Vicdan Yarası - Zeynep Oral

Vicdan yarası, başka yaralara benzemiyor. Kolay kapanmıyor. Habire yeniden yeniden kanıyor... Nasıl bir kanama anlatmak zor. Ama deneyeyim:

Vicdan Yarası - Zeynep Oral
Vicdan yarası, başka yaralara benzemiyor. Kolay kapanmıyor. Habire yeniden yeniden kanıyor... Nasıl bir kanama anlatmak zor. Ama deneyeyim:
Hafta içindeydi: En ayrıcalıklı tutuklulardan biri olan Mehmet Ağar’ın 5 yıl ceza alıp bir yılda tahliye edilmesi haberlerini okuduğumda o tarifsiz kanama başladı içimde. Susurluk... Silahlar... “Aydınlık için 1 dakika karanlık”... Derin devlet üzerine tüm söylenenler gelip geçtikçe aklımdan, kanama arttı...
Ertesi gün ne yorumlar gelecek kim bilir derken... Koca bir tıss... Belki benim gözümden kaçtı... Belki milli içki ayran meselesi, üzerinde kalem oynatmak için daha cazip geldi... Belki de hemen ardından 1 Mayıs... Gördüğüm kadar kimse tedirgin olmadı...
Ergenekon... Balyoz... KCK davaları... Hukuk ve adaletin neresindeyiz? Hapiste beş yıldır yatanların bütün bu yargılama sürecini hapiste (hem de Ağar’ınkinden çok farklı koşullarda) geçirmeleri acep “kötü hallerinden” dolayı mı???
Oldu olacak “iyi hal” nedir, “kötü hal” nedir, şunu bir açıklasa hükümet... Belki o zaman vicdanıma “Sus artık! Kanayıp durma” diye buyruk verebilirim...

***

Bir başka örnek: İstanbul Valisi Mutlu’nun 1 Mayıs’a ilişkin her açıklamasında benim vicdan hem kanamaya, hem kusmaya başladı... Nasıl durduracağımı bilemedim... Marjinal dedi, örgüt dedi, terörist dedi; benim vicdan öğüre öğüre bir hal oldu! Molotofkokteyli sirke şişesi çıkınca... Gerisini siz tahmin edin...

***

Önceki gün 3 Mayıs’tı. Dünya Basın Özgürlüğü Günü... Türkiye Gazeteciler Sendikası’nin girişimiyle Ortadoğu ve Balkanlar’ın ENNN görkemli “Adalet Sarayı”nın, adı var kendi yok olan “adalet”in, o anlı şanlı sarayının önünde toplandık öğleye doğru...
Uçurtmalar önceden hazırlanmıştı. Hepsi bembeyazdı. Üzerlerinde kocaman birer siyah-beyaz fotoğraf vardı. Her fotoğraf, hapisteki bir gazeteciye aitti. 62 gazeteci: Sadece ve sadece mesleklerini yaptıkları için hapisteydi. Baş eğmedikleri, kul köle olmadıkları için hapisteydi. Bakmayın baştakilerin onlara “terörist” dediklerine... Bugün Başbakan’ın söyleyip milletin alkışladığı sözleri, herkesten daha önce söylemiş ya da yazmış olmaktı kiminin suçu... Kimininki sadece bu iktidara biat etmemekti...
Beton ağalarla örülmüş kentte yaşamak uçurtma yeteneğimizi köreltmiş de olsa doğrusu harika bir görünümdü, beyaz uçurtmaların havalanması. Düşünsenize bütün tutuklu gazeteciler, gökyüzünden gülümseyerek bize bakıyor, el sallıyor, göz kırpıyordu... Bu arada havalanan her uçurtmaya ilişkin aşağıdan sevinç nidaları yükseliyordu. Arada bir coşuyor, iyi yine içerideki gazeteci sayısı 62’ye düşmüş diye sevindiğimiz oluyordu.
Neden daha çok katılım olmadı sorusunun yanıtı da arandı o coşku sırasında: Aynı saatlerde Uluslararası Af Örgütü’nün aynı konuda İstiklal Caddesi’ndeki protesto toplantısı vardı. Öte yandan, birçok meslektaş, “işimden olurum” korkusuyla artık böyle toplantılara katılmıyor.
Hapiste 62 gazeteci dediğimize bakmayın... İçeri girip çıkmış olanlarla, hâlâ yargılamaları sürmekte olanlarla bu sayı 250’yi aşıyor.
Biz uçurtmalarla koşuşurken Uluslararası Özgürlük Yapısı (Freedom House) 197 ülke içinde, basın özgürlüğü açısından bu yıl da birkaç puan gerileyerek 130. sıraya yerleştiğimizi dünyaya duyuruyordu. Bizimle aynı sıraya yerleşen Kongo, Libertya ve Makendonya da var.
Yine de durum böyleyken bakıyorum bir sürü gazeteci hanımlar beyler, her şey harika deyip duruyor. Vicdanları kanamıyor. Vicdanları kusmuyor. Acep vicdanları bir yere mi kaçtı??? Ondan mı hiç yara almıyor???

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget