ll.Abdülhamit Devrinde Başlayan Ermeni İsyanlarından Anılar - 3 - Cevat Kulaksız

Bu bölümde, ll. Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa’nın, Ermenilerin 1893-1895 yıllarındaki, daha Tehcir olaylarının bile olmadığı yıllara ait katliamları ve çarpıcı anılarına yer vereceğiz.

Türkler ve Ermeniler 93 Harbi denilen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşına kadar birbirine kaynaşmış, yüzyıllarca beraber yaşayan iki millet idiler ki bu nedenle Ermenilere “Millet-i sadıka” (sadık millet) deniyordu.

Ermeni Patriği Nerses Varjabendanyar’ın 1877 -1878 Osrnanlı-Rus Savaşı'nın galibi olarak Yeşilköy'e kadar gelen Rus ordusunun başkomutanlık karargâhına gidip Grandük Nikola'dan. Doğu'da Rusların himayesinde bir Ermeni devleti kurulmasını talep etmesi Ermeniler için bir dönüm noktası olmuştur.

Osmanlı tarihi Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekili, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 üst düzey yöneticisi memur kaydetmektedir. Buna karşın Ermeniler, bu tarihten sonra, Avrupa’lı emperyalist devletlerin kışkırtması ile ayrı düşünmeye, ayrı devlet kurmak için saldırı ve katliamlara başladılar. [i]

Kocaları, babaları, oğulları Osmanlının Yemen’midir, Galiçya mıdır, biribirinden binlerce km uzaktaki çeşitli cephelerde savaşırken, Yerli Ermeniler de, Türklere karşı akla hayale gelmedik şeytani planlar kuruyorlar, yüzyıllardır komşusu oldukları Türk halkına saldırıyorlardı. Bu saldırılarda “Komitacı” dedikleri Ermeni militanları, kâh imam kılığına, kâh kadın kılığına girip Türk halkına karşı, şeşme başında kadınlara, dağlarda çobanlara, yolda pazara giden Türk vatandaşlarına tuzak kurup saldırıyor, katliam yapıyorlardı. Öylesine kinlenmişler, öylesine kendilerini bölgede ayrı devlet kurmaya öylesine şartlanmışlardı ki, Osmanlıyla işbirliği yapan, amaçlarına hizmet etmeyen Ermenileri bile acımasızca öldürüyorlardı. Hüseyin Nazım Paşa’nın anılarının hemen her bölümünde, bu doğrultuda Ermeni komitacıarca öldürülen Ermenileri görmekteyiz.

Bunun için Ermeni kuryeler, casuslar papaz kılığında köy köy, şehir şehir dolaşıyorlar, saldırı ve katliam planlarını el altından biribirine haber veriyorlardı. Ağababaları olan başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Batı emperyalistlerine kendilerini masum, mazlum gösteriyorlardı. Oysa şeytanın sağ bacağı olan Ermeniler, komitacı grupları ile Türk köy ve kasabalarda silahsız, savunmasız olan kadın, çocuk yaşlılardan oluşan Türk halkına saldıryorlardı. Bu Ermeni komitacılar öylesine hileci, gadar ve zalim idiler ki, kendilerini dışarıya masum gösterirken, Türkleri “barbar” olarak görüyorlar, Cuma namazını kılmak için camilere doluşan Türk halkına saldırıyorlardı. Her vesile ile saldıracakları zaman, “şu barbar Türkleri, asalım, keselim, yakalım” gibi sözlerle katliam için yemin ediyorlardı. Tüm bu şeytani planlardan örnekleri, ll Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa’nın “Hatıralarım” adlı kitabında görmekteyiz. Çünkü her Anadolu’da bu tür saldırı, katliamlar ayrıntıları ile kendisine beldenin kaymakam, valileri tarafından şifreli telgrafla bildiriliyordu.

Ama kendileri, Ermeniler yüklü “bedel” verdikleri için kısmen askerlik yapıyorlar, vergi vermiyorlar ülkenin ticaretini ellerinde tutarak Türk halkının kanını sömürüyorlardı. Yoksul Anadolu çocukları bu bedeli veremedikleri için evinden, köyünden uzak diyarlarda türküler yakarak, ağıtlar söyleyerek askerlik yapıyorlardı:

“Karavana bakirdandir,

Yemen yolu çukurdandır,

Zenginimiz bedel verir

Askerimiz fakirdendir”.

Köydeki sevgililer, analar, bacılar da, “dön gel ağam dön gel dayanamiram, ağam öldüğüne inanamıyram” diyerek, daha bir özlemli ağıtlar söylerlerdi, cephedeki askerine, erine, oğuluna :



“Basma fistan kirlenirse,

Başta püsgül fırlanırsa,

Ya kimlere baba desin?

Senin bebek dillenirse.”

**

“Yemen bizim neyimize?

Şiven düştü evimize,

Bak yavrular yetim kaldı,

Güvenmeyin beyinize.”

Van’ın Rus ve Ermenilerce 17 Mayıs 1915 deki iki yıl süren işkal ve katliamları ayrı bir olaydır. Ama biz, bu anılarla 1893 deki olaylara değineceğiz; Ermeni katliamı ve zulmü derken, Van’ın 1915 deki hazin işgalindeki şunları söylemeden geçemeyeceğiz.

Aynı işkâl günlerinde, Van’dan gönderilen ve daha sora Amerika’da Ermeni gazetesi “Gosnak” ta yayınlanan bir mektup Van’ın gerçek durumunu Ermeni ağzından anlatıyordu:

“Birçok silahlar ile birlikte 810 top ele geçirdik. Hükümete ait bütün binaları ve kışlaları yaktık. Van’da 1500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmadı. Bunlar Amerikan bölgesinde muhafaza ediliyor. Bazılarına da Rus Ordusu tarafından bakılıyor, yemek veriliyor. Bu gün Van Valisi Aram’dır. Bütün davalar artık Ermeni lisanı ile görülüyor. Köylere ve kasabalara Ermeni memurlar gönderiliyor.” [ii]

ASIL TÜRK HALKI KATLİAM VE TEHCİRE UĞRAMIŞTIR

Aslında Rus ve Ermeni işgalinde Doğu ve Güneydoğu Bölgemizden bir buçuk Müslüman Türk halkı katliam ve tehcire uğramıştır.

Van’ın o zamanki, işgalden önceki nüfusu 500 bin civarındadır. Ermeni gazetesinin doğruladığına göre, bu 500 bin Müslüman ne oldu? Birçoğu katledildi ve tehcir edildi. Demek ki sadece Van’dan 500 bin Türk tehcir ve katliama uğramıştır. Böylece gerek işgalden önceki Ermeni saldırılarında, gerekse Ruslar ve Ermeniler tarafından işkâl edilen bölgelerden, 1890 dan 1922 ye kadar 32 yıl içinde (Kars, Ağrı, Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis, Muş vb), bir buçuk milyon Türk halkı Anadolu içlerine doğru tehcir edildi veya katledildi. İlkin asıl tehcire uğrayan, katledilen Ermenilerden önce Türk halkıdır.

Fransa gibi Ermeni avukatlığı ve hamisi olan ülkelere sormak gerekir, katledilen ve işgalle tehcire uğratılan bir buçuk milyon Türkün hakkını kime soracağız. Kaldı ki, Fransa Gaziantep ve dolaylarını 1921 de işkâl ettiğinde, silahsız Gaziantep halkından on bin veya on iki bin Türkü katlederek Türk soykırımı yapmıştır. Hiç kimse bunu Sarkozi’ye söylemiyor, sormuyor; asıl Fransızlar Gaziantep’te sivil halka saldırarak Türk soykırımı yapmıştır.

Osmanlı, Ermenilere kin ve düşmanlık beslediği için değil, onları yok etmek için değil, isyan ettikleri ve katliam yaptıkları için 14 Mayıs 1915, M.27 Mayıs 1915 tarihinde “Tehcir” denilen sevk ve iskâna tâbi tutulmuşlardır. Üstelik sonunda bunların geri dönmesi için, dönüş kararnamesi bile çıkarmıştır.

**

Yürek yakan Ermeni katliamları pek çoktur; ama biz bu parantezi kapatarak kendi konumuza, Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa’nın anılarına dönelim. Bu anlattıklarımız ve anlatacaklarımız, nakledeceklerimiz 1893 yıllarına aittir. Ta 1915 den 22 yıl önceden Ermenilerin nasıl şeytani planlarla organize olduklarına, nasıl katliamlara başladıklarına dönelim.

ERMENİLERİN 1893 VAN İSYANLARI

Van'da çıkan ve fasıla ile bir seneden fazla devam eden isyan ve ihtilâl hareketleri, İran’dan geçen bir çetenin Kürtlere hücumunun aşair (işaretler) arasında uyandırdığı heyecan ve kinden doğmuştur.

Van'da ilk defa olarak Türk kanını akıtan hâdise şöyle başladı:

1311 [1893] senesi teşrinievvel'inin [Ekim] on sekizinci Çarşamba gecesi, Van'a tâbi Ercek nahiyesi civarında asayişin muhafazası için dolaşan Van zaptiye alayına mensup seyyar tabur ağası Musa Bey'le refakatinde bulunan Yüzbaşı Ahmet Ağa maiyetindeki süvari zaptiyeleriyle beraber Boğazkesen ve Hacı Keşlak karyeleri arasında on iki nefer müsellâh Ermeni eşkıyasıyla karşılaştı. Eşkıya, "teslim olunuz" ihtarına itaat etmek şöyle dursun, daha müfrezeyi karşıdan görür görmez ateş etmeğe başlamıştı. Vukubulan müsademede (çatışma) süvari zap­tiyelerinden Mehmet Onbaşı ile Nefer Çerkeş Ali ağır surette mecruh (yaralı) düştüler. Eşkıyadan birisi telef oldu, mütebakisi (gerisi) kaçtı; maktul düşen bu Ermeni müşir elbisesini lâbisti; martini ve rövelveri miri silâhla­rında idi.

Bu vak'adan on iki gün sonra Van polis komiserliğinden şu şifreli telgrafnameyi aldım:

"Ermeni eşkıyasından altmış neferi İran'dan hududu tecavüzle Muhammedi kazası dâhiline muvasalatlarında orada bulunan asakir (askerler) ve aşair atlıları, takip ve tenkile müsaaratle (çarpışma) eşkıya def ve tenkil edil­miş ve bu marekede (savaş yeri) bir neferi meyyiten (ölü olarak) ve bir neferi hayyen (sağ olarak) elde edil­diği gibi bizim tarafta aşairden sekiz neferi maktul ve biri tehlikeli olmak üzere üç mecruh bulunduğu ve firar eden bakiyesi de takip edil­mekte olup neticesi başkaca arz kılınacağı ve merkezi vilayetçe vali­mizin icra eylediği tedbir semeresiyle asayiş berkemal idüğü maruz­dur.

Van 31 teşrinievvel 1311 [1893]

Van vilâyetinde Ermenilerin kesif (yoğun) bulunduğu mıntakalardan en mühimi Boğazkesen karyesidir. Her ne pahasına olursa olsun bir ihti­lâl çıkarmak, kan akıtmak ve Türkiye'yi izmihlale uğratarak harabesi üzerinde müstakil bir Ermenistan kurmak hulyasıyla çırpınan ihtilâl komitelerinin icra vasıtalarından birisi de, Türkiye'de mütemekkin anasırı (yerleşmiş unsurlar) birbiri aleyhine ayaklandırıp iğtişaştan (kargaşa) istifade etmek tariki idi (yoluydu).

1311 [1893] senesi teşrinisani [kasım] iptidalarında (başlangıç) Boğazkesen-civarından geçen sekiz Kürt, Ermeni komitecilerinin taarruzuna uğ­rayarak telef olmuşlardı. Çok kindar ve çok hunhar olan Kürtler bunu havsalalarına ve izzeti nefislerine yediremediler ve bütün Kürtlerle aşair kol kol Ermeni köylerine hücumla emval (mallar) ve hayvanatı gasp etmeğe ve arasıra da kan akıtmağa başladılar. Bunların savletinden [sal­dırı] ürken ve henüz komite ile bir münasebete girişmeyip hükümete muti kalan birçok Ermeni karyeleri ahalisi aileleriyle beraber merkezi vilâyete iltica etmişlerdi. Fakat Van'ın bir saat mesafesinde olan köy­ler bile Kürt akını devam ediyor ve bu yüzden vilâyet merkezindeki tüccar dahi korkarak dükkânlarını açamıyordu.

Van'daki asker ve jandarma kuvveti ancak vilâyet merkezini taar­ruzdan kurtarabilecek bir kemiyette (sayı) idi. Binaenaleyh orada iğtişaş (kargaşa) çıkması yüzde yüz muhakkak idi. Van'a askerî kuvvetler yetiştirilmesi hakkındaki musirrane (ısrarlı)maruzatım bir türlü önlenemiyor, saray ve Ba­bıâli atalet ve cehalet uykusunda puyan (koşma-akma) olup gidiyordu. Van valisi bu­lunan Nâzım Paşa ise vehham (şüpheci)ve korkak bir zattı; idare adamlarına cüretsizliği, fesat ve ihtilâl erbabının en büyük istinatgahı olur; zaval­lı Türkiye'nin naehil (ehil olmayan) memurlar elinde çekmediği felâket mi kalmıştır?

VAN POLİS KOMSERİNİN TELGRAFI

Van polis komiserliğinin 21 teşrinisani 311 [1893] tarihli telgrafını aynen naklediyorum:

"Bu gece saat bir raddelerinde Tepebaşı karakolunun etrafında yedi nefer Ermeni görülmesi ve polisçe şüphe edilmesi üzerine takip edildiğinden içlerinden birisi karakola doğru bir silâh atmış ve polis Hurşit Efendi'nin yetişmesiyle altısı firar edip asıl müfrit ve fedaî Van­lı Hamparsum oğlu Haçik müsellâh olduğu halde derdest edilmiş ve üzerinden on üç kıt'a mektup ve pasavan ve saire çıkarılmıştır. Mek­tuplar gayet muzırdır. Birisinin üzerinde İran'ın Tebriz şehrinde te­şekkül eden esliha (silahlar) mubayaa (satınalma) komitesinin arması vardın Hasbelicap (durum dolayısıyla) mezkûr (anılan) mektuplar makamı vilâyete takdim kılınmış ise de mukadde­ma (önce) elde edilen Ermeni, eşkıyası üzerinde zuhur [olan] eden fevkalâde muzır mektuplarla geçen hafta elde edilen diğer muzır mekâtibi Er­menilerden hâvfından veya sair sebepten dolayı mevkii resme (resmi işlem) koy­mayan valimiz Nâzım Paşanın mezkûr (anılan) mektupları dahi meydana çı­karamayacağı tabiî-olunduğundan zatı âlii hazreti veliyünniamilerinden mezkûr (anılan) evrakın talep buyurulması mahremane (gizlice) arza cesaret eyle­rim..

Van posta ve telgraf müdürü merkezden aldığı emir üzerine me-maliki ecnebiyede Ermeniler namına gelen mektuplar üzerinde tetki-kat yapıyordu; Van'da mukim (oturan) ve hükümetçe tanınmış azılı bir komi­teci olan (Arsak) namına Tebriz'den bir mektup gelmişti. Bu mektup açıldığında içinde beyaz bir kâğıttan başka bir şey çıkmadı; bazı kim­yevî maddelerle yazılan, mektupların suda yıkandığı ve hararete arzedildiği zaman havi bulundukları esrarı fâşettikleri malûmdur. Öyle yapıldı ve mektup meali anlaşıldı. Ertesi gün gene Tebriz'den Van'daki Dikran ve Serkis namındaki komitecilere bir mektup daha gelmişti; bunların altında imza Tebriz'de Agop M. B. idi. Zaptiye Nezareti'ne gönderilmiş olan bu iki mektup Van'da koparılacak ihtilâf fırtınası hakkındaki tasavvuratı izah eylemekte idi.

ECZALI GİZLİ MEKTUPLAR

Birinci mektup aynen şudur:

“Sevgili Arsak',

Buradaki fabrikada dört usta vardır; bunlardan birisi silâh alma­ğa gitmiştir. Diğeri yedi yüz adet (insan seven) tüfeği getirdi. Bu silâhların alâtı [aletler], lüle demirleri ve kolu pek kuvvetlidir. Burada (ko­lu şart) kumpanyası azasından sekiz, on adam vardır. Van için başla­rını torbaya koymak, Van'a gelmek istiyorlar. Fakat Taşu birçok mütalaalarda bulunuyor. Kendisi pek büyük bir hanedana mensup olup komitenin söz bilenlerindendi. Mevcut olan (insan seven) tüfekleri gönderilecek idi. Sako keyifsiz olduğundan gönderilemedi. Bulgaz Yüzbaşı Bedros ile Artın geldiler; Yüzbaşı Bedros efrada [fertler] talim ettirilecekti. Benim de cemaatle orada kalmam için Sako çok ısrar etti ise de gitmedim; bu mektuptan sonra belki Bakü’ye giderim. Vahanı gönülden çıkarmamanızı çok rica ederim. Yeni tüfeklerin üzerine ya­pılan üç harfli markayı ben yaptım. Beğeneceğinizi pek ümit etmiyo­rum.

Keşişyan Ohanisin katlini Rus gazetelerinden öğrendik çok mem­nun olduk; kumpanyanın fikri mütemadiyen Van ile meşgul oluyor. Van'da mutlaka mühim bir ihtilâl çıkarılması matluptur [istek]. Onun için ilkbaharda bir cemiyeti kesirefbüyük toplulukla gelinecektir; tüfekler yapılmaktadır. Sonra gene yazarım; ben de (koli şart) kum­panyası mahiyetindeyim; bu hafta bir başka haneye nakledeceğim. Si-loşa bir takım cemaat gelmiş ise de kimler olduğunu anlayamadım; Sako keyifsiz olduğundan Silosa gidecek. Silâhları Artakis getirdi. Bu­rada Rusya Sürmilis tüfeği kalmadı. Bu çalışanlar misyonerlerle Rus­yalıdır.

Tebriz ahalisi blûmum mahvoldular. Arsak! Her ne isterseniz ba­na yazınız. Cemiyetle beraber bu baharda Van'a geleceğim. İster öle­yim! İster kalayım! Beni gönülden çıkarmayıp mektup yazınız. Benim Kalos İran'a gelecektir. Fakat ne vakit geleceği malûm değildir. Yazaca­ğım mektubu Artakis vasıtasıyla bana gönder.

Tebriz: Agop M. B.

GÖRECEKSİNİZ, NELER OLACAK

Van'da Vahan vasıtasıyla Kardeşyan Dikran’a:

“Sevgili arkadaşlarım Dikran ve Serkis,

Nasılsınız? İşinize devam ediyor musunuz? Sizden bârit bir surette müfarekat [ayrılık] ettimse de zarar yok. (Uzakta muhabbet, yakında, bürudet [soğukluk] hâsıl olur) hikâyesi malûmdur. Şimdilik Tebriz'de bulunuyorum. Fakat Baku'ya gidip ilkbahara kadar orada kalmak fikrindeyim. Ben bulunduğum sırada birçok (insan seven) yani (Mar­ta Sarakan) tabir olunan yeni tüfekler getirdiler. Van için çok tedarikât[ihtiyaç] vardır. Vahan ile iyi geçininiz. Maziyi bırakıp istikbale ba­kınız. Cemiyetleri muhkem tutunuz ve istikametle hareket ediniz. Ümidimiz sizdedir. Taşo ve Bedo'nun işleri çoktur. Her şeyi onlardan sual edin Ve reylerine tevkifi hareket[ona göre] eyleyin. Bedo bu kadar sene mahpus gibi Van'da saklanmıştır. Taşo ve Bedo'nun emirlerinden harice çıkmayın ve işe kuvvet verin. Bizim işler fedaî işidir. İskele ce­miyetine güzel söz söyleyin. Bunların karşısındaki (Koli şart) kumpan­yası Van üzerine büyük kuvvet dökecektir. Dikran, Sako, Petros, Harit-yon ve Taşo ile görüşün, İlkbaharda neler olacağını anlarsınız. Mektu­bumun cevabını alırsam Baku'dan size cevap yazarım. Haçoya, Meno-ya, Kirkora ve cümleye ihtiramı mahsus eylerim. Cesur olunuz ve Koli şart kumpanyasına giriniz, diğer tarafgirlere bakmayınız”.

Tebriz: Agop M. B.

Yeni Bir Komite Türemişti

Bu iki mektuptan ve esasen hükümetçe yapılan hafi tetkikat (gizli soruşturma) ve tahkikattan Van taraflarında mühim bir ihtilâl çıkarmak için komite­lerin hazırlandığı, hatta bir takım Bulgar ve Rus zabitlerinin komite efradına taarruz, hücum, müdafaa ve ricat (geri çekilme) talimleri yaptırdıkları an­laşılıyordu. Bir taraftan da komiteler kendilerine nümaşat etmeyen ve hükümete sadık kalan Ermenilerle hükümetten hizmet ve memuriyet talep edenleri ihanetle ittiham ederek katil ve telef ettiriyor ve sonra da tehdidini ikaa muktedir (yapmaya gücü yeten) bulunduğunu her tarafa ilân ediyordu.

İhtilâl komiteleri de çoğalmıştı; evvelce yalnız Hinçakyan varken şu sıralarda bir de başka bir unvan ortaya çıktı. Diroşakyan ismini ta­şıyan bu komite çok faaliyet gösteriyor ve son zamanların cinayetleri eliyle meydana çıkıyordu.

Erzurum'da, bir memuriyete tayini için, bir istida ile müracaat eden bir Ermeni'nin hanesine şu tehdit mektubu bırakılmıştı. 2 kânunuevvel 1896 - Erzurum Tebliğ Bir memuriyette istihdam olunmak için Şakir'e (Anadolu müfettişi Şakir Paşa) müracaat etmişsin! Vatanın şu hali ihtizarında senin bu teşebbüsünü hiyanet addederiz. Senden evvel olanlara tatbik edilen hükümleri düşün de kendini muhafaza et! Ermeni ihtilâl komitesi uy­kuda değildir. Her şeyi bilir ve intikamını almağa kadirdir. Gençliğine yazıktır. Derhal istifanı ver ve birinci defa olarak diğerlerine sui mi-sal[kötü örnek] olmaktan çekin. Buna talep ederiz. Eğer istifa etmez ve yahut bu tebliği hükümete teslim edersen evinle, ailenle beraber berhava hıçurülmuş, kaybolmuş] olacaksın. Güzelce düşün!

Ermeni ihtilâl cemiyetinin Erzurum Merkez komitesi

Bu Telgrafla Tabı Ve Teksir Olunan Bir İlânname

Cümleye malûm olan vatan haini avukat Dirserkisyan Artin Er­meni ihtilâl cemiyetinin Erzurum merkez komitesi kararıyla katle mahkûm edildi. Şehri halin yirmi üçüncü günü akşamüzeri Rum kilisesi civarında ve herkesin gelip geçtiği kalabalık sokakta bu hüküm kemali muvaffakiyetle icra ve infaz olundu. Teröristler serbest ve azadedirler. Artin'le beraber Bozuyan Simon da idam edildi. Bu da kendi haddinden ziyade olan akılsızlığına kurban gitti. Bundan dolayı teessüf ettiğimizi beyana müsaraat [teşebbüs] eyleriz. Erzurum 24 Eylül 95

Ermeni ihtilâl cemiyetinin Erzurum merkez komitesi

Bu tebliğ ve bu ilân Diroşakyan yahut Troşak [Taşnak Hınçak ko­mitesinden ayrılan grup] ihtilâl komitesine aittir. Van'da vukubulan tahrikât (yazılı belge) hep bu komitenin faaliyetiyle yapılmaktadır. Ancak Troşaklar Hınçaklar'dan daha müteenniyane (sakınarak) hareket etmekte, hatta fesat ve ihtilâlları yürütebilmek için muhafili hükümeti aldatmak usulüne de müracaat etmektedirler. Nitekim Van Valisi, Dâhiliye Nezareti'ne gönderdiği bir tahriratta (yazılı belge) Trosak komitesinin cinayetlerle ve ihtilâllarla alâkadar olmadığını, ancak ıslahat taraftarı olduğunu ve binaena­leyh Hinçaklar'la bunların arasına nifak tohumu saçılırsa istifade ka­bil olabileceğini ileri sürüyordu; Dâhiliye Nezareti (içişleri bakanlığı) de resmî bir tezke­re ile keyfiyeti benden sormuştu; saffet veya gafletim bu derkesine şaşmamak kabil mi? Hakikatte kan dökmek, cinayetler ihtilâllar ika etmek hususunda her iki komite arasında hiçbir fark yoktu. Bunların esaslı farkları Hinçaklarm, sosyalizm ve iştiraki emval gayelerini takip etmeleri ve Troşakların da bunlar hilâfında bir Ermenistan hükümeti teşkiline sai (çalışan) bulunmaları noktalarından ibaretti. Hinçaklar tarafından tertip edilen istanbul'daki Kumkapı vak'ası ve Anadolu'nun muhtelif noktasındaki diğer isyan ve ihtilâllerde Ermeniler çok kan dökmüş ve zarar görmüş olduklarından Hinçak komitesi şimdilik faaliyetten çe­kilmiş ve işi Troşaklar tevdi edilmesini bildirmiş 1312 [1894] senesi Nisanında vasıtai neşri efkârı olan gazetesini tatil ederek, umum ko­mitelere Troşak gazetesi göndermeğe başlamıştı. Binaenaleyh iki ko­mite arasında kan dökmek, cinayet yapmak ve ihtilâl çıkarmak husu­sunda bir fark yoktu. Van ve Erzurum vilâyetinde ise esasen Troşaklar Hinçakyanlar'dan çok kuvvetli idi. Bu hususları Dâhiliye Nezareti'ne bildirdim ve bu sene ika edilecek iğtişaşat Van, Erzurum/Adana ve Halep vilayetleriyle beraber henüz Ermeni vukuatı zuhur etmemiş olan mahallelere de hasrü teşmil edileceğinden Hükümeti merkeziyece ona göre tedbir ittihazı (tedbirler) lâzım geleceğini ilâve ettim.

312 [1894] senesi Şubatı iptidasında bulunuyoruz. Van polis ko­miseri sabahleyin dairesine geliyor bir çay ısmarlıyor çayını içerken bir de sigara tellendiriyor. Bir polis memuru resmi selâmı ifa ederek:

-Komiser bey! İçeride iki Ermeni var; başlarına bir felâket gelmiş
sizi görmek istiyorlar; içerideki odadadırlar getireyim mi? diyor.

Komiser:

-Getir! Cevabını veriyor.

İçeri giren bu iki Ermeni, Van'ın (Terzi Bernik) mahallesinden Pa­pa oğlu Karabetle biraderi Markredir. Uykusuzluktan, korkudan be­nizleri uçmuş, bitap bir haldedirler.

Komiser sordu:

-Ne var? Ne istiyorsunuz?
Ermeniler anlattılar:

-Efendim! Bundan birkaç gün evvel ikamet ettiğimiz eve Tepeba-
şı mahalleli Vahanla başı şapkalı ve bellerinde rovelverler ve kamalar
bulunan tanımadığımız iki adam geldi. Vahan bize, Ermeni komitele­
rine alınacak silâh için hissenize sekiz lira isabet etti, bu parayı teda­
rik ediniz; birkaç gün sonra size bir mektupla bir adam gelecektir. Pa­
rayı ona teslim edersiniz”, dediler ve gittiler.

Birkaç gün sonra Vahan'ın arkadaşlarından Ropen bir mektup ge­tirdi ve sekiz lirayı istedi, paramız yoktu. Olsa da vermek istemiyor­duk, "şimdi param yok, sonra icabına bakarız" dedik, savdık. Fakat akşamüzeri gene geldi ve "sekiz lirayı şimdi vermezseniz evinizi ya­kacağız, çocuklarınızı, karılarınızı köpek gibi boğazlayacağız, sizi de sokak ortasında parça parça edeceğiz" deyip gitti. Ne yapacağımızı şaşırdık. Murahhas efendiye gittik derdimizi anlattık. "Ben din işle­rinden başka bir şeye karışmam; yalnız milletinin arzusuna aykırı ha­reket edenlerin sonu hayır olmaz" diye o da komitecilere taraftarlık etti. Nihayet efendim dün gece, gece yarısına doğru, Vahan yanında dokuz, on kişi ile evimize baskın etti; biz kapıları güzelce kapatmış ve arkalarına dayak koymuştuk; evimizin arka tarafında bağ havlusu vardır; oradan yavaşça sıvıştık; biraz sonra devriyeye rast geldik, işi -anlattık; bilmem artık onlar ne yaptılar?

* * *

Bu vak'a Şubatın on ikisinde cereyan ediyordu. Keyfiyeti bana Van polis komiseri 13 Şubat tarihli bir şifre ile anlatıyor ve o akşam komi­teciler takip edilerek yeni kilise mahallesinde Hano, Nomo ve Merfo (bunlar tabii namı müstear) nam şahıslarla Kazancı oğlu Miğırdıç is­mindeki komitecilerin tutulduğunu ve ötekilerin taharri edilmekte olduklarını bildiriyordu. Gene o tarihte, Terzi Bernik mahalleli Istepan oğlu Karabetin, Terlemez oğlu sokağında çilingir Agob'un oğlu Kirkor tarafından rovelver kurşunuyla katledildiği şifreli telgrafla işar olunuyordu.

Demek Troşaklar, komitelerinin amaline muhalefet eden Ermeni­leri itlafa başlamak ve bu suretle terör yaparak ırktaşlarından hiçbir muhalif bırakmamak, hepsini komiteye ithal etmek azmiyle işe şid­det ve ehemmiyet veriyordu. .Van vilâyeti polis serkomseri 29 Nisan 312 [1894] tarihli bir şifresinde: Vilâyet dâhilinde komiteye on beş bin fedai kaydedildiğini ve Revan kilisesi Katogikosu Kırınyan marifetiyle altı bin kişinin daha gönderilmek üzere bulunduğunu Kafkasya'dan gelen Mıkael nam zabitin Mihik oğlu Kiğorkun bağında yüz kişiyi teslih ile talim ettirdiğini muhbirin ifadesine atfen bildirdi. Muhbir Ka­rabet idi. Bu adam Şubat zarfında sekiz lira iane [yardım] vermediği için gece yarısında evi basılan ve güç hal ile komitecilerden yakasını kurtarabilen Karabet'tir. Şimdiye kadar vuku bulan ihbaratmda hiçbir mübalâğa ve yalan irtikâp etmediği vukuatın seyri cereyanından an­laşılmıştır.

Ertesi günü gayet mühim ve müstacel (acil ivedi) işaretiyle gene Van polis ko­miserliğinden çekilen bir şifreli telgrafta:

Mayıs içinde fedailere verilecek emir üzerine Dersaadet'te [İstan­bul] vükelâ, vüzera ve memurini Devleti Aliyyeye ve taşrada vilâyet merkezleriyle bütün ahalii İslamiyet üzerine hücum edileceği ve Van taraflarındaki komite efradının jandarma, polis ve Hamidiye süvari alayları elbisesini lâbis (giymiş) oldukları ve suikasta fırsat aradıkları iş'ar olu­nuyordu.

İstanbul’da ikaı mutasavver (yapılması tasarlanmış) suikastlar hakkında tertibat almaları ve çok müteyakkız bulunmaları için Beyoğlu, Üsküdar mutasamflıklarıyla polis müdürlüğüne ve jandarma alay kumandanlığına 30 Ni­san 312 [1894] tarihli bir tamim gönderdim.

Aynı tarihle Ermeni patrikliğine de şu tezkereyi yazdım:

"Ermeni erbabı fesadı tarafından şehri mayıs içinde gene bir uy­gunsuzluk çıkarılmak istenildiği ihbaratı mütevaliyeden müstefat ol­duğu gibi gelecek Perşembe günü Yedikule'de kâin Ermeni ispitaliyen civarında bunların içtima edeceği başkaca tahkik kılındığından ve ar­tık erbabı fesadın bu derecelere varan harekâtı asayiş şikenânelerine karşı zabıtaca da tedabiri şedideye mecburiyet tabiî bulunduğundan işbu içtimam vukubulması lüzumu ihtar ve şayet içtima vuku bulup ta bir uygunsuzluk tahaddüs ederse mes'uliyeti zatı valâlarına raci olacağı malûmu valâları olmak üzere terkimi tezkereye iptidar olu­nur".

Zaptiye Nâzın Nâzım

* * *

Van Vukuatı Patlak Veriyor:

312 [1894] senesi Mayısının 7 inci günü Van'a on bir saat mesafede kâin Dermeryem kilisesinde muhtefı Ermeni eşkıyası tarafından üç Kürdün sureti vahşiyanede katil ve diğer üçünün ağır surette cerh edildiği resmen bildirildi.

13 Mayıs günü Van'a dört saat mesafede vaki Elkel köyünün köprübaşında iki Kürt daha pek feci surette öldürüldüler. Gene o gün Van vilâyetine bir ihbar vaki oluyor. Deniliyor ki:

-Van'a iki saat mesafede Şoşani keryesi manastırında birçok Er­meni fedaisi ihtifa etmiştir. Ve ara sıra silâh atmakta ve bir askerî ta­bur gibi talimler yapmaktadır.

Vilâyetçe kâfi miktarda askerle, jandarma ve polis kuvvetleri sevk edilmişse de manastırda bir şey bulunamadı.

Yalnız yoldan müsellâh bir Ermeni geçiyordu, buna dur emri ve­rilmişse de bir el silâh atıp firara başladı, arkasından takibat başladığı sırada üst tarafa dağın kayalıkları arasından bir kurşun yağmuru yağ­dırılmağa başlandı. Birkaç asker ve jandarma yaralandı; bittabi [tabi ki] mukabele edildiyse de vakit geç idi, akşam karanlığı başlamıştı; Ermeni eşkıyası sarp dağ yamaçlarında, hükümetleri ise meydanda ve düz bir yerde bulunuyordu. Asker mukabeleden vazgeçti. Ertesi sabah bir bölük askerle bir miktar jandarma o taraflarda taharriyata (araştırma) memur edildi.

Ertesi sabah o taraflar tarandı bir şey, eşkıyadan bir eser buluna­madı."

25 Mayıs 312 [1894] tarihinde ve gece yarısında Çalıkoğlu mahal­leli Karabet veledi Kiğork'un hanesine Ermeni eşkıyasından birkaç ki­şi taarruzla Karabet'i birkaç kurşunla öldürdüler. Ayni gecede Terzi-bunik mahallesinde Keşişoğlu Ohannes katledildi.

Ertesi gün gene gece yarısı Hanikoğlu mahallesinde Mığırdıç'ın hanesine taarruz edilerek zevcesi kurşunla cerh olundu ve öldü zan­nıyla bırakıldı. Mığırdıç o gece evinde bulunmadığından suikasta uğ­ramadı.

Haziranın üçü oldu; Ermeni ihtilâlcıları isyan bayrağını açtıklarını ilân ediyorlar ve hükümete meydan okuyorlardı. Gece, Van'a bir bu­çuk saat mesafede Şerat Beyin çiftliği civarında devri yapan askerî bir müfreze bir Ermeni çetesiyle karşılaştı; çete müfreze üzerine ansızın ateş açarak bu kuvvete kumanda eden mülâzım Recep Efendi ile ef­rattan Mehmed'i ağır surette yaraladı. Çete ateş ede ede ricat etti, kaçtı.

4 Haziran sabahı ise vakit öğleye takarrüp halde Ermeniler dük­kânlarını açmadılar. Evlerde tecemmu ederek gelip geçen ahaliye ve askerlere pencerelerden ve hane duvarlarına mazgal gibi açtıkları de­liklerden silâh atmaya başladılar. Bu sırada Müslüman ahali de mü­dafaa ve mukabelede bulundu. Silâh sesleri çoğaldı. Tarafeynden (her iki taraf) Ya ralılar ve maktuller çoğalıyordu; şehrin haricinde de askerler ve jan­darmalarla komite efradı arasında muharebe başlamıştı; Van ve etrafı hakiki bir harp meydanı halinde idi.

Anadolu'da Ermeni ihtilâllarını teskine ve ifayi tahkikata memur edilen kumandanlardan Sadettin Paşa mütemadiyen kumandalar ve­riyor, lâzım gelen noktalara kol kol asker sevk ediyor, bir taraftan da Türk ve Ermeni ahalinin yekdiğeriyle boğazlaşmasına mâni olmak is­tiyordu. Fakat artık iş çığırından çıkmış, gözler dumanlanmış, ihtiras ve intikam hisleri bu sürü sürü boğazlaşan insanları canavar haline getirmişti. O sırada sekizinci fırka kumandanı Şemsettin Paşa da ma­iyetindeki askerlerle yetişerek nihayet beş, altı saat süren bir melha-meden sonra asayiş iade edilebildi; iade edilebildi amma asıl işin fe­lâketli cephesi baş gösteriyordu; birçok Kürtleri öldürdüklerinden ve Kürt köylerine baskın yaparak garet ve yağmada bulunduklarından dolayı aşiretlerle Ermenilerin müthiş bir kin ve rekabet hükümfer-maptıakim] idi. Van'da bu meselelerin cereyan ettiğini haber alan Kürtlerin baskın yaparak Ermenilere hücum ve Ermeni mahallâtını darmadağın edecekleri haber alınmıştı. Bunlara Sadettin ve Şemsi Paşalar ve Van vilâyeti 'tarafından tebligat yapıldı. Zinhar şehre gel­memeleri bildirildi ve her ihtimale karşı şehre duhullerini menetmek için de köprübaşlarına askeri müfrezeler ikame olundu. Bu kıtalde tarafeynden yüz'ü mütecaviz maktul ve bir o kadar mecruh olduğu anlaşıldı.

Bugün böyle geçti. Akşam, Ermeni komitecilerinin bazıları köyle­re dağılarak yeniden fedaîler getirdiler. Bu surette halkın üzerine kur­şun yağdırdılar. Bu nagihani ateş üzerine birçok Türkler mecruh ve maktul düştü. Askerin süratle yetişmesi üzerine Ermeniler ateşi kese­rek ihtifa (saklanma)ettikleri mahallelerden kaçtılar ve onun bir saat mesafesin­ deki bağlık denilen bahçelere sığındılar.

Bu bağlık denilen mahaldeki haneler hep kâgir ve muntazamdır. Hemen hepsi Ermenilere aittir. Ermeniler bu evlerin duvarlarında mazgallar açarak burasını âdeta bir siper, bir tabye haline getirmişler­di; kendileri müdafi vaziyetine geçtiklerinden üzerlerine asker şevki askerin kırılmasını intaç edecekti. Binaenaleyh uzaktan nezaret altın­da bulundurarak isyan ve tecavüzlerine mâni olmak daha münasip görünüyordu. Aynı zamanda gerek karyelerde ve gerek şehirde zaman zaman tahaddüs eden (oluşan meydana gelen) bu gibi ihtilâl ve kıtal hâdiselerini teskin için Van'daki askerî kuvvet gayrikâfi idi.

Binaenaleyh 4 Haziran 312 [1894] tarihli bir raporda 8'inci fırka kumandanı ferik ve yaveranı padişahîden Sadettin Paşa, Dâhiliye Nezareti'ne ve makamı sadarete vak'ayı izah, serian asker kuvveti yetiş­tirilmesini rica ettiler.

Bağlıklarındaki hanelerinde tahassun (çekilme) eden Ermeniler o gün akşa­ma kadar hiçbir taarruzda bulunmadılar. Yalnız askerî hastanesi civa­rındaki karakola bir müfreze hücum etti. Karakol mukabelede bulun­du ve Ermeniler iki maktul bırakarak kaçtılar.

Ayni güne Erciyeş ve Adilcevaz kazalarında alınan telgraflarda oralarda da Ermeniler tarafından ihtilâl çıkarıldığı, Türk ve Ermeni hakkından birçok telefat vuku bulduğu, birçok evlerin yağma ve tah­rip edildiği bildiriliyordu.

Erciyeş'te yalnız iki bölük asker vardı; maahaza(bununla birlikte) ne de olsa bu bir kuvvetti; bu itibarla Erciyeş ihtilâlı biraz sonra teskin [sakinleştirme] edilebildi. Fakat Adilcevazda ancak jandarma kuvveti bulunuyordu. Bu ise bilhassa böyle ihtilâl zamanında müessir bir iş görebilecek ma­hiyette değildi. Binaenaleyh Adilcevaza serian asker göndermek icap ediyordu; fakat nereden, hâsıl gönderilecekti? Kim gönderecekti?

Bereket versin, halk, kendi hayatını kendi öz vatanım müdafaa et­mesini biliyordu.

Van'da gene kendi komitelerinin eseri fesat ve hıyanetiyle haneleri yanan ve yıkılan iki bin kadar erkek ve kadın Ermeni korkularından İngiltere ve Rusya konsoloslarıyla Amerika misyonerlerinin hanesine iltica ettiler. Onlar tarafından iaşeleri temin edilmeğe başlandı. Bun­lardan bir kısmı da Müslüman hanelerine iltica etmişti. Müslümanlar hanelerine misafir ettiler. Fakat kimse de bunları doyuracak yiyecek ve zahire yoktu. İaşeleri hükümetçe temin edilmeli idi. Van valisi bu hususta 5 Haziran 312 [1894] tarihiyle gönderdiği bir tahriratta:

"Bunları iaşe edecek ne para ve ne de zahire bulunmadığından icrayı muktezası [gereğinin yapılması] arz olunur." diyordu.

07 günlerde İran’dan yüz kişilik gayet çevik ve güzide bir Ermeni fedaî müfrezesi en son sistem silâhlarla mücehhez (donatılmış) olarak hududu geçmiş ve Milân aşiretinin bulunduğu Mahmutlu kazası merkezi Sa ray kasabasına beş dakika mesafedeki bir tepeyi tutmuştu. Bu tepede iyice mevzi aldıktan sonra kasabaya ateş etmeğe başlamış ve saraydaki askerlerle onlara iltihak (katılma) eden cüzî aşiret efradı akşama kadar müdafaada bulunmuştu. Akşam karanlığı başlayınca fedailerin Van semtine doğru kaçtıkları görüldü. Ertesi sabah tepede altmış sekiz komitecinin cesedi bulundu. Demek ancak otuz ikisi kurtulabilmişti.

Firariler Boğazkesen'e varmışlar ve orada Şemaki aşiretine men­sup rüesadan Şoviş Cendi, ve Isa ağalarla efrattan Berd, Resul Fettah, Apti ve Babacan'ı kurşunla öldürdükten sonra Ihta dağına iltica et­mişlerdi. Bu çok yüksek ve sarp dağda da aşiretlerle muharebeye tu­tuştuklarından fevkalâde galeyana gelen aşair Boğazkesen'e ve yanın­daki Hezara köyü ile diğer iki karyeye hücum etmiş, ne kadar silâh ve cephane varsa almış ve köylerin koyun, keçi ve sığırlarını da silip sü­pürmüşlerdi. Bu karışıklıkta Müslümanlardan kırk bir kişi ölmüş ve on dört kişi yaralanmıştı. Ermeniler'den yüz on üç maktul ve kırk ya­ralı, Nasturî milletinden dokuz kişi maktul sayıldı.

Aşiretlerin şehre gelmemeleri için tertibat alınmıştı; Fakat birçok aşiret müfrezeleri silâhla mücehhez olduğu halde mutlaka Van'a gir­mek istiyorlar ve köprü başındaki askeri müfrezesini sıkıştırıyorlardı. Bunlara kumanda edenlerden birisi asker ve müfreze kumandanına:

"Arkadaş! Elhamdülillah siz de Müslüman biz de Müslüman! Er­meni kâfirleri yatanı mahvediyor, kadınlarımızın ırzına geçiyor, mil­letimizin kanını akıtıyor, hükümeti, saltanatı devirecek ve biz de hem kendimizi, hem sizi, hem vatanı, hem saltanatı müdafaa için gönüllü geliyoruz da siz bize mânı oluyorsunuz! Çıldırdınız mı? Bu nasıl iş?" diyordu. Bunların üzerine bizzat Sadettin Paşa gitti, hükümetin takip ettiği gayeyi münasip bir-lisanla anlattı; nasihat etti ve aşair döndüler gittiler.

Fakat tam akşam karanlığı bastığı zaman Ermeniler'den bir çete, Bahçelik taraflarında devriye olarak gezen bir askeri müfrezemizi muhasara etti; diğer bir devriye yetişerek Ermenileri püskürttü. Fakat eşkıya hanelere tahassun ederek ateş etmeğe başladıklarından bir er­kânı harbiye yüzbaşısıyla diğer bir zabit ve dört nefer şehit oldu. Sa­dettin Paşa'nın nasihatıyla avdet eden Kürtler bu vak'ayı işitince pür-hiddet dönmüşler ve Bahçeliğin öbür cihetinden Ermeni mahallesine hücumla taarruza geçmişlerdi.

Bu müsaraa (çatışma)çok şedit(şiddetli) ve çok hunrizane (kanlı) oldu. Ermenilerle Kürtler boğaz boğaza çarpışıyorlardı. Vak'a nefsi Van kasabasına da akset­mekle o taraflar büyük bir muharebe meydanını andırıyordu.

Her yer ve her vakada olduğu gibi meydan muharebesinden hiç farkı olmayan bu müsademe esnasında da şehrin muhtelif semtlerin­de yangın da başladı, ilk önce meydana atılıp Ermenilerin sürekli yaylım ateşine maruz kalan Türk ahaliden altmış kadar şehit ve ekse­ni mütecaviz mecruh düştü.

Tam bu sırada Rusya Çerkez ahalisini kıyafetinde daha birçok Er­meni fedaisinin yolları tuttuğu görüldü. Bunlar, komiteye yardım ve imdat için gelmiş yeni kuvvetlerdi.

Sabahtan akşama kadar devam eden bu kanlı müsaraada Türkler'den üç yüz yirmi dört maktul ve iki yüz elli beş mecruh ve Ermenilerden de dört yüz elli altı maktul ve bir o kadar da mecruh düştü.

ERZURUM'DA

Erzurum, Ermeni isyan ve ihtilâllarının mühim ve faal merkezle­rinden birisidir. Anadolu'nun birçok mıntıkalarına buradan emirler ve talimatlar gönderilmiş, birçok fedailer burada teçhiz edilerek öteye beriye sevk edilmiştir.

İhtilâl ve isyana takaddüm (denk gelen) eden günlerde, Erzurum Ermenilerin-de bariz bir serkeşlik göze çarpıyordu. Hatta ıslahat için Anadolu fev­kalâde müfettişi olarak gönderilen Şakir Paşa Erzurum'a muvasalat (gelme, kavuşma) ettiğinde umum tarafından istikbal edildiği halde bu merasimde bir tek Ermeni dahi bulunmamıştı. Meclisi idare azası bulunan Ermeni­lerin istikbal merasiminde ispatı vücut (orada olmak) etmeleri lâzım ve lâbüttü (zorunlu). Fa­kat Şakir Paşa Erzurum'a muvasalet (gelme kavuşma) etmezden birkaç gün evvel mirahhasahaneden [Ermeni piskoposluğu] verilen emri katî üzerine bu azalar müttefikan (hep birlikte) istifa etmişlerdi. Artık Ermeni milleti tarafından hiçbir hususta ne hükümeti mülkiyeye, ne de ciheti adliyeye müraca­at olunmuyordu.

Avukat Dir Serkisyan Artin Efendi, komitenin emirlerini hakkıyla ifa etmediğinden tehdit ediliyordu, idam kararını ihtiva eden bu mektupları Artin Efendi valiye göstermişti. O gün vilâyet odasında hiçbir Ermeni yokken komite bundan nasıl haberdar olmuştu?

"Hazırla vasiyetnameni!"

Dir Serkisyan Artin Efendi, vilâyet konağından çıkıp öğle yemeğini yemek üzere evine giderken komite efradından birisi önüne geçti: Aralarında şöyle muhavere geçti:

-Artın! Barbarların valisine komitenin mektubunu gösterdin; bundan sana ne fayda var?

-Benim yakamı bırakın! Ben bir avukatım; ben katil, isyancı ola­mam; benden ne istiyorsunuz? Hükümetten korkmaz mısınız? Emin olunuz ki bunun cezasını çekeceksiniz.

-Sen şimdi benimle gel; komiteye gidelim. Bu gibi hallere artık tövbe et. Milletine sadık ol.

-Millete asıl siz sâdık olunuz. Milleti mahvedeceksiniz. Bu tuttu­ğunuz yol, iyi bir yol değildir. Koskoca bir hükümetle uğraşılır mı? Hem de Türkiye'den, Türklerden ne fenalık gördün?

-Son sözün bu mudur Artin? Çabuk söyle!.

-Evet ilk sözüm ne ise son sözüm de odur.

-Öyle ise sen vasiyetnameni yaz.

Bu muhavere 1311 [1893] senesi eylülün yirmi üçüncü günü öğle vakti cereyan etmişti.

O gün akşamüzeri Erzurum'un en ziyade kalabalık ve en çok işlek caddesi olan Rum kilisesi sokağında Dir Serkisyan Artin Efendi ile ti­caret meclisi azasından Bozuyan Simon Efendi giderlerken bir silâh patladı. Artin Efendi cansız halde yere yıkıldı; Bozuyan Simon Efendi arkadaşının üzerine eğilerek berhayat ise kurtarmak, bir doktor çağır­mak veya bir eczaneye götürmek istemişti. Karşıdan bir ses işitildi:

Sen de o millet hainiyle berabersin. Al!..

Ve patlayan ikinci bir silâh Simon Efendi'yi de öldürdü.

Bu yarım dakika zarfında cereyan eden iki katil hâdisesi herkesin gözü önünde yapılmış, fakat zabıta ve polisin bütün mesaî ve gayreti­ne rağmen katiller bulunamamıştı.

Asıl garibi şu ki maktullerle aileleri hükümete müracaatla kimse­den davaları ve şüpheleri olmadığını resmen ifade eylediler.

Bütün bu cinayetleri yapan, bu defa Hınçakyan yerine işe başla­yan Diroşakyan komitesi idi.

1311 [1893] senesi teşrinievvel'in 18'inci günü çarşıda, Hallaç Manok namında birisi, bütün Ermeni dükkân ve mağazalarını dolaşıyor ve hepsine:

-Haydi, kapatınız! Diye emrediyordu.

Bu hal oradan geçen bir polis memurunun nazari dikkatini celbetti. Manok'a yaklaşarak sordu:

-Arkadaş sen kimsin? Bu adamlardan ne istiyorsun? Neden dük­ kanlarını kapatsınlar?

Manok cevap verdi:

-Ben bir Ermeni'yim; sen kimsin? Bu dükkânların sahipleri de Er-meni'dir. Aramızdaki işlere kimse karışamaz.

-Ben kimse değilim; ben hukuku umumiyeyi müdafaa eden bir polisim.

-Polis ol, zabit ol; burada şimdi hukuku umumiye işi vardır? Bir cinayet vardır? Bizim içtimaimiz var; hepsine söylüyorum ki gelsinler.

-İçtima kanunen yasaktır. Menederim.

-Ben komitedenim; gözünü aç polis efendi!
Polis ciddiyetle:

-Ben komite momite dinlemem! Dedi. Şimdi benimle beraber hükümete kadar gel bakayım!

Komiteci tavana (isteyerek) gitmediği halde zorla götüreceğini polisin gözle­rinden okudu; fakat biraz daha kabadayılık satmak istedi:

-Ya gitmezsem?

Polis cevap vermedi; kuvvetli, seci (cesur, yiğit) ve gürbüz bir adamdı; Manok'un ensesinden yakaladı ve:

-Gelmediğin takdirde ben adamı işte böyle götürürüm, diye hü­kümete kadar sürükledi.

Henüz polis komiserinin odasına girmişlerdi ki dışarıda bir silâh patladı; jandarma bölük emini Mehmet Efendi, hükümet dairesinin önünde, kanlar içinde yere yuvarlandı ve birdenbire öldü. Buna vu­ran Ermeni, cinayeti yapar yapmaz kaçmağa başladı. Heyecanlanan Türkler katili takip ediyordu. Katil Ermeni mahallesine doğru koşuyor ve ara sıra arkasına dönüp silâhını boşaltıyordu. Bu kurşunlardan iki Türk daha yaralandı. Takip edenlerle kaçan katilin arasında beş, on metre bir mesafe kalmıştı. Tam yakalayacakları esnada silâhlarla mü­cehhez birkaç yüz komiteci karşılarına çıktı. Kalabalık bir Ermeni küt leşinin vürudunu gören Türkler, duvar köşelerini siper alarak bilmu­kabele silâh seslerini işiten jandarma kuvvetiyle bir müfreze asker vaktinde yetişti! Mukateleyi dindirdi. Ermeniler'den elli yedi asker ve ahali karışık olarak Türklerden on beş kişi maktul düştü.

Bu vak'a üzerine komite rüesasiyle şüpheli eşhas tevkif dildi, Mer­kezde asayiş bu suretle iade olundu. Maahaza mülhakatta [merkeze bağlı olan yerler] mütemadiyen cinayetler yapılıyor, yağma ve kıtaller birbirini takip ediyordu.

Tüm saldırılar, katliamlar, başkaldırılar, daha Birinci Dünya Savaşı ile Doğuda asıl işkâl ve katliamlardan önce Ermeniler tarafından başlatılmıştır. Ermeni vahşeti Osmanlıyı tehcire zorlamıştır. Hangi devlet içindeki bir grubun isyan ve katliamlarına razı olurdu? [iii]

Cevat Kulaksız
DİPNOTLAR
[i] http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale34.html
[ii] Dr. M. Galip Baysan http://www.yenidenergenekon.com/233-ermenilerin-van-katliami-17-mayis-1915/
[iii] Hatıralarım Hüseyin Nazım Paşa Selis Kitaplar 2007 3.baskı sf 144-160

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget