Deprem ve “Cumhuriyet Bayramı” polemikleri araya girmeseydi; “New York Times”ın haberi Türk medyasında bir ihtimal belki daha fazla konuşulur, yer alırdı…
Ama bu sadece bir ihtimal…
Geçtiğimiz cuma “Herald Tribune” gazetesinin baş sayfasını açıp da orta yerinde bayrak gibi NYT haberini gördüğümde kendi kendime “Vay anasını!” dedim…
“Suriyeli isyancıların, isyanı Türkiye’den kontrol ettiğini” belirten haber, gazetenin orta göbeğinde, kocaman 4 sütunluk yer işgal ediyordu…
Ertesi gün Türk gazetelerinde, Amerikan basınının önem biçtiği bu habere çok ufak yer ayrıldığını gördüm. Aklıma rahmetli Ufuk Güldemir’in bir sözü geldi…
Milliyet’te genel yayın müdürlüğü yaptığı dönemde, ortalığı sallayacak bir konu önüne geldiğinde Ufuk hemen muzır bir bakış fırlatır, “Hımmm!” derdi: “Bakın bu haber çok önemli! Bunu derhal küçültelim!”
“Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı isyan örgütünün merkezinin Türkiye olduğunu öne süren” habere Türk basınının bu “altın kuralının” işlemiş olması da bir başka ihtimal: Büyük olduğu için muhtemelen küçük görülen bir haber bu.
‘Libya modeli’ mi uygulanıyor?
Olası sonuçları bir yana, başlıbaşına haberin “zamanlaması” çok ilginç…
Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana tam bir hafta geçmiş…
Orada burada “Arap Baharı” ülkelerinde “rejim değişikliği” adına uygulamaya sokulabilecek -“silahlı isyan + Batı müdahaleleri” şablonu- “Libya modelinden” söz ediliyor…
“Libya modeli, Suriye’ye de uygulanabilir mi?” sorusu Batı kançılaryalarında masaya yatırılıyor…
Tam böyle bir zamanda, ABD’nin en etkili yayın organında, baş sayfada… İnsanın gözünün içine sokarcasına, bakla gibi puntolarla böyle bir haber çıkıyor.
Acaba neden?
Kendime bu soruyu sorarken tam, bu defa gene aynı enteresan ve kritik zamanlamayla, Beşşar Esad’ın “Sakın ha! Bana dokunan yanar! Deprem olur!” söyleşisi geldi.
Beşşar Esad da isyanın başladığı mart ayından bu yana -tesadüfe bakın ki!- ilk defa suskunluğunu bozuyor ve Batı basınına konuşuyor…
Ve söyleşi bir İngiliz yayın organında “The Sunday Telegraph”da çıkıyor…
Kaddafi’nin yok edilişiyle belli ki Suriye’deki satranç hamleleri hızlanmış…
‘Savaş barıştır’ coğrafyası
Orwell “1984” isimli unutulmaz kitabında; “Savaş barıştır, özgürlük esarettir, cehalet güçtür, iki artı iki beş eder!” der.
Emperyalizm ve baskı rejimlerine yapılan en uyarıcı göndermelerden biri olan bu özdeyişi, son yıllarda demokrasi söylemi altında yapılan “Irak müdahalesinde” hatırlatanlar çok oldu.
Ancak ünlü İngiliz yazar Orwell’in hedefi on ikiden vuran bu saptaması hiçbir zaman, Arap Baharı sürecinde yaşanan Libya olgusu denli gerçeğe yakınlaşmadı…
“1984”ü Orwell, II. Dünya Savaşı ertesinde, “Bir daha asla!” demek adına yazmıştı.
Yayılmacı, baskıcı, beyin yıkayıcı emperyalist tehlikelerin her dem var olacağını… o korkunç savaş ertesinde hemen teslim eden yazar, acayip uzak bir tarih gibi görünen kurgusal “1984”te tekrardan hortlayabilecek tehlikeleri, herkesin oh çektiği, rahat nefes aldığı daha o tarihte öngörmüş/öngörebilmişti…
1984; işte 27 yıl gecikmeyle “2011”de gerçek oldu.
Geçen gece talk şovcu Jay Leno’nun proramında Obama’yı izledim.
Leno, lafı hiç dolandırmadan Obama’ya “Kaddafi’nin ölümünü” sordu.
ABD Başkanı bu soruyu sükûnetle, “Diktatörlere güçlü bir mesaj oldu!” diyerek yanıtladı.
Leno; “İyi de… öldürülüş biçimi -yani linç!- üzerine ne diyeceksiniz?” diye üsteleyince; Başkan’dan yalnız şu yanıtı aldı:
“Kötü şeyler yapmış da olsa, ölüye belli ölçülerde hürmet -a certain decorum(!)- gerek!”
Yani “ucu kaçtı”; görgü kuralları biraz…. çiğnendi dercesine bir cevap…
“Linç, hiçbir şekilde kabul edilmez insanlık suçudur!”, “İzlerken, şok oldum”, “Yeni Libya düzeni bu vahşet üzerine kurulamaz!”… filan değil…
Sadece “Ölçüyü kaçırdılar!” dedi Obama. Ve bu “Vahşi Batı / Vahşi Doğu” adaletinin, -başta Esad olmak üzere!- tüm diğer diktatörlere “güçlü mesaj” gönderdiği için duyduğu memnuniyeti de gizlemedi.
Obama gibi her fırsatta ağız dolusu “özgürlük” ve “demokrasi” kavramları kullanan dünya liderlerinin bundan böyle “aleni linç sahnelerini” bile mahkûm etmeye yanaşmadıkları, aksine kutladıkları bir “1984” dünyasında yaşıyoruz.
Bu “1984” dünyasında; “savaşlar” Orwell’in ifade ettiği gibi bundan böyle artık “barış”… Diktatörlükler “demokrasi” (kimileri “ileri demokrasi!”) ve yabancı müdahalelerine maruz kalan ülkelerde “özgürlük” retorikleriyle… lanse ediliyor.
Batı tarafından çok başarılı bulunan “Libya modeli” işte böyle bir “1984 modeli”…
Modelin yanı başımızdaki Suriye’ye, -göründüğü kadarıyla!- Türkiye üzerinden uygulanması düşünülüyor.
“İki artı iki” dört mü eder, beş mi…
İşte şimdi de onu göreceğiz.
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder