Ne mutlu bize!
Bu günleri de gördük.
Gözüne çöp battı.
ABD’ye koşuyorlardı.
Eline kıymık girdi.
İngiltere’ye uçuyorlardı.
Ayağına romatizma indi.
Almanya’da soluğu alıyorlardı.
Savaş meydanlarında ve bir ulusu diriltmek tutkusu içinde piştiği için “Beni Türk doktorlara emanet ediniz” diyen Mustafa Kemal’den sonra gelen devlet büyükleri; bir kaçı hariç cumhurbaşkanları, başbakanlar, meclis başkanları, yüksek bürokratlar, holding ve hatta özel hastane sahibi dolar milyarderi işadamları, plaza gazetelerinin meşhur genel yayın müdürleri, ufak bir sağlık sorununda bile yurt dışındaki ünlü yabancı doktora koşuyorlardı.
Xxx
Haberler okurduk.
Yerin dibine girerdik.
ABD’nin ünlü Methodist ve Anderson hastanelerine tedavi olmaya giden Türk milletvekillerinin “tedavi masraflarını ödemeden” kaçtıkları olurdu. Yasa çıkartmışlardı. Milletvekilinin ve yakınlarının yurt dışındaki tedavi masrafının yüzde 90’nını TBMM ödüyor, geriye kalan yüzde 10’u milletvekili cebinden veriyordu. O yıl Meclis ABD’deki bu iki hastaneye o dönemin parasıyla 75 milyar TL ödedi, milletvekilleri kendi payına düşen 7.5 milyarı vermediği için Methodist ve Anderson hastanesi Türkiye’nin Houstan Konsolosluğu’na baş vurarak, “parayı ödemezseniz dava açacağız” demişlerdi. Tedavi yönetmenliği aceleyle değiştirildi ve o 7.5 milyarı da devlet ödedi, “Türkiye Büyük Millet Meclis’i dünya önünde rezil olmaktan” kıl payı kurtuldu.
2012 yılına geldik.
Bu eğilim değişmiş değil.
Meclisimizdeki milletvekilleri; “Bizi yabancı doktora emanet ediniz” tavrını devam ettiriyorlar. 2012 bütçesinde; eski milletvekilleri ile onların yakınlarının tedavi ve ilaç giderleri 60.2 milyon TL’den 68.5 milyon TL’ye çıkartıldı. Bu büyük artışın nedenini AKP’li Cemil Çicek’in Meclis Başkanlığı, “Milletvekilleri ile yakınlarının yurt dışı sağlık harcamalarında artış olacağı” gerekçesiyle açıkladı.
Xxx
Bu bilgiler yeni.
Meclis kayıtlarından aldım.
Yabancı ülkenin hastanesi ile doktoruna koşma histerisi “devlet katında” 2012 yılına girerken bile devam ediyor. İşte yazının başında; “ne mutlu bize bunu gördük” diye sevindiğim gelişme oldu. Başbakan, yerli doktoru ve hastaneyi seçti.Kendini Türk cerrahı Prof. Dr. Dursun Buğra’ya emanet etti.
Allah’ın tokadı gibi…
Başbakan “Dersim Yüzleşmesi(!)” tiyatrosu sırasında Cumhuriyet’in kurucularını “katillik yaptılar” diye suçlamasının üzerinden 2 gün geçmeden kendini emanet edebilecek bir Türk doktoru bulabildi. Prof. Dr. Dursun Buğra Cumhuriyeti kuranların “1933 yılında yaptıkları Üniversite Reformu” sayesinde yetişip bugünlere gelen yüzlerce pırlanta doktordan biriydi. 19933 reformu olmasaydı, Başbakan’ın bağırsağını teslim edebileceği Prof. Dr. Dursun Buğra olmayacaktı. “İthal doktor getireceğiz” diye övünen Sağlık Bakanı’na duyurulur.
(uyan borusu)
Alevi’nin
yas orucu!
Aleviler 26 Kasım günü “Muharrem Ayı Yas Orucu” dedikleri 12 günlük “su içmeme orucuna” başladılar. Hasan ile Hüseyin’in Kerbala’da susuz bırakılıp öldürülmelerinin yasını tutuyorlar. Her ramazan ayına girildiğinde cumhurbaşkanı, başbakan, diyanet işleri başkanı dahil, muhalefet liderleri, belediye başkanları, toplum önderleri “Ramazan kutlaması” yaparak sunilerin gönlünü alırlar. Alevlerin yas orucunu kutlayan bir tek ünlü bile çıkmadı. Lafla ayrımcılık kalkmıyor.
Necati Doğru/SÖZCÜ
Yorum Gönder