1960’ın 27 Mayıs’ından önce Beyhan Cenkçi, Ülkü Arman ve bu satırların yazarı, o sıralar Ankara Hilton adı verilen Ulucanlar Cezaevi’nde yatıyordu. Koğuş arkadaşlarımızdan biri sık sık “avara kasnak” deyimini kullanırdı. Hiç gereği yokken avare avare durmadan çalışan ve hiçbir işe yaramayan kasnak gibi demekmiş.
Ülkede, işsizlik almış başını gidiyor, doktorlar, işçiler, emekliler dertli. Cari açık 500 milyar dolara yaklaşmış; Başbakanlık için 7. uçak hangara çekilmek üzere. Dış politikada berbat bir dönem yaşanıyor. Ülkede bu kadar olumsuzluk varken siyasetçiler 1937’deki devlete karşı kalkışmanın, dalaşına girdiler. Bunun kime yararı vardır ki? İşin açığı şu ki siyaset “avara” kasnak gibi boş yere dönüp durmakta!
Mahkeme kurulmak isteniyor
Şu günlerde, 1937-1938 ve kısmen de 1939 yıllarında şimdiki adıyla Tunceli o zamanki adıyla Dersim denilen ve Kürt (Kırmançi), Türkmen ve kısmen Ermeni yurttaşlarımızın bulunduğu bölgede çıkan ve devletin bütün iyi niyetine rağmen önlenemeyen isyan hareketi siyasilerin gündeminde. Sorumlularının hiçbiri hayatta olmadığı bir mahkeme kurulmak isteniyor.
Kim istiyor bunu bilir misiniz?
İktidar partisi AKP ve yeni CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu...
Sakın “Olur mu?” demeyin, bal gibi oldu.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e karşı yapılan bu saldırı kime yarayacak acaba?
Sayın Başbakan, Başbakanlık’taki arşivden çektiği bazı vesikaları açıklıyor, Kılıçdaroğlu da hani derler ki “överken zemmetmek” yoluyla, Başbakan’dan bir adım daha ileri atarak adını “katliam” koymuyor ama şöyle diyor:
“Dersim halkından özür diliyorsun. Özür yetmez. O sürgüne gönderilmiş dersim ahalisinin topraklarını alacaksın ve Dersimlilere vereceksin!”
Yanlışa yardım ediyor
Yeni CHP Genel Başkanı, Türk-Kürt kardeşliğine zarar verebilecek en büyük yanlışı Atatürk’ün partisine bulaştırmak isteyenlere yardım ediyor.
Kasım 1919 “Mister Frew”ya mektup:
“İngiliz subayı Noville’in Diyarbekir havalisinde Müslüman-Kürt ahalisini yoldan çıkarmaya birçok çalıştıktan sonra Malatya’da eski Elaziz Valisi Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil beylerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı vaka, netice itibariyle bütün medeniyet alemine karşı utanç verici değil miydi?” (Nutuk 1, s. 227)
Henüz Cumhuriyet ilan edilmemiştir ama görüyorsunuz Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başladığı sıralarda İngilizler çalışma halindedirler ve 1937 isyan hareketinin ilk adımları böyle başlamıştır. Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’da yaşayan tüm Türklere karşı şöyle diyordu:
“Yüce Meclis’inizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden meydana gelen İslami unsurlardır, samimi bir topluluktur... ‘İşte milli sınırımız budur’ dedik. Halbuki, Kerkük kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Dolayısıyla muhafaza ve müdafaasıyla meşgul olduğumuz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif İslami unsurlardan meydana gelmektedir. “ (A.B.E, c. 8, s. 157)
Cumhuriyet’e indirilen darbe
Atatürk ve sonradan kurduğu parti sadece Cumhuriyet’i ilan etmekle kalmadı. Kürt meselesini çok önemli bir mesele saymaya devam etti. Doğu Perinçek, “Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası” isimli eserin 459’uncu sayfasında Atatürk’e atfen şöyle yazmakta:
“Kürt meselesi bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz çünkü malum-u aliniz bizim milli sınırlarımız dahilinde mevcut Kürt unsurlar o suretle yerleşmiştir ki pek sınırlı yerlerde yoğunluğa sahiptir. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede, Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır hasıl olmuştur ki Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır. Faraza Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak lazımdır ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de nazari dikkatten hariç tutmamak lazım gelir.”
Şimdi işte tartışmaya açılmak istenen ve Atatürk yoluyla Cumhuriyet’e indirilen darbenin ne olduğunu ve niçin planlandığını anlamış olmalısınız.
Kurtul Altuğ/AYDINLIK
Yorum Gönder