Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri buyurmuş:
“Noel Baba baca ve pencereden giriyor. Doğru dürüst birisi olsa kapıdan girer. Noel bizim bayramımız değil. Kişi ‘Hıristiyan gibi yaşayım’ derse, bu tehlikeli olur. Eğer içkili, şaraplı eğlence yapılıyorsa günahkâr olur.”
Eskiden din adamlarına “Allah” ile özdeşleşen “bilge kişi” anlamında “âlim adam” denilirdi.
Âlimler topluluğu, “ulema” sınıfını oluştururdu. Dolayısıyla din adamı “cahil” olmazdı. Hele hele bir müftünün cahil olması düşünülemezdi!
İslamiyet, Muhammet’ten önceki tek tanrılı “din” ve “peygamberleri” kabul eden hoşgörülü bir dindir. Hıristiyanların peygamberi İsa’nın özgün adı Yeşua-Jesus’tur. İbranice “Mesih (kutsal yağla ovulmuş)” sözcüğünün Yunanca karşılığı olan Hristos, Batı dillerine Christ biçiminde geçmiştir.
“Hristos” sözcüğü tarihte ilk kez Antakya’da Yahudilerce, Hıristiyanlığı benimseyen kişilere “N’olacak o bir Hristos!” biçiminde alaycı nitelikte kullanıldığı, zamanla “kutsanmış” anlamına dönüştüğü söyleniyor. Bilindiği gibi İncil’i 4 kişi yazmıştır. Aziz Luka Antakya’da, Aziz Yuhanna Fırat Nehri üzerindeki Rumkale’de yazmışlar. Bir başka deyimle Anadolu, İncil’in yazımında da önemli rol oynamıştır.
Anadolu, pek çok Hıristiyan azizi yaratmıştır. Bunlardan biri de İS 4. yüzyılda yaşamış olan Aziz Nikolas, iyiliksever, yardımsever bir insan olarak dinler tarihinde yer almıştır.
İsa’nın 24 Aralık’ta doğduğu kabul edilir. Romalılar’ca “çarmıha (Farsça 4 çivi)” gerilmesinden sonra Hıristiyanlarca 24 Aralık, Latince “Natalis (doğuş)” anlamında kutsal gün olarak benimsenmiştir. Bu sözcük Fransızcaya “Noel” olarak, İngilizceye “christmas (İsa töreni- şarap/ekmek)” olarak geçmiştir.
24 Aralık başka, 31 Aralık başkadır. 31 Aralık yılın son günüdür. Bu tarih Hıristiyanlarla ilgili değildir. Roma İmparatoru Julius Sezar, İÖ 46’da İskenderiyeli gökbilimci Sosigenes’den doğru dürüst bir takvim yapmasını istemiştir. Onun yaptığı takvim, İsa’nın doğumundan yarım yüzyıl öncesinden beri ve bugüne değin kullanılmaktadır.
Sonraları İsa’nın doğum tarihine yakınlığından dolayı Batı dillerinde “İsa’dan Önce - İsa’dan Sonra” olarak ve Arapçadan Türkçeye “Milattan Önce - Milattan Sonra (doğumdan önce - doğumdan sonra)” olarak geçmiştir. “Noel’i” kutlamak başka “yeni yılı” umutla karşılamaya hazırlanmak başkadır!
Muhammet’in Mekke’den Medine’ye göç tarihi ile başlayan “Hicri Takvim” her yıl onar gün öne çekildiği için, Müslümanlar Peygamberin “mevlit - doğumunu” gerçek gününde değil de göreceli bir tarihte kutlarlar. 2012’de Sünniler 24 Ocak’ta, Şiiler de 29 Şubat’ta “Kutsal Doğum Haftasını” kutlamaya başlayacaklar.
“Hoba da şinanay” adlı bir Ankara türküsü Keşanlı Müftünün “Noel Baba” yorumundan esinlenmiş olmalı ki şöyle der:
“Kalenin bayır düzü mevlam ayırdı bizi
akıllı anan olsa evlendirirdi bizi
kapıdan bacadan kapıdan bacadan çık da gel
yâr şeytana uy da gel
ananın çıkısını kap da gel babanın kasasını soy da gel
hoba hoba şinanay şina şinanay”
***
Tüm okurlarımızın ve halkımızın 2012 yılını sağlıklı, gönençli, mutlu, başarılı, barış ve huzur içinde geçirmelerini dilerim.
Dalkavukluk mu Avukatlık mı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) İçtüzüğü’nün 14. Maddesi “Meclis Başkanı’nın” görevlerini tanımlarken şöyle diyor:
“Millet Meclisi’ni Meclis dışında temsil etmek…”
Deneyimli siyasacısı ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek “kıyak emeklilik” yasa tasarısını eleştiren basın mensuplarını “halkın dalkavukluğunu” yapmakla suçladı. Bu dalkavuklardan biri de benim!
Üç dönem milletvekilliği yapmış olup da bir daha AKP’den seçilemeyecek olanlar için “sus payı” olarak TBMM’den “yangından mal kaçırırcasına” çıkarılan “kıyak emeklilik” yasası, muhalefetçe de tepki gördü. Demek ki, CHP’li, MHP’li, BDP’liler de “dalkavuk”…
Çiçek’in, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü, “dalkavuk” sözcüğünü şöyle tanımladığını bilmemesi olanaksız:
“Yaranmak kaygısı ile kendinden üstün olanlara karşı sahte bir hayranlık ve aşırı bir saygı gösteren kimse, ikiyüzlü, yüze gülücü, şaklaban.”
“Basın” dördüncü kuvvet olarak kabul edilir. Yasama… Yürütme… Yargı… Yayın… “4Y” kuvveti diyeceğimiz bu demokratik yasal oluşum, basına halkın “dalkavukluğunu” değil “avukatlığını” yapma görevini yüklemiştir.
Vatan gazetesinde Bilal Çetin, bırakın “emekli milletvekillerinin aylıklarını” şu anda görevdeki “halkın vekillerinin” aylıklarını “Bu maaşlar AB’de yok…” başlıklı yazısında ekteki tabloda kıyaslamış:
Bırakın Çiçek’in “dalkavuk” dediği yazarları, AKP İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan’ın eşi Salih Memecan bile Sabah gazetesinde “halkın dalkavukluğunu” karikatürleri ile yapmaktan çekinmemiş.
Bu noktada insanın aklına Başkan, TBMM’yi acaba “Meclis dışında temsil ediyor mu”, sorusunu getiriyor. Böylesine bir kıyak emeklilik tasarısını kabul eden AKP’nin TBMM’sini rahatlıkla, “elbette temsil ediyor”, denilebilir.
Dileriz yanlış hesap Bağdat’tan değil Çankaya’dan döner…
Özgen Acar/Cumhuriyet
Yorum Gönder