Adı "Odatv Davası." Ama başlıca sanıkları Ahmet Şık,Nedim Şener,Soner Yalçın olan gazetecilerin yargılandığı dava,bir duruşma salonuna sığmıyor.
Kendi söküğünü dikmekten aciz medyamızdan daha çok,yabancı meslektaşlarımıza "Türkiye'de basın baskı altında.Özgür değil" dedirtecek bir resim çıkıyor ortaya.Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nün Cumhurbaşkanı,Başbakan ve ilgili Bakanlar için hazırladığı Dış Basın Özetleri hâlâ yayımlanıyorsa,o tepkileri bizi yönetenlerde öğrenebilirler.
Tutuklu olarak yargılananların sayısı 96 olmuş.Özdeyişlerimiz arasında "İpin ucunu kaçırmak" diye bir anlatım var ya.Türk medyası,yeni bir yıla 96 meslektaşının evlerinden,işlerinden ayrı,üstelik demir parmaklıklar arkasında girmekte olduğunu,özgürlük nutuklarını kimseye bırakmayan,demokrasi paketleri hazırlandığı ninnileri ile kamuoyunu uyutmaya çalışan bu iktidara nasıl anlatacağız?Uluslararası boyutta dış dünyaya da açılan işadamlarımız,hafta sonunda arkada bırakacağımız 2011 yılının muhasebesini salt yatırımlar ve istihdam ölçütleri ile değerlendiriyorlar.İfade özgürlüğünü kullanma hakkının nasıl kısıtlandığından habersiz,adeta başka bir ülkede yaşıyormuşçasına davranmak onları rahatsız etse de bunu açıktan söylemiyorlar.
Daha doğrusu söylemekten onlar da korkuyorlar.
Odatv adını verdiğimiz davanın ilk duruşmasında mahkeme başkanının." Görevimiz olgularla yakıştırmaları ayırıp bir karar vermektir.Bize ne kadar yardım ederseniz,o kadar hızlı ve adil bir yargılama olur" uyarısı kürsünün sağ ucunda oturan cumhuriyet savcılarının hazırladığı iddianamenin uzunluğu ile çelişiyor.
Önceki günkü duruşma,savcıların hazırladığı upuzun iddialardan sadece 56 sayfasının okunabilmesi ile geçtiği için,dün bu doğrultuda kaç arpa boyu daha gidilebileceğini,bu yazıyı hazırlarken bilemiyordum.
Hâkimlerin önüne tutuklu olarak getirilen meslektaşlarımızın olabildiği kadar hızlı bir yargılama yapılmasını istemeleri yetmiyor.
Onları,polisin fezlekelerine dayanarak sorgulayıp tutuklama istemi ile sorgu yargıcı önüne çıkartan cumhuriyet savcıları da aynı iyi niyeti göstermelidir.
Oysa daha baştan uzun bir iddianame ile karşılaşılıyor.Savcılar bile kendi hazırladıkları bu dosyaları yeniden okumaya başlamanın vereceği yorgunluk karşısında çözümü TRT'ye ihale etmekte görmüş olmalılar ki İstanbul Radyosu'ndan iki spiker meslektaşımız Yassıada Mahkemesi'nde olduğu gibi yükümlü kılınmış!
Böyle bir başlangıç vuruşuna tanık olan sanıklar ne yapsınlar?
Aralarında en kıdemli sanık olmakla övünüp durumu kara mizaha döken Yalçın Küçük'ün ustaca yaptığı ironilere acı acı gülümsemeyi denemekten başka....
Orhan Birgit/Cumhuriyet
Yorum Gönder