Geçen hafta masamın üstünde iki kitap buldum…
İkisi de iki tutuklu tarafından yazılmış…
İkisi de önemli…
Biri Ahmet Şık imzalı, ama 127 yazarın ortak çalışmasıyla yayımlanmış…
Öteki Müyesser Yıldız’ın imzasını taşıyor.
***
Ahmet Şık imzalı kitabın adı “000KİTAP ‘Dokunan Yanar’”.
Postacı Yayınevi tarafından basılmış.
Bilindiği gibi esas olarak Fethullah Gülen Cemaati’nin emniyet içindeki örgütlenmesi üzerine yazılmış olan bu kitabın müsveddeleri, Odatv davasında tutuklanan Ahmet Şık’ın bilgisayarından daha basılmadan alınmış ve bilgisayarlardaki bütün kopyalar silinerek, bunları bulunduranların da suç işlemiş olacakları belirtilmişti.
Derken birtakım kişiler bu metni internet sitelerine koydu.
Elbette tam sayı belli değil, ama dijital kopyanın üç yüz bine yakın kişi tarafından indirildiği söylendi.
Şimdi bir başka eylemle karşı karşıyayız.
Önce bu konudaki haberi okuyalım:
“125 gazeteci, aktivist ve akademisyenin üzerinde çalışarak yayıma hazır hale getirdiği kitap, dün İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda PEN Yazarlar Derneği standında tanıtıldı.‘Postacı Yayınevi’ tarafından bin adet basılan kitap için düzenlenen basın toplantısına, çok sayıda gazetecinin yanı sıra öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe de katıldı. Kitabın hazırlanış sürecinin bir ‘aydın imecesi’ olduğu belirtildi.”
Her ne kadar haberde 125 kişi deniyorsa da ben 127 kişi saydım.
Kitabın hazırlanışına katkıda bulunanlar, aslında bir “Temel haklar ve özgürlükler” protestosu sergiliyor:
Özetle, “Siz, şiddet içermediği halde, yayınlanmamış bir kitabı bile sansürlerseniz, biz de buna karşı hepimiz, düşünce özgürlüğü bağlamında, suç saydığınız bu eyleme iştirak ederek, bu kitabın yazarı olarak imzamızı koyarız ve basılı olarak yayınlarız; hadi buyrun bakalım!” demek istiyorlar.
Kitabın sonuna bir de “Ekler” bölümü eklenmiş.
Ben kitabın orijinal dijital metnini görmedim, onun için bu basılı olanla arasındaki farkı bilemiyorum…
Ama elimizde tuttuğumuz kitap gerçekten tüyler ürpertici bir örgütlenmeyi anlatıyor.
***
Müyesser Yıldız’ın kitabı “Silivri’den Bir Terör Faaliyeti Daha, ‘YILAN’IN KIŞ GÜNEŞİ” adını taşıyor…
Togan Yayıncılık tarafından basılmış.
Yıldız’ın kitabı daha çok genel çizgiler üzerinden ülke ve toplum konusundaki eleştirilerini kapsıyor.
Yazdığı makalelerin tarihlerini de koymuş…
Güncel olaylara da değinen sorgulayıcı, tartışmacı bir kitap.
***
Odatv davasının birinci duruşmasını izleyen Ruşen Çakır, 23 Kasım’da Vatan’da yazdığı yazıda bakın bu iki yazardan hangi bağlamda söz ediyor:
“İnsan hepsini bir arada, sanık sandalyelerinde görünce bir kez daha bu davanın nasıl mümkün olduğunu kendine sormadan edemiyor.
Bir yanda Odatv’nin yöneticileri, çalışanları ve yazarları var. Ama onların da aslında kendi içlerinde farklılık arz ettiklerini bilen biliyor. Örneğin Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Türk solu içindeki Maocu akımın en güçlü kollarından olan Aydınlık geleneğinden gelirken, Yalçın Küçük ve Mümtaz İdil, 1970’li yıllarda tam karşı kutupta yer alıyor, Sovyetler Birliği’ne daha yakın duruyorlardı.
Bu kişilerin yıllar sonra sol bir ulusalcılıkta birleştiklerini kabul etsek bile, ulusalcılığa karşı çok net pozisyonları olan Ahmet Şık’ın onlarla birlikte hareket ettiğini iddia etmek fazlasıyla zorlama. Türk basınında ‘araştırmacı gazetecilik’ denince ilk akla gelen isimlerden olan ve belli bir siyasi angajmanının bulunmadığını bildiğimiz Nedim Şener’in de bu davaya katılmış olması da yadırgatıcı.
Ek olarak, milliyetçi-muhafazakâr bir çizgiden gelen, hayatı boyunca sol hareketlerle mücadele etmiş polis şefi Hanefi Avcı’yı görüyoruz. Ama onun Devrimci Karargâh Davası’ndan da yargılandığını bildiğimiz için Odatv Davası’nda yer almasına o kadar da şaşırmıyoruz.
Bu arada Ankaralı meslektaşımız Müyesser Yıldız var ki, TBMM kulislerinde sık sık sohbet etme imkânı bulduğum Müyesser’in ülkücü harekete yakın olduğunu hepimiz biliriz. Ama arada sırada Odatv sitesinde yazmış olması onun da sanıklar arasında yer almasına yetmiş.
Bir de tutuksuz sanık İklim Bayraktar var ki onun aslında ne olduğunu sanırım kimse tam olarak anlayamadı, aslında anlamaya da pek fazla gerek olmayabilir.”
***
Evet sevgili okurlarım bu iki kitap ve iki yazarın arkasındaki genel manzara da böyle:
Ruşen Çakır’ın belirttiği gibi “İnsan hepsini bir arada, sanık sandalyelerinde görünce bir kez daha bu davanın nasıl mümkün olduğunu kendine sormadan edemiyor!”
Emre Kongar/Cumhuriyet
Yorum Gönder