Önceki akşam BBC ana haber bültenini izlerken yemekte lokmam ağzımda kaldı….
Dünya TV’lerini Mısır’ın Tahrir Meydanı ile Suriye’den gelen kanlı baskı öyküleri kaplamışken BBC “manşet haberini” Türkiye’ye ayırmıştı.
“Prime time”a Nedim Şener, Ahmet Şık, “Odatv” davasıyla başlayan BBC spikeri; “adalet sarayı” önünde toplanan gazetecilerin gösterilerini ekrana yansıttıktan sonra Anglosakson basının baştan beri el üstünde tuttuğu Erdoğan’a sözü getirdi ve Başbakan’ın grup konuşmasında Esad’a hitaben sarf ettiği; “Hitler’e, Mussolini’ye, Çavuşesku’ya, Libya liderine bak da… (ders al!)” sözlerini görüntüleriyle ekrana taşıdı.
Arkadan müstehzi bir ifadeyle -mealen!- spiker “Erdoğan hiç yılmayan bir demokrasi sözcüsü oldu. Çevresindeki ülkelerin liderlerine her fırsatta demokrasi dersi veriyor. Ama bakalım şimdi kendi ülkesinde durum nasıl? Türkiye’nin insan hakları karnesi ne durumda?” diyerek… şak… “Odatv” davasını yayına sokuverdi…
BBC, Odatv davasına; Suriye-Mısır olaylarından çok daha çarpıcı ve ivedi bir konum biçmişti.
Gül “Abdülaziz’in ağırlandığı” salondayken
Şu İngilizlerin yaptığına bakın!
Sen tut Cumhurbaşkanı’nı -bizzat kendi sözleriyle- “dünyayı keşfettiği” Londra’da, Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in ağırlandığı “Müzik Salonu’nda” izzet ikram baştacı et…
Cumhurbaşkanımız İngiltere kraliçesiyle ziyafet sofrasında “jonduri balığı file, muslu tavuk, Windsor kuzusu, tereyağlı taze fasulye-rezene-tere salatası, çikolatalı tart” yerken tam…
İngiliz bayrağı denli İngiltere’nin simgesi olan bir kanalla vur!
Türkiye’nin demokrasi, basın-ifade özgürlükleri ve insan hakları karnesi olduğu gibi dünyaya bir anda faş edilsin!
Cumhurbaşkanı İngiltere’nin de ait olduğu AB’yi “miserable/zavallı” diyerek küçümserken; -zavallılık kontenjanından- ortalık yerde demokrasimiz un ufak edilsin.. .
Gerçi BBC Gül’den çok Erdoğan’a odaklandı…
Erdoğan’ın Arap liderlerine ısrarlı şekilde verdiği söylev/nasihat/ demokrasi dersleriyle, Türkiye kapsamındaki uygulamaların hiç mi hiç uymadığını, tersine birbirine “tezat” teşkil ettiklerini söyledi…
Şener, Şık için “Odatv” davasını izlemeye gelen gözlemcilere tutulan mikrofonlardan, Türkiye’ de basın-ifade özgürlüklerinin olmadığı vurgulandı. Çin gibi ülkelere rahmet okutan sayılara varan… 60 küsur gazetecinin demir parmaklıklar arkasında olduğuna gönderme yapıldı…
Dünyayı ne de olsa… parmağında oynatan Britanya İmparatorluğu’nun mirasçısı bir ulustan söz ediyoruz…
Londra, basını ve diplomasisiyle -Cumhurbaşkanı sarayın “müzik salonunda” ağırlanırken- Ankara’ya mesaj veriyor: “İstikrar (ve gayet tabii büyük İngiliz yatırımları için!) sen çok çok önemli bir partner olabilirsin!” demeye getiriyor: “Amma velakin gözümüzün kör olduğunu sanma… Olan biten her şeyin farkındayız! Fazla havalara girip yüksekten uçma!”
Öyle ya!
Dokuz yıldır iktidarda olan AKP hükümetinin “demokrasi, basın özgürlükleri, insan hakları” karnesinin “miserable”(!) tablosunu, İngiliz gazeteciliğinin medarı iftiharı BBC durdu durdu da şimdi… Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı; Cameron ve kraliçe ile yüz yüze yemek yerken mi keşfetti?
“Otokratik Erdoğan” ayarı
Geçen hafta tıpkı “Time”da çıkan “Erdoğan’s Way!” kapak öyküsü gibi.
Bir ABD kuruluşu olan “Time”da bir yandan alayıvalayla Erdoğan’ı kapak yapmış; bir yandan içerde verip veriştirmiş; “Erdoğan’ın otokratik huylar sergilediği, politik rakiplerine saygısızlık edip muhaliflerini hapse attığı ve medyanın gözünü korkuttuğu doğru” demişti.
Bununla yetinmemiş…
“Türkiye ve Batı’da siyasi analizciler Erdoğan’ın anayasayı elinde daha çok yürütme gücü toplamak için yeniden yazmak istediğinden kuşkulanıyor” diye eklemişti…
Anglosaksonlar bir yandan okşarken bir yandan yeriyorlar…
Pazar günü “Vatan”da bu satırlar için Güngör Mengi “Bu eksiler, demokrasiyi içselleştirmiş bir toplumda hiçbir lidere Erdoğan’daki gücü elde etmesine izin vermez” diyen çok veciz bir yazı yazdı ve “Fransızların bon pour l’Orient” ifadesini hatırlattı: “Erdoğan için de (söylenenlerden) ‘Türkiye için (bu kadarı!) iyidir, yeterlidir’ anlamı çıkıyor.”
Time meseleyi bizzat zaten makalenin bir alt paragrafında açıklıyor: “Ortadoğu perspektifinde Türk modelinin en büyük fazileti, onun bir ‘İslamcı’ tarafından uygulamaya konmasıdır!”
Erdoğan için kullanılan tanım -dikkatinizi çekerim- AKP’ nin ilk yıllarındaki gibi “muhafazakâr demokrat” falan değil…
Doğrudan doğruya “İslamcı”.
İcabında sekülerlik diskurunu kullanan… otokratik bir… İslamcı şeklinde tarif ediliyor özetle “Time” yazısında Erdoğan..
Dört dörtlük bir “Bon pour l’Orient” profili…
Hal böyle olunca bu profil, Buckingham Sarayı’nda kurulan sofralarla çakışan biçimde, gereğince dokundurulup hatırlatılıyor.
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder