Cumhuriyetin kuruluşundan 1937 Dersim isyanına kadar Doğu ve Güneydoğu'da irili ufaklı 23 isyan ve ayaklanma gerçekleşmiş.tüm bu kalkışmalar Silahlı Kuvvetler tarafından bastırılmıştır.
Anımsayalım
Nasturi isyanı 1924Hakkâri,
Jilyan isyanı 1926Siirt,
Şeyh Sait isyanı 1925 BingölMuşDiyarbakır,
Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı 1925Şemdinli,
Reşkotan ve Reman isyanı 1925Diyarbakır,
Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları isyanı 1926Pervan,
Güyan isyanı 1926Siirt , Haco isyanı 1926Nusaybin,
Ağrı isyanı 1926 , Koçuşağı isyanı 1926Silvan ,
HakkâriBeytüşşebab isyanı 1926,
Mutki isyanı.1927Bitlis , II.Ağrı isyanı harekâtı 1927 ,
Biçar harekâtı 1927Silvan ,
Zilanlı Resul Ağa isyanı 1929Eruh , Zeylan isyanı 1930Van ,
Tutaklı Ali Can isyanı 1930TutakBulanıkHınıs , Oramar isyanı 1930Van ,
III.Ağrı harekâtı 1930 ,
Buban aşireti isyanı 1934Bitlis,
Abdurrahman isyanı 1935Siirt ,
Abdulkuddüs isyanı 1935Siirt ve Sason isyanı 1935Siirt..
Bu isyan ve ayaklanmalar özleri itibarıyla Cumhuriyetle başlayan çağdaş devletleşmeyle birlikte çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören feodal güçlerin,aşiret reislerinin,din olgusunu da araçlaştırarak başını çektikleri karşıdevrimci kalkışmalardır.
Hiçbirinde toprağa bağlı,yarı köle köylü kitlelerinin özgürleşmelerine ilişkin bir talep yoktur.
Bu kalkışmaların ortak amacı,çağdışı feodal,derebeylik,ağalık düzenini korumaktır.
Bu saptamalar Dersim isyanı için de geçerlidir.
Dersim'de de aşiret reislerine bağımlı yarı köle köylülük için özgürleşme talebi olmadığı gibi.Kürt etnisitesi ve mezhep aidiyeti bağlamında eşit yurttaşlık talepleri de yoktur....
Dünkü yazımızda belirtildiği gibi bölgede Seyit Rıza'nın önderlik ettiği bir isyan başlatılmış ve isyan Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bastırılmış,sorumlular idam edilmişlerdir.
Hiçbir devlet kendisine karşı girişilen bir isyan hareketine karşı sessiz,hareketsiz kalmaz,kalamaz.
Bu tür kalkışmalara karşı devletin kendini koruyacak önlemleri alması,ayaklanmayı bastırması,sorumlularını cezalandırması meşrudur.
Öyleyse sorun nerededir.
Dersim harekâtında devlet orantısız güç kullanmış,binlerce sivil öldürülmüş,binlercesi de sürgüne gönderilerek yurtsuzlaştırılmış,mağdur edilmiştir.Hiçbir devlet.".yapalım Kurunun yanında yaş dayanmış." mantığına sığınamaz.
Devletin buna hakkı yoktur.Bu gibi durumlarda ciddi ve uygar devletler mağdurlardan ve yakınlarından özür diler.
Fakat devlet özür dileyecekse bunu Başbakan'ın yaptığı gibi kendi partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında,yalapşap,yapmaz.
Devlet özrü ciddi bir iştir bu mağdurların ve yakınlarının davet edilecekleri,medyanın geniş katılımının sağlanacağı,sahaf belgeleriyle değil,devlet belgeleriyle gerekçelendirileceği özel bir toplantıda yapılır.Böyle bir toplantıda ağza gelen söylenmez,oy kaygısıyla,binlerce insanın yaşamına mal olan bir isyan hareketinin önderi mazluma dönüştürülmez....
Bu konuda Başbakan'ın da,CHP Genel Başkanı'nın da davranışlarını anlamak mümkün değildir.CHP yıllarda tek parti olarak,devletpartisidir.
Çok partili siyasal yaşama geçildikten sonra kurulan Demokrat Parti,Millet Partisi,Milli Kalkınma Partisi,Hürriyet Partisi,Adalet Partisi,Türkiye işçi Partisi gibi partilerin tümünün yönetici kadroları içinde CHP kökenli insanlar bulunmaktadır.
Başbakan'ın" AKP'nin geçmişinde böyle kıyımlar yoktur,ama CHP'nin geçmişinde vardır,sözleri ne kadar anlamsızsa CHP Genel Başkanı'nın bu sözleri ciddiye alıp savunmaya geçmesi de kadar anlamsızdır.
Sözgelimi.II.Dersim Harekâtı'nın kararını veren,daha sonra Demokrat Parti'nin bir numaraları kurucusu olacak,dönemin Başbakanı Celal Bayar'dır.
Özetle Devlet,Dersim mağdurları ve artık hayatta olmayanların yakınlarından özür dilemelidir.
Bu özür tazminatla da desteklenmelidir.
Fakat bunu Şark kurnazlığıyla oya çevirme gayretleri yakışıksızdır ayıptır .
Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder