ULAŞTIRMA Bakanı Binalı Yıldırım dün Meclis'te açıkladı. Türkiye'de bir yıl içerisinde 70 bin kişinin telefon konuşmaları dinlenmiş. Bu, inanılmaz bir rakamdır.
Kimdir bu 70 bin kişi, niçin dinlenmiştir?
Haklarında dava mı açılmıştır? Açıldıysa sonuç ne olmuştur?
Önceki yıllarda kaç kişi dinlenmiştir?
Cadı kazanı 2007 yılında kaynatılmaya başlanmış, Ergenekon, Balyoz ve çeşitli isimler altında bir sürü dava açılmış, insanlar enselerinden tutulup tutuklanmıştı. Böyle bir ortamda, tahmin ediyorum ki en az 300 bin kişinin telefonları dinlendi.
Belki siz de onlardan birisiniz. Haberiniz olmadan bütün konuşmalarınız kayda alındı.
Davalarda kullanılmayanlar şimdi arşivlerde, uygun zamanın gelmesini bekliyorlar.
Unutmayınız, hiç umulmayan bazı dinlemeler geçmişte açığa çıkmıştı.
Devletin Başsavcılarının bile telefonları dinleniyordu.
Örnek mi istiyorsunuz, İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Başsavcıları.
Kimdi ötekiler?
Siyasetçiler, gazeteciler, işadamları, hukukçular, hakim ve savcılar ve bu iktidara karşı çıkan herkes!..
Örneğin ben ismimi Ergenekon iddianamelerinde görünce çok şaşırmıştım.
Çeşitli kişilerle yaptığım ve içerisinde en ufak bir suç bile olmayan konuşmalarımız şimdi o iddianamelerde yer alıyor.
Bu nasıl iştir, nasıl hukuk ve adalettir?
Bir ülkede bir yılda 70 bin kişinin dinlendiğini o hükümetin bir bakanı açıklamak zorunda kalıyorsa, bu işin içinde ciddi bir iş var demektir.
Hangi Batı demokrasisinde böyle bir şey olabilir? Bu nasıl demokrasidir?
Korku toplumu, baskı rejimi işte böyle yaratıldı. İnsanlar böyle sindirildi, seslerini çıkaramaz oldu.
* * *
Şimdi gelelim baskı rejiminin bir başka boyutuna.
İktidar partisinden olmayan neredeyse bütün belediyeler polis baskınına uğruyor, başkanları ve çalışanları yaka paça gözaltına alınıyor.
İşte Adana'da seçimi kazanan MHP'li başkan Aytaç Durak’ın başına gelenler...
Durak madem suç işlemişti, niçin dışarıda!
Ama Adana Büyükşehir Belediyesi soruşturma bahanesiyle AKP'ye teslim edildi.
Hangisini sayayım, işte üç gün önce baskına uğrayan CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi.
Muhalefet belediyesi isen, bir gün mutlaka açığa alınacağını, veya baskına uğrayacağını bileceksin kardeşim!.
Gerekçe hep aynı: Yolsuzluk, evrakta sahtecilik, ihaleye fesat karıştırmak!..
Dikkat ediniz, bu konularda açılmış bir yargı soruşturması olmuyor.
Görev doğrudan polise veriliyor ve belediye binaları basılıp yetkililer gözaltına alınıyor.
Hak, hukuk, adalet yok. Sonra yandaş medya çarşaf çarşaf yayına geçip iktidar propagandasına soyunuyor.
Türkiye'deki belediyelerin yandan epeyce fazlası AKP'li.
Bunların bazılarında en büyük yolsuzluklar, vurgunlar yaşanıyor.
Ama bunların üzerine ne İçişleri Bakanlığı müfettişleri gönderiliyor, ne savcılara görev veriliyor, ne de polis baskınları düzenleniyor.
İşte AKP'li Kayseri Büyükşehir'deki büyük yolsuzluk ve rüşvet iddiaları.
Bırakın birilerinin gözaltına alınmasını, oraya müfettişler gönderildi mi, araştırma yapıldı mı!
AKP'li belediyelerin harcadıktan paranın, zengin ettikleri yandaşların, yolsuzlukların haddi hesabı yok ama onlar sırtlarını iktidara dayamışlar, bu yolla dokunulmazlık kazanmışlar.
Olumsuz ne varsa, hepsi muhalefet belediyelerinde var!
Hırsızlık, yolsuzluk, yandaş zengin etme, her şey onlarda!..
Harun Gürek'in Togan Yayınları tarafından piyasaya verilen bir kitabı var:
"Belediye İhale Dalavereleri."
Bu kitabı okursanız, AKP'li belediyelerin marifetlerini belgeleriyle öğrenme fırsatı bulacaksınız.
Telefon dinlemeleri nasıl baskı ortamı, korku ve sindirme operasyonu ise, muhalefet belediyelerinin sürekli baskına uğraması da aynı yöntemin bir parçası.
Bu yolla topluma mesaj veriliyor: "Bizden olmayanı yaşatmayız."
* * *
Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapan, kendisiyle İmralı'da görüşen avukatların tamamı, son operasyonlarda gözaltına alındı.
Evet, onların yaptığı gerçek bir ahlaksızlıktı...
Çünkü bu adamla görüşürler, aldıktan mesajları ve örgüte verdiği direktifleri aynı gün internet sitelerinde ve sonra gazetelerde yayınlatırlardı.
Bu ihanet yıllarca sürdü.
Peki bunun sorumlusu kimdir? Elbette bu rezilliğe yol veren AKP iktidarıdır.
Sizler anımsayacaksınız, bu pisliği burada defalarca yazdım, "Bu nasıl iştir" diye sordum.
O zaman iktidardan ses çıkmıyordu çünkü Tayyipgillerin başlattığı Kürt açılımı gündemde idi.
Apo ile İmralı'da, PKK temsilcileriyle yurtdışında pazarlık masasına oturuyorlardı!..
Hükümet, terör örgütüyle resmen pazarlık ediyordu.
Çünkü Öcalan'dan medet umuyorlar, onu ikna etmek ve yola getirmek için İmralı'da krallar gibi ağırlıyorlar, bir dediğini iki etmiyorlardı.
Ne zaman ki açılımlar saçılımlar fos çıktı, yıllar boyu kendilerinin göz yumduğu bu rezalete artık "Dur" demeye, ilk aşamada avukatları gözaltına almaya karar verdiler.
Avukatların ihaneti büyüktür ama AKP iktidarının sorumsuzluluğu çok daha büyüktür.
Şunu hiç kimse asla unutmasın:
Terör örgütünü bu iktidar şımarttı.
Bu on yıllık iktidarları süresinde şehit düşen, sakat kalan her Mehmetçiğin, her asker ve polisin günahı vebali, Tayyipgillerin üzerindedir.
Bu büyük günah Apo'nun avukatlarını şimdi gözaltına aldırmakla yok olmaz.
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder