Günlerdir Fransa’nın soykırımı inkâr yasağı tartışılıyor. Bu arada da olaylar soykırım mıydı, değil miydi konusunda farklı görüşler yazılıyor, konuşuluyor.
Soykırım kavramını nasıl ele aldığınız, hangi açıdan baktığınız da önemli.
Olaya hukuksal olarak bakıp uluslararası bir mahkemeden “soykırım” kararı çıkmadığı için tümüyle reddedebilirsiniz.
Tarihsel olarak bakıp belgeleri yeniden değerlendirebilirsiniz.
Bu olay tamamen o dönemin Osmanlı hükümetinin, hatta onun bir iki üyesinin zırvasıdır bizi ilgilendirmez, diyebilirsiniz.
O döneme, dönemin koşullarıyla bakmak gerekir, o sırada devletler kendi yurttaşlarına bile en küçük suçlarda çok acımasız davranıyordu, insan hakları diye bir şey yoktu diyebilirsiniz.
Aynı şey Balkanlar’dan Kafkaslar’a kadar Türklere de yapıldı; onlar da yerinden yurdundan edildi, mallarına el konuldu, göçlerle hayatlarını geçirdiler diyebilirsiniz.
Ya da vicdani olarak yalnızca çoluk çocuk insanların yerinden sürülüp yollara dökülmesi bile bana göre soykırım suçu sayılır diyebilirsiniz.
Bu nedenle de bu tartışmanın bitmesi veya kesin bir sonuca ulaşması mümkün görünmüyor.
***
“Konuyu tarihçilere bırakalım” görüşü de pek anlamlı değil, çünkü tarihçiler zaten yıllardır bu konuda anlaşamıyor. Bu arada ortaya atılan belgelerin bir kısmı yalanlanı-yor, bir kısmının değiştirildiği ya da sahte olduğu kanıtlanıyor. Ama sonuçta bu sahte denilen belgeler üzerine de yıllardan beri yazılar, kitaplar yazılmış, konferanslar verilmiş.
Sonuçta herkes kendi işine gelen belgeyi, bilgiyi, tanıklığı öne çıkarttığı için bu tartışmanın tarihçiler tarafından sonlandırılması da mümkün gelmiyor bana.
Gerçek şu ki her ne söylerseniz söyleyin, Ermeni diyasporası yıllardan beri “soykırım” kavramını her yönden işleyerek yerleştirmiş durumda.
Türkiye, bunu kabul edip özür dilese de bu sorun çözülmez.
Geçmişe ait bu düşmanlık birçok Ermeni için öyle özür dileyerek çözülecek ve tatlıya bağlanacak bir konu değil. Ciddi bir varoluş sorunu.
Bu arada, biz geçmişte binlerce yıl barış içinde bir arada yaşadık, her şeyimiz ortaktı türünden yaklaşımları da çok mantıklı bulmuyorum.
Gerçekte durum pek de öyle değildi.
***
Balkanlar’da da, Kafkaslar’da da, Ortadoğu’da da yan yana yaşayan, ama etnik veya dinsel farklılıkları olan toplumlar her zaman birbirlerine düşmanlık beslemişler. Her ne kadar zaman zaman birlikte yaşasalar da fırsatını buldukları an birbirlerine kinlerini kusmuşlar. Hele ki dışarıdan bu ayrımları körüklemeyi çok iyi öğrenen Batılıların taktikleriyle yüzlerce yıl kendi zenginliklerini birbirleriyle savaşarak tüketmişler. Sömürülmüşler, bölünmüşler, başkalarının yönetimine girmişler.
Dolasıyla sorun, tarihi gerçeklerin ortaya çıkartılmasından çok, uluslararası diplomaside ne kadar güçlü olduğunuzla, ne kadar çok kafa karıştırabilecek propaganda yaptığınızla ve diplomasiyi ne kadar kendi lehinizde kurgulayabildiğinizle ilgili.
Kürşat Başar/Cumhuriyet
Yorum Gönder