“ERGENEKON, Balyoz ve benzer davaların iddianamesini hazırlayan ve yargılamasını yapmakta olan sayın Beşiktaş adliyesi, başka bir deyişle Silivri hakim ve savcıları…Nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı dilerim. Sayın savcılar, yazmaya önce sizden başlayayım. Yasalarımız açıktır. İddianame hazırlanırken sanığın hem aleyhine, hem de lehine olan bilgi ve belgelere yer verilir.
Soruyorum, siz onların lehine olan hangi hususlara iddianamelerinizde yer verdiniz? Hiçbirine!
Mahkemelerin ve kamuoyunun önüne binlerce sayfalık iddianameler getirdiniz. Mahkemelerin bunu reddetme hakkı var. Ama böyle bir durum asla olmuyor, derhal kabul ediliyor ve davalar otomatik olarak açılıyor.
Şimdi Ergenekon’a değinmek istiyorum. Sayın savcılar, siz böyle bir örgütün var olduğuna baştan beri inandınız mı? Orada yargılananlar arasında birbirini ilk kez duruşma salonunda görenler çoğunlukta.
Ben bazı gazeteci meslekdaşlarımdan biliyorum. Geçmişte birbirleriyle kanlı bıçaklı kavgalı olan gazeteciler, yıllardır aynı örgütten yargılanıyor! Bunları değil aynı örgütte, aynı caddede bile görmek mümkün olmazdı.
Yazdınız, çizdiniz, tutuklanmalarını sağladınız.
Varsayalım öyle bir örgüt vardı. Peki ama içlerinden bir kişi olsun savcılıkta veya mahkemede çözülüp buna itiraf etmez miydi!
***
Sayın hakimler, bu davalar ne zaman bitecek? Bir sürü masum insan demir parmaklıklar arasında inim inim inliyor.
Bakınız, Mustafa Balbay yarın parmaklıklar ardında 1.000 günü dolduracak. Suçu nedir, ne yapmıştır? Ötekiler gibi kamuoyu bugüne kadar bunu da anlamadı.
Yazar Ergün Poyraz, temmuz 2007’de tutuklandı. Tutukluluk süresi 1.500 günü geçti! Duruşmalara katılmıyor. Arayan soran savcılık ve mahkeme yok. Unutuldu gitti. Acaba suçu ne, örgütün neresinde?
Dünyaca ünlü Türk doktoru Mehmet Haberal hocamızın suçu ne?
Balyoz ve benzerin davalardan yatanlar ısrarla söylüyorlar, suçlandıkları CD’lerin düzmece olduğunu, sonradan hazırlandığını savunup kanıtlıyorlar. Bunlar öyle sokaktan rastgele toplanmış ne idüğü belirsiz sabıkalı, ayyaş takımı değil. Bunlar devletin generalleri, amiralleri, subayları…
Bir gün olsun aklınıza geldi mi ‘Yaa arkadaş, bu adamların söylediğinde acaba gerçek payı var mı’ diye araştırmak!..Ve ona göre tahliye kararı vermek veya vermemek!
Sayın hakimler, davalar açılıyor. Güzel!..İyi ama bu davalar bir türlü bitmiyor. Ne zaman biteceğini sizler dahil hiç kimse bilmiyor. Bu nasıl iştir sayın hakimler?
Dikkat ediniz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa kuruluşları bile ‘Böyle şey olmaz, tutukluluk süresi cezaya dönüşemez, böylesine uzatılamaz’ diye bağırmaya başladılar.
***
Sayın Silivri hakim ve savcıları, siz bunları yaparken arkanızda elbette sizlere destek veren, alkış tutan bir kamuoyu var. En başta AKP iktidarı var. Onlar, şu olanlardan memnun. Tabii iktidara destek veren medya ve öteki kesimler de sizin arkanızda.
Hatta size gaz veriyorlar, her kararınızdan sonra açıktan veya çaktırmadan arka çıkıyorlar.
Bir kesim ise şu olanlara haklı olarak karşı çıkıyor, sizleri iktidarın adamı olmakla, iktidarın emir ve direktiflerini yerine getirmekle suçluyor. Çünkü o tutukluların tamamı, istisnasız her biri, AKP iktidarına karşı olan kimseler.
Bütün bu alkış ve protestolarla yargı yara alıyor.
Adalet, yargı ve hukuk, işte bu durumlara düşürüldü sayın hakim ve savcılar. Adalet, günü geldiğinde hepimizin, belki sizlerin bile sığınacağı son yer.
Eğer adalete ve yargıya siyaset girerse, bu olay günün birinde mutlaka ters teper. Ne yazık ki sayın hakimler ve savcılar, bu iktidar adalete siyaset soktu.
***
Bunu gidermek şimdi sizlerin elinde. Lütfen hiç kimseye ‘Bu hakim ve savcılar oraya AKP’nin Adalet Bakanlığı ve HSYK’sı tarafından özel olarak atandılar. Bunlar iktidarın adamıdır, o yüzden böyle oluyor’ dedirtmeyiniz.
Unutmayınız, bazıları aylardan, bazıları yıllardan beri tutuklu olan o insanların çilesini aslında –belki onlardan daha fazla- dışarıdaki aile bireyleri çekiyor. Onların suçu ne?
Sayın hakimler, tutuklamalardan sonra bunca zaman geçti. Sorguların çoğu bitti. Artık herhalde önünüzdeki suçluyu ve suçsuzu ayıracak duruma gelmiş olmanız gerekir. O halde suçsuz gördüklerinizi, ya da içeride yeterince yattığına inandıklarınızı niçin tahliye etmiyorsunuz?
Lütfen bunları okurken ‘Sen bizim işimize hangi bilginle, hangi hak ve sıfatınla karışıyorsun, biz istediğimizi yaparız’ demeyin.
Ben bunları kendi adıma değil, toplumun çok büyük bir kesimi adına soruyorum. Buna AKP de dahil!..Çünkü iktidarın yetkilileri bile bu tutukluluk sürelerinin yasada ve hukukta yer almayan bir cezaya dönüştüğünü kabul ediyorlar. Hatta bu konuda bir yasa tasarısı hazırlayıp Meclis’e getireceklerini duyuyoruz.
***
Sayın hakimler, yargılamalar uzadıkça uzuyor. Suçu belli olmayan insanların 1.500 gün, 1.000 gün tutuklu olmaları ne demektir!
Varsayalım aylar sonra karar verdiniz. Bu işin bir de Yargıtay aşaması var ve normal koşullarda o da birkaç yıl sürecek.
Sanıklara ceza verdiğiniz takdirde birileri diyecek ki ‘Bunca zaman tutuklu bıraktıkları için beraat kararı veremediler, mecburen ceza yağdırdılar.’
Bu işin sonunda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve gerekse bizim mahkemelerimizde çok ağır tazminat davaları açılacak. Evet, AKP o yasayı da değiştirdi, tazminatları sizler değil, devlet ödeyecek!
Sayın hakimler, savunma en kutsal haktır. Sizler, bazı sanık avukatlarını bile duruşmadaki sözleri, tutum ve davranışları nedeniyle tutukladınız.
27 Mayıs 1960 sonrasında Yassıada mahkemesi kurulmuştu. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Sıkıyönetim Mahkemeleri kuruldu. Bunların her birinde yüzlerce sanık yargılandı ve davalar ortalama bir yıl içerisinde karara bağlandı.
Şu anda ise tutukluluk süresi bazılarında dört yılı geçti, insaf yani!
İşler uzadıkça uzuyor, uzatıldıkça uzatılıyor ve baktığınız davaların ne zaman biteceğini sadece Allah biliyor.
Yargıladığınız insanlar bu ülkenin seçkin ve aydın insanları. Komutanlar, profesörler, gazeteciler…
Bunların hepsi mi size yalan söylüyor?
Bu duruşmaları medyada en baştan sona izleyen bir gazeteciyim. Bugüne kadar yandaş iktidar medyasının deyimiyle ‘Ergenekon silahlı terör örgütü’ olan örgüt, sizler tarafından ortaya çıkarılamadı. Bunu hep bekliyordum, gerçekten de merakla bekliyordum. İçlerinde yakın tanıdıklarım vardı, onların bu örgüte nasıl girmiş olduğunu sizin ortaya çıkaracağınızı düşünüyordum ama olmadı, çıkmadı.
Balyoz ve benzeri davalarda darbe belgelerinin açıklanıp kanıtlanmasını bekliyordum, karşımıza düzmece CD’ler çıkarıldı.
Oda tv davasında gazeteci arkadaşlarımızın yazılmamış, yayınlanmamış kitapları, piyasaya suç unsuru olarak sürüldü.
Hukukçu değilim ama böyle hukuku herkes gibi benim de aklım almadı!
Peki dosyalarda ne vardı? Her davada aynı!..Herkesin telefonları polis tarafından dinlenmiş, yıllar önce yapılan özel konuşmalar bile suç unsuru olarak kabul edilmiş.
Peki silahlı örgüt nerede, darbe nerede?..
Bunları siz herhalde biliyorsunuz da, biz anlayamadık sayın hakimler ve savcılar.
Sayın hakimler, bu gidişe artık lütfen ‘DUR’ deyiniz. Bunu yapmak sizin elinizde. Suçlu ile suçsuzu ayırınız, yargının, adaletin ve hukukun daha fazla yara almasına lütfen izin vermeyiniz.
Saygılarımla.”
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder