Çoktandır karakola yolumuz düşmemişti. Adam kendisinin ne kadar masum olduğunu ispat için karakolu örnek gösterir:
“Ben karakol nedir bilmem.”
Sanki marifet!
Lakin öyle hikâyeler anlatılır ki “karakolun yolunu bilmemek”le övünülür.
* * *
Karakollar kasvetli, karanlık, insanın içini karartan yerlerdi, hele yarın bırakacak bile olsalar adamı bir geceliğine nezarette yatırmak vardı ya!
Ayakları sallanan tahta masalar, sigaradan yanmış sehpalar, bir köşede çata-pat daktiloyla zabıt tutan, ifade veren, bir karış sakallı polis, belli ki kaç gündür karakolda yatıp kalkmış, daktilonun şeridi yırtık, kâğıt yok, eğer yakında durumu iyi işyerleri varsa... Mesela Alemdar Karakolu’nun kâğıt ihtiyacını “Milliyet” karşılardı.
Lafın kısacası “ben hiç karakol yüzü görmedim” diyen adama hak verdiren bir görüntü.
* * *
Nereden biliyorsun derseniz, gazeteciliğinizin ilk on yılını polis muhabiri olarak geçirdik, Sirkeci’deki emniyet müdürlüğü binasını, Sansaryan Han’ı avucumuzun içi gibi bilirdik, en üst kattaki “birinci şube” hariç, yani “siyasi polis” oraya da birkaç kere yatılı ziyaretimiz vardır, Demirtaş Ceyhun’un ruhu şad olsun, “dram tiyatrosu” olayından sonra orada da birkaç gün ağırlandık...
* * *
Bilirsiniz “Muammer Karaca”nın “Cibali Karakolu” diye bir oyunu vardır, polisiyle, masasıyla, daktilosuyla, yıkılacak çatısıyla, camı kırık penceresiyle, tüten sobasıyla...
* * *
Rahmetli Muammer Karaca’yı, öbür dünyadan alıp getireceksin, karakolun içine bırakacaksın “işte karakol!” diyeceksin, zor inanır “Cibali Karakolu” ne hale gelmiş, diye...
* * *
Geçen gün Levent Karakolu’na çağırdılar, bir tebligat yapacaklarmış, bu karakolu üç beş yıl önce de görmüşlüğümüz vardır, sanki o karakol gitmiş, yerine bahçe içinde butik bir otel gelmiş...
Bilirsiniz, devlet daireleri ile özel sektörü karşılaştırırken “banka gibi” derler.
Levent Karakolu banka gibi olmuş, karakolların demirbaşı daktilo yok, bilgisayar var, iki polisle tanıştık işimiz gereği, biri erkek biri kadın, seviyeli, düzgün konuşan, hata beklerken çay bile ikram edenler.
* * *
Diyeceksiniz ki kaç karakol var böyle?
Biz bir tanesini gördük ya!
“Seni tanımışlardır da ondan!”
Olabilir, o masaları, o yepyeni dolapları bilgisayarları bize çıkarmadılar ya!
İnsan bunları görünce sevinmez mi?
Keşke bütün karakollar böyle olsa demez mi?
* * *
Her şeyin olduğu gibi “karakol”un da fıkraları vardır.
Adamın biri kafayı çekip, baştakine veryansın etmiş, yakalayıp karakola götürmüşler, diktatörün korkusundan herkes titriyor, adam yolda ayılmış “ben ne yaptım?” diye...
Karakol amiri yaşlı başlı deneyimli bir komiser.
“Beyim bu adam hükümete küfretti!” demişler.
“Niye küfrettin, ayıp değil mi?”
“Efendim küfrettim ama, Patagonya hükümetine küfrettim!”
Komiser adamın yüzüne şöyle bir bakmış:
“Ulan ben 30 yıllık polisim, kime küfür edeceğini ben bilirim”
Hasan Pulur/Milliyet
Yorum Gönder