doğusunda tehcir kafilesiyle beraber bir vadinin içinden geçiyormuş. Karşılarına ben çıkmışım. Altımda beyaz bir at varmış. Tepeden tırnağa kadar silahlı imişim. Kafileyi durdurtmuş ve jandarmalara “vur” emri vermişim. Müthiş bir yaylım ateş, bir daha... Feryatlar, iniltiler, can çekişme hırıltıları ve sonra derin bir sessizlik.
Peki hepsi öldüğü halde bu şahit efendi şimdi burada nasıl bulunuyor?
NEMRUT MUSTAFA’NIN
HÜKÜM USULSÜZLÜĞÜMahkeme üyelerinden Ferhat Bey’e göre Nusret Bey görevi ihmalden yargılanmalı ve en çok üç yıl ceza almalıydı. Nemrut Mustafa “idam” da ısrarlı olunca tartışma çıktı. Nusret Bey hakkında verilen ilk karar “15 ay kürek cezası” ydı. Ancak Ermenilerin talepleri üzerine Nusret Bey’i idam etmeyi kafasına koyan Nemrut Mustafa hükmün imzalanmış olmasını umursamadı ve Ferhat Bey olmaksızın topladığı azalara istediği kararı aldırdı. İnfaz Ferhat Bey’in imzasıyla mümkündü. Bu “engeli” aşmak için idama karşı çıkan Ferhat Bey III.Divan-ı Harbi Örfi azalığına atandı, yerine Mirliva Niyazi Bey getirildi.
Karar 4 Ağustos 1920’de padişah tarafından onaylandı ve 5 Ağustos 1920’de Nusret Bey Beyazıt Meydanı’nda idam edildi.
Vatanım yaşasın, elbet bir gün hesabı sorulur
Nusret Bey, idam locasına gitmek üzere Bekirağa Bölüğü’ndeki koğuş arkadaşlarından ayrılırken onlara “intikamının alınmasını” vasiyet etti:
“Düşmanlarımıza hoş görünmek için masum bir Türk kellesi daha uçurmak istediler. İktidar ellerinde yaparlar. Fakat bunların hesabını sizler sorup arayacaksınız. Anadolu’daki kahramanlar benim intikamımı behemehal almalıdırlar.”
ÇOCUKLARIMI
SOKAKTA BIRAKMASon mektubunda ailesini kardeşi Cevdet’e emanet ederken, kanına girenin Nemrut Mustafa olduğunu not düşüyordu:
“Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve pek fakir bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklarda bırakma. Validesi çocuklarımın terbiyesine baksın. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana iblağ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir hesabı sorulur. Masumların ahı büyüktür. Bir masumun kanıyla oynayan şu Mustafa Paşa’nın hainane hareketleri bu dünyada kendisine kar kalacak mı?.. Elveda kardeşim, hakkınızı helal edin.”
Ermeni Mezalimi -1- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -2- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -3- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -4- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -5- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -6- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -7- Selcan Tasçı
Ermeni Mezalimi -8- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -9- Selcan Tasçı
Ermeni Mezalimi -10- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -11- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -12- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -13- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -14- Selcan Taşçı
Ermeni Mezalimi -15- Selcan Taşçı
Yorum Gönder