Eskiden de geçmişle avutmak yöntemini uygularlardı. Yoksunluk, yoksulluk, ekonomik ya da kültürel geri kalmışlık veya sadece spor karşılaşmalarında yenilmek durumunda, hemen şanlı atalarımıza sığınmak yolu denenirdi.
Bizim atalarımızın ta Viyana kapılarına kadar gittikleri söylenir durulurdu, her yeniklikten, her eziklikten sonra...
Genç olmakla övünen bir ulusun böylesine geçmişe saklanmaktaki yaşlılık belirtisi gerçekten yalnız acınası değil, aynı derecede korkutucuydu da...
Bu tür yavelerle bir ömrü tükettik.
Eskiden bugünün aczinin görüntüsünden kaçıp şanlı tarihimize saklanırdık, şimdi gerekçe ve amaç değişti ama yöntem yine aynı.
Bu kez “tarihimizle yüzleşelim” diyerek bugünü göğüslemekten kaçmanın yollarını arıyoruz.
İnsanlarımız haksız hukuksuz şekilde hapse atılıyorlar.
Bütün gücünüzle haykırıyorsunuz:
- Bu haksızlığa karşı çıkın! Son verin bu rezalete!
Kulak asmıyorlar, görmezden geliyorlar. Vurdumduymaz bir edayla yanıtlıyorlar:
- Boşver bunları, sen geçmişinle hesaplaş!
***
Geçenlerde konuşmacı olarak çağrıldığım bir toplantıda, geçmişle hesaplaşmam da istenince tepem attı.
- Bugünün bunca rezaleti ve baskısıyla hesaplaşmadan geçmişle hesaplaşamam, dedim.
Sonra da ekledim:
- Hesaplaşmamız önerilen geçmiş, henüz geçmiş değil, hal iken ve bizler o geçmişle henüz daha geçmiş olmadan hesaplaşırken, bugün geçmişle hesaplaşma çağrıları yapanlar geçmişin baskıcıları ve zalimleriyle aynı masalarda oturuyorlardı.
Gerçekten öyleydi. Geçmişte zalimlerle birlik olanlar, rota değiştirip eski zalimleri bir yana bırakarak yeni zalimlerin kolunda eskiyle hesaplaşma çağrısı yapıyorlar.
Hiçbir aklı başında toplumda, halin rezaletleri görmezden gelinerek geçmişe saplanılmaz.
İçinde yaşadığı düzeni demokrasiye çevirememiş olanların, geçmişin yanlışları, aşırılıkları, yanılgıları veya suçlarına takılıp kalmaları, insanları onların peşine takmaları bir ahlak eksikliğidir.
Bu ahlak geriliğinin oyununa düşen toplumlar da ya ahlak ya da zekâ özürlüdürler veya ikisi de birden.
***
Cumhuriyete sahip çıkarken daha önce de belirttiğim gibi, hiçbir ülkenin tarihinin gül bahçesi olmadığını, hepsinin aksak yönleri olduğunu da biliyoruz. Yine biliyoruz ki, hiçbir ulus devlet, hiçbir demokrasi kolaylıkla yalnız beyaz sayfalardan ibaret bir tarihi süreç içinde oluşmadı.
Bunları da görüyoruz, yadsımıyoruz.
Ama bunları görür, aksaklıkları dile getirirken Cumhuriyet’in varlığını ve gerekliliğini de yadsımıyoruz.
Dersim ayaklanmasında, neler olduğunun konuşulmasına karşı çıkmayız.
Ama Dersim’de isyancıdan yana Cumhuriyete karşı saf tutmaya çalışanların yanında yer almayız.
Bugünün hapishanelerinde en fazla gazeteci bulunan ülkesi Türkiye’de sorumluluk mevkiinde olanlar, insanları özel yetkili mahkemeler aracılığıyla tutukluluk kurumuyla zindanlarda çürüten bir ülkede yönetim kademesinde bulunanlar, bütün dikkatleri Dersim’e odaklamaya çalıştıklarında şu soruyu haklı olarak sorarız:
- Bunların bu oyunu oynamaktaki hesapları ne?
İsyanı bastırmakta ölçüsüz güç kullanılmışsa geçmişte, bunu konuşuruz, sonuçları ne kadar giderilebilirse gideririz.
Ama bu yolla Cumhuriyet karşıtlığını desteklemeyiz, bu oyuna da kanmayız.
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder