Son günlerde, Tayyip Erdoğan’ın başlattığı Dersim konulu psikolojik operasyonla birlikte basında milliyetçilik aleyhine de bir rüzgâr estirilmeye çalışılıyor. Bunlara verilecek en doğru cevap, Namık Kemal’in cevabıdır: “Siz milliyet davasından vazgeçerseniz, diğer milletler de vazgeçecek mi?”
Demek ki Türklerin milliyetçiliğini eleştirenler önce kendilerine bakmalıdır.
Etnik aidiyetlerini gizleyerek bu tür propagandalara girişenler, aslında söz konusu psikolojik operasyonlara hizmet etmek için bu yola giriyor..
***
Nevzat Kösoğlu’nun, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp kitabında ve Türk Yurdu dergisinin 281’inci sayısında yer alan makalesinde konu şöyle ele alınmıştır:
“Ziya Gökalp’ın 1913 yılında Türk Yurdu dergisinde, ünlü ‘Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Muasırlaşmak’ seri makaleleri yayımlandığı sırada Sebilürreşat çevresindeki İslâmcı yazarlar ve özellikle Babanzâde Ahmet Naim Bey, Türkçülüğü, Osmanlı içinde bir bölücülük olarak görüyorlar ve ‘İslâm’da dâvâ-yı kavmiyet yoktur’ diyorlardı. Esasen Türklük diye bir şey olmadığını, bunu Rusya’dan gelenlerin icat ettiklerini yazıyorlardı. Gerçi o yıllarda Türk olmayan Müslüman toplulukların millî kulüpleri çoktan kurulmuştu ve Sebilürreşat idarehanesinin fazla uzağında değillerdi; niçin onlar bölücü olmuyorlardı da onlardan çok sonra ortaya çıkan mesela Türk Ocakları bölücülük yapmış oluyordu; bu pek anlaşılamıyordu. Devlet-i Aliyye’deki Türklerin, kendi milliyetine sahip çıkmalarındaki zorluğun ve sahip çıkan en son topluluk oluşlarının sağlıklı yorumunu Gökalp şöyle ifade eder:
‘Milliyet mefkûresi gayrimüslimlerden sonra Arnavut ve Araplarda, en nihayet Türklerde zuhûr etti. Türklerin en sona kalması sebepsiz değildir: Osmanlı Devletini Türkler teşkil etmişlerdi. Devlet, vaki bir millet, milliyet mefkûresi ise iradi bir milletin kökü, kaynağı demektir. Türkler önce, hadsî bir ihtiyata tâbi olarak, bir mefkûre için, bir mevcûdeyi tehlikeye düşürmekten çekinmişlerdi. Bunun için Türk mütefekkirleri Türklük yok, Osmanlılık var diyorlardı.’
Hüseyinzâde Ali Beyin 1914’te yazdıklarının da tarihi bir gerçeklik olarak tartışılabilecek hiçbir yönü yoktur:
‘Kürt milliyetçiliği yirmi yıl önce başladı. Arnavut milliyetçiliği başlayalı otuz yıldan fazla zaman geçti. Ermeni milliyetçiliği en aşağı kırk, Bulgar milliyetçiliği altmış, Yunan milliyetçiliği seksen yıllıktır. Türk milliyetçiliği bunların sebebi değil, neticesidir.’ ”
***
Tabii Osmanlı’nın son dönemindeki bu tartışmayı günümüze kadar devam ettirenler de var. Fakat mesele Osmanlı ile başlayıp Osmanlı ile bitmiyor. Dünya tarihinin belki de en büyük milliyetçilik anlayışı Orhun Abideleri’nde yer alır.
Bakınız Bilge Kağan ne diyor:
“Doğu’da Şantung Ovası’na kadar ordu sevkettim, denize ulaşmamıza az kaldı. Güneyde Tokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e erişmemize az kaldı. Batı’da İnci Irmağı’nı aşarak Demirkapı’ya kadar gittim. Kuzeyde Yir Bayırku’ların toprağına ordu sevkettim... Bunca yerlere Türk adını, Türk şanını alıştırdım...”
Bundan 1250 yıl önce taşlara kazınmış “Bunca yere Türk adını, Türk şanını alıştırdım” sözü ne demektir? Anlaşılan o ki Avrasya coğrafyasında yaşayan kavimler, önce Türk devletinin kültür politikası sonucunda, Türk dili konuşmaya bununla birlikte Türklerin inancını benimsemeye başladı. Bunu benimseyenler Türk oldu, Türk çınarının dalı oldu, benimsemeyenler ise başka milletleri oluşturdu.
Bugünkü Türk devleti de “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir” anlayışına ve millî birliğe dayanır.
Bu ilkeyi benimseyenler, kendi ırkî özelliklerini muhafaza etmek kaydıyla milliyet olarak Türk olur! Yani burada etnik bir düşünce yoktur. Milleti daha güçlü kılmak için birleştirme, bütünleştirme vardır..
Bunu anlayamamak, cahiller için mazur görülebilir belki ama belli bir seviyede eğitim görmüş insanların, siyasilerin Türklük kavramını etnik unsurlardan biri olarak göstermesi, hem milletin bir parçası olan o etnik unsurlara hem de Türk Milleti’nin tamamına yapılmış bilinçli bir ihanettir.
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder