“Faili meçhullerle yüzleşmeden demokrasinin inşa edilemeyeceğini biliyorduk. Ve bunlarla yüzleştik, devam ediyoruz. Siyasi vesayetle yüzleşmeden muasır medeniyetler seviyesine ulaşılamayacağını biliyorduk. Ret ve inkâr politikalarıyla yüzleşmeden Kürt meselesinin çözülemeyeceğini biliyorduk. Onun için ret politikalarını biz çözdük, biz ortadan kaldırdık.
Bu iktidarın anlayışında ne ret politikası, ne inkâr ne de asimilasyon politikası vardır. Bunların hiçbiri yok. Biz her şeyle yüzleştik. Çözüm için de cesur adımlar attık. Kendi tarihiyle yüzleşemeyenler, cesaret göstermeyenler bir gelecek inşa edemez. Prangalarından, ağırlıklarından kurtulmayanlar gelecek adına proje üretemezler. Kendisini eleştirmeyenler, kendi tarihini sorgulamayanlar başkalarını eleştiremezler.” Başbakan Erdoğan…
Böyle buyurdu, Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan, “Yüzleşelim” dedi ve neredeyse tüm Cumhuriyet tarihini karalayarak, ret-inkar ve asimilasyon yapmakla suçladı. Kendi iktidarının her şeyle yüzleştiğini, çözüm için de cesur adımlar attığını söyledi. Nasıl yüzleştiğini, neler yaptığını, hangi belgeleri kimlerle incelediğini, nasıl adımlar attığını bizler görmedik, duymadık. Nasıl yüzleştiyse!..
Yüzleşme, Yüz Yüze Gelmek, Rû-Be-Rû olmak. Nasıl olmalı, nasıl yüzleşmeli ?…
*Öncelikle geçmişle yüzleşmek bir tarih ve tarihçi sorunudur. Geride kalmış olayları aydınlatacak belgelerin kapsamlı, eksiksiz, doğru, yansız ve dengeli bir biçimde ortaya konması gerekir. Bu tamamıyla bilimin işi olmalıdır.
*İncelenen konu, bazıları için bir kin ya da öç alma sebebi olmamalıdır.
Yüzleşmenin genel şartları, bilim adamlarının dediğine göre böyle olmalı idi. Başbakan Erdoğan, canlı yayında “Biz her şeyle yüzleştik” dediğine göre kendisinin doğruyu söylediğini kabul ediyoruz.
Fakat nasıl yüzleştiğini anlatmadı. En azından yüzleşmek için karşınızda, sizin tezinize inanmayan, sizin gerçek niyetinizi çok iyi bilen birilerinin olması gerekir. Başbakan Erdoğan bu yüzleşmeyi, Cumhuriyet tarihini yerden yere vurmayı mutlaka Türk Milletinin huzurunda yapmalıdır.
Her devletin tarihinde, arşivlerinde bazı sırlar vardır. Ama onlarda devleti yönetenler kendi tarihleri ile kavgalı olmadıkları için, eğlence olsun, fantezi olsun diye bunları açıklamazlar. Bu bize mahsustur.
Bizim hainlerimiz, tarihin derinliklerinde iskelet aramayı ve tarihin çöplüklerini karıştırıp oradan çıkardıklarını da, geçmişimizi karalamak için kullanmayı çok severler. Orhan Pamuk bile,
“Türkler 1 milyon Ermeni’yi ve 30 bin Kürdü öldürdüler “ demedi mi, sonra da mahkum olmadı mı?
Kimse kendisini de başkalarını da aldatmaya kalkmasın. Olanların gerçek yüzünü görüp-bilip de kafasını kuma gömen bilim adamları da, siyaset adamları da utanmadan susmaya devam etsinler.
Ben, bu günkü iktidarı yetiştirenlerden başlayarak AKP’yi kuran tepe kadrosunu yıllardır çok iyi izledim ve bu tepe kadronun tamamını yakından tanırım.
Sene 1976, yani 35 sene evvel. Ben Adalet Partisi Bergama İlçe Başkanıyım.
5 Haziran 1977 Genel Seçimleri propaganda çalışmalarından olmak üzere, Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Erbakan ve İzmir Milletvekili adayı Turgut Özal, Bergama’ya geldiler. Erbakan “Konuşmadan önce öğle namazımızı eda edelim” dedi ve Bergama-Yeni Cami de öğle namazını kıldılar. Daha sonra, önce Ayazköy’e (Ayazkent oldu) ve Göçbeyli’ye geçildi. Aynı tiyatro orada da oynandı ve her iki yerde de önce öğle namazı kılındı. O gün tam üç defa öğle namazı kılındı !… Bunların geçmişi budur. Bugünleri de, neler yaptıkları, nasıl servet sahibi oldukları, nasıl kadrolaştıkları milletin gözü önünde oluyor…
Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan, Cumhuriyete ve Türklüğe açıkça saldırıyor. Bu yüzden yeni bir Anayasa, yeni bir rejim, arkasından da yeni bir devlete gidecek yolu izliyor. Şimdilik Atatürk’ün çalışma arkadaşlarını hedefine oturttu, sonra sıra ona da gelecek.
Başbakan Erdoğan, demokratik sistem aynen böyle devam ederse, bir daha seçilemeyeceğini ve Yüce Divan’dan kurtulamayacağını biliyor ve “Başkanlık Sistemi” adı altında tek adam faşizmine dönüşecek bir rejim peşinde koşuyor. Bu yüzden ABD ve AB’nin dediklerini hemen yerine getiriyorlar.
Böyle değilse, Libya’da-Irak’ta yüz binlerce Müslüman’ı öldürenlere, yardımcılık yapmalarını nasıl izah edecekler?
Suriye ile ilgili planları da hazır. Suriye’yi de üçe bölecekler;
1) Kıyıda bir Şii-Alevi Devleti 2) Halep Bölgesinde bir Sünni Devleti 3) Havran-Kuzey Ürdün-Golan bölgesinde de bir Dürzi Devleti kuracaklar…
Olası bir “Suriye-İsrail” savaşında Türkiye kimin tarafını tutacak? AKP’nin bu soruya bir cevabı var mı?
İşte, Dersim Olayının gündeme getirilmesi de, Yüzleşelim komedisinin de gerçek nedeni budur.
Daha önce Kürt-Alevi-Roman açılımlarında yaşadığımız da bu sebebe dayanır…
Sayın Başbakan, tüm bunlara rağmen yüzleşmek istiyorsanız, hay hay yüzleşelim.
Cumhuriyetin ilanından başlayacaksak, o zaman ülkemizi işgal eden İngiliz-Fransız-İtalyan-Yunan-Rus devletlerinin belgelerini de inceleyelim ve onlara kimlerin dedelerinin köpeklik yaptığını görelim.
Sizin bugün hürmetle andığınız ve “Alevilerin canı-malı namusu size helaldir” deyip, katliama sebep olan Ebusuud Efendi ile de yüzleşelim. İngilizlere çalışan Atıf Hoca ile, önderiniz Necip Fazıl ile de yüzleşelim. Türk Askerini toplu olarak katleden ve İngiliz-Fransız yardımı ile Türk Devletine isyan eden ve sizin “Onun hikayesi çok hüzünlüdür” dediğiniz Seyit Rıza ile de yüzleşelim.
Menemen olayı ile Kubilay’ın kafasını kesenlerle de yüzleşelim. Kahramanmaraş ve Sivas katliamları ile de yüzleşelim. Kimlerin, sizin eski partileriniz tarafından milletvekili yapıldıklarına bakalım. İslami Holdingler kanalıyla dolandırılan binlerce insanımızla da yüzleşelim. Asrın Soygunu ile de yüzleşelim…
Yüzleşelim yüzleşmesine de, buradan size ekmek çıkmaz aksine çok mahcup olursunuz, ülke bütünlüğümüz de çok zarar görür.
Sizi ve düşünce dünyanızı, doğrularla ve gerçeklerle ikna etmek mümkün değildir. Çünkü siz, Zahide Uçar adlı gazetecinin yazdığı gibi “Kin yiyip, nefret kusuyorsunuz…”
Siz gerçek tarihe değil, kaynağı tarih olmayan uyduruk kitaplara ve yabancı istihbarat örgütlerinin içimize nifak sokmak için yazdırdığı belgelere inanıyorsunuz. Eğitiminizin ilk yıllarından beri hocalarınız sizi böyle yetiştirdi. Siz ve büyükleriniz devamlı olarak, Cumhuriyet Dönemine, “Zulüm Dönemi” dediniz..
İsterseniz, çok daha kolay olacak, tüm belge ve yayınların hepimizin elimizde olduğu, 10 senelik iktidarınızın yaptığı özelleştirme uygulamalarını ve başta siz olmak üzere, Bakanlarınızın ve aile yakınlarının servetlerini Türk Milleti önünde inceleyerek, yüzleşmeye başlayalım.
Böylesi hem daha kolay olur, hem de gerçekler ortaya çıkar…
Var mısınız, yüzleşelim mi…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder