Üşüyorum! - Mustafa Mutlu

Müyesser Yıldız, Odatv davasının gazeteci sanığı... Yani, genç bir meslektaşım. Eşi, Emniyet Müdürü... Ankara’daki imza günüme geldi ve Müyesser ve arkadaşları için iki kitap imzalattı.

Müyesser, evine bir gece baskın yapan eşinin arkadaşları tarafından alınıp götürüldü.

Şimdi “terörist” olmak suçuyla yargılanıyor...

Bugün de duruşması var Müyesser’in... Kalmakta olduğu Silivri 8 No’lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu‘ndan öyle bir mektup göndermiş ki; okurken ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Müyesser’in sadece yaşadıklarını ve duygularını değil; aynı zamanda bu ülke için duyduğu kaygılarını da içeren mektubunu yayınlamayı meslektaşı olarak görev biliyorum:

***
“Merhaba Sevgili Mustafa Mutlu...

Eşim bugün kitabınızı getirdi. Burası çok soğuk. Her yer taş ve demir... Galiba Silivri dedikleri kampüs, bir bozkırda... Zayıf da olunca, çok üşüyorum. Bilhassa ayaklarım. Tüm gün kar botları ile oturuyor, yürüyorum. Ayağımın arkası yara oldu. İşte bu soğukta benim için yazdıklarınız içimi nasıl ısıttı bilemezsiniz... Sımsıcak bir dostluk... Sam yeli geldi C-5 koğuşuna! Ne mutlu bana sizin gibi bir dostum daha oldu. Silivri’nin ender faziletlerinden... Sağ olun, iyi ki varsınız.

Geldiğimden beri işgal dönemi yargılamaları üzerinde çalışıyorum. Hemen hemen bitti. Biliyorsunuz, elle yazdığımız için parmaklarımız yara oluyor. Yaralar iyileşmek üzere. İnşallah bu çalışmaları en kısa zamanda kitaplaştıracağım. Öyle çarpıcı olaylara rastladım ki dayanamadım küçük bir bölümünü 10 Ocak’ta yayınlanacak ikinci ‘Tutuklu Gazete’ için gönderdim. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Sevgili Başkanı Ercan İpekçi birinci gazete için ‘ilk ve son olacak’ demişti ama bakın ikinciyi çıkarıyoruz. Bu gidişle de devamı gelecek gibi.

O yazıyı gönderdikten sonra beni dehşete düşüren bir şey daha buldum, sizinle paylaşmak isterim:

İşgal kuvvetlerinin istediği insanlar tutuklanır, özel mahkemeler kurulur ya... Kurulur da davalar bir türlü istenen hızda ilerlemez... Sonunda İngilizler Başbakan Damat Ferit’in kapısına dayanır: ‘Hâkimler karar vermek konusunda isteksiz. Bu yüzden mahkûmiyet kararı çıkmıyor’ diye şikâyette bulunurlar. Damat Ferit de aynı görüştedir ve bilin bakalım nasıl bir ‘müjde’ verir?

‘Artık güvenilir bir başsavcı buldum. Zorlukların son bulacağını umuyorum’ der.

Unutmadan, Damat Ferit ve İçişleri Bakanı Cemal Bey, soruşturmaların da şu yöntemle yapılmasını savunur:

‘Tersi ispatlanmadıkça sanıkların toptan suçlu olduğunu kabul etmek...”

Maalesef (!) Bakanlar Kurulu’na bu yöntemi kabul ettiremezler.

***
Tutuklu Gazete’ye yazdığım yazıdan da bir bölümünü aktarmama izin verir misiniz?

Anayasacı Ali Fuat Başgil’i bilirsiniz. 1960’tan sonra Cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılırken, kendisini bir anda sıkıyönetim mahkemesinde bulur. Hâkimle arasında şu konuşma geçer:

Hâkim: Bir kâğıt parçasında eski yazı var, sizin mi, ne yazıyor?

Başgil: Benim. ‘Gülistan’ı kargalar istila edince, bülbüller siner ve susar’ yazıyor. Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde meşhur bir beyitin tercümesidir.

Hâkim: Yazıdaki kargalardan kastınız kimlerdir. Milli Birlik Komitesi üyeleri midir?

Başgil: Söz benim değil, arz ettim; Mevlânâ’nındır.

Hâkim: Kâğıda siz yazdığınıza göre herhalde bir kastınız vardır.

***
Sevgili Mustafa Mutlu

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Döndük baktık bir arpa boyu yol gitmişiz diyemeyeceğim.

Rastlantıdır, rastlantı...

Ama şunu söyleyeceğim; onlar istediği kadar ‘terörist’ desin, benim saçımın telinden, ayağımın tırnağına kadar gazeteci olduğumu, Alzheimer olan anam bile biliyor, anlıyor...

Gerisi laf-ı güzaf.

Yeni yılın sahipsiz ülkeme huzur, barış ve adalet getirmesini diliyor, Silivri’den kucak dolusu sevgi, saygı, selam gönderiyorum.”

*****

GÜNÜN SORUSU

Özel bir banka Sakarya’ya bağlı dört köydeki 70 evi, arsayı ve fındıklığı satışa çıkarılmış... Sorum, son seçimlerde bu ilde kullanılan oyların yüzde 61,60’ını alan iktidar partisinin yöneticilerine:

Sizi bu kadar destekleyen Sakaryalılara sahip çıkıp, o köyleri toptan satılmaktan kurtaracak mısınız?

*****

Başkasının hisselerini satmak!

Dünkü yazımda, Demirören Grubu’yla birlikte VATAN’ı ve Milliyet’i satın alan Karacan ailesine bir çağrıda bulunmuştum. Ülkeye, basın özgürlüğüne, demokrasiye ve biz çalışanlara kötülük etmek istemiyorlarsa, ortaklarıyla sorunlarını uzlaşarak gidermeye çalışmalarını önermiştim.

Dün öğle saatlerinde Karacan ailesinden, yanıt niteliğinde bir mektup geldi. Aile adına yazılan bu mektupta, “Demirörenlere ait hisseleri alması için TV-8 kanalının sahibi, MNG Grubu ile bir protokol imzaladık. Bu protokole göre, Demirören Grubu’nun yatırdığı tutar kendisine iade edilecektir. Yeni ortaklık ise yüzde 50-50 olacaktır” deniliyor.

Bu sözlere gerçekten şaşırdım. Türk Ticaret Kanunu ortada: Buna göre, bir ortak, diğer ortağın hisselerini başka birine satamaz. Ancak kendi hisselerini satabilir. Kaldı ki buna da Demirörenler ile Karacanlar arasındaki ortaklık yapısı izin vermiyor. Yani; ortaklardan biri hisselerini satmaya kalkarsa, bunu başkalarından önce diğer ortağına teklif etmek zorunda..

Karacan ailesi bu basit sözleşme maddesini bilmiyor mu?

Yoksa amaçları, sorunu çözmek değil de Türkiye’nin en saygın gazetelerinden ikisini bataklığa sürüklemek mi?

Kendilerini; bu gazetenin emekçilerinden biri olarak bir kez daha sağduyuya davet ediyorum.

Mustafa Mutlu/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget