İpin ucu kaçtı mı, sonu gelmez isteklerin.
BDP Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana da onu yapıyor:
“Doğru, ilk başta özerklik istedik, ama bugün Türkiye’de yaşayan Kürtler özerkliğin artık yeterli olmadığını düşünüyor. Özgürlük, özerklik, federalizm ve bağımsızlık da Kürtlerin hakkı. Mesela Türkiye, Almanya’daki gibi bir federal sistem yaratabilir. Ankara federal konularla ilgilenir, Kürtler de bölgesel konularla. Kürtler kendi geleceklerini referandumla tayin edebilirler. Referandumun sonuçlarını kabul ederiz, bu özerklik, federalizm ya da bağımsızlık olabilir.”
Kamu yönetimi reformu, bölge kalkınma ajansları, açılım, Avrupa Özerklik Şartı’nın uygulanması filan derken… Ayrı devlet kurmaya kadar geldiler.
İktidar hazır, muhalefet dünden hazır, BDP niye hazır olmasın ki…
Başkan mahkemesi
WikiLeaks belgelerine göre, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 29 Ocak 2010’da, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’yi ikametgâhında ziyaret etmiş, DTP’nin kapatılması, askerlerin sivil yargıda yargılanması, anayasa değişiklikleri gibi konularda ayrıntılı bilgi vermişti.
CHP’li Atilla Kart, Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, Haşim Kılıç’ın, başta ABD Büyükelçiliği olmak üzere, yabancılara istihbari bilgiler aktararak yargıçlık mesleğinin şerefiyle bağdaşmayan ilişkiler içinde bulunduğu gerekçesiyle hakkında yasal inceleme başlatılmasını istemişti. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, bu başvuruyu işleme koymadı.
Bunun üzerine Kart, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın “işleme koymama” uygulamasına karşı, idare mahkemesinde dava açtı:
“Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın, yargıçlık görevinin vakar ve şerefiyle bağdaşmayan ilişkileri maalesef ‘tefrika’ boyutlarına ulaşmıştır. Bulgu ve iddialara göre; Mahkeme Başkanı, görüşülmekte olan konular hakkında istihbari nitelikte aktarımlar yapmıştır. Oturum ve oylamaların içeriğini aktarmak suretiyle gizliliği ihlal etmiştir. Görev ve sorumluluğuyla bağdaşmayan girişimlerde bulunmuştur. Bu gibi hallerde, konu hakkında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması zorunludur ya da bu konularda ‘ön inceleme’ yaptırılmalıdır. Ön incelemeyi yapmakla görevlendirilen üye, durumu bir raporla başkanlık makamına bildirmek durumundadır. Bu aşamadan sonra genel kurulda görüşme süreci başlayacaktır.
Tüm bu inceleme ve aşamaların yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın tesis etmiş olduğu işlem, öncelikle hukuki ciddiyet ve sorumluluktan uzaktır. Keyfi unsurlar içermektedir. Kendi mahkemesinin, kuruluş ve yargılama usulleri hakkındaki kanun hükümlerini kale almayan bir hal ile karşı karşıyayız. Yasal dayanaktan yoksun olan, gerekçe unsurunu içermeyen, kuruluş yasasının usuli hükümlerini göz ardı eden, yasal sorumluluk ve tutarlılıktan uzak olan, keyfi yaklaşımlarla tesis edildiği anlaşılan mezkûr işlemin iptaline karar verilmesini saygıyla talep ederim.”
Kart’ın davasının sonucu, kendisini tek başına mahkeme yerine koyanlar açısından örnek oluşturacak.
Zam
Milletvekillerinin “zam” sızısı hiç dinmemiş. Yokluk içinde Kurtuluş Savaşı bile verirken “zam” istemişler.
TBMM gizli celse tutanaklarına göre, 8 Ocak 1921’de yapılan Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerine görüşmelerde konu dönmüş dolaşmış yine Meclis üyelerine zamma gelmiş. Bunun üzerine Hakkâri üyesi Mazhar Müfit Bey söz almış:
“Bilmem mebus olan doktor arkadaşlarımız bunun mikrobunu keşfedecekler mi? Yeni bir hastalık görüyorum: Zam hastalığı. Kendimizden başladık, en ufak memura kadar zam yapalım diyoruz.”
Milletvekillerinde o zaman hiç olmazsa utanma varmış. Kendilerinin yanı sıra en ufak memura bile zam istiyorlarmış…
Açma-kapama
Prof. Dr. Emrullah Güney, gönderdiği bir ileti ile “Bir kütüphane açmak, bir mahpushane kapatmaktır” sözünü anımsatmış.
Şimdilerde mahpushaneleri yetiştiremediğimizden, kütüphane açmaya zaman kalmıyor.
Yeni yıl
Anlamlar yükleyebilirdiniz, içinizde bir kıpırdama yaratırdı, ne bileyim ben, çiçekçilerdeki yılbaşı çiçeği örneğin. Dikenine aldırmazdınız, üstündeki kırmızı top top çiçeksi tohumlardı çeken sizi.
Mandalinanın kokusu bir başkaydı. Rakıdan yükselen anason bile yeterdi esrik geceye. İçli pilav eşliğinde tombala. Ardından kestane…
Tango kıvrak belliydi ve Doris Day’in sesi her derde devaydı.
Bir türlü ödeşemedik gitti. Böğüre böğüre kavga dövüş, itiş kakış. İnsan, kendi içinde bile ıssız kalamaz oldu.
Mahzenlerde yıllanmıyor ömürler; küfleniyor, sisleniyor, acılaşıyor, zindanlaşıyor.
Üf de, geçsin!
TRT’yi AKRT’ye çevirmiş olan İbrahim Şahin, şarkıcı Rojin’e “Aşüfte” dediği için ortalık ayağa kalktı. Başbakan, Kültür Bakanı, TRT Genel Müdürü özür diledi.
İbrahim Şahin’in görevine son verdiği, maaşını düşürdüğü, sürdüğü, emekliliğe zorladığı, dolayısıyla onurlarını kırdığı yüzlerce emektar TRT çalışanı, bir Rojin bile etmiyor!
Işık Kansu/Cumhuriyet
Yorum Gönder