Olması gerektiği gibi, saygılı bir ifadeyle yazılanlar arasında saygısız dille, hesap sorarak yazanlar da var. Soner Özer’in “PKK terörüyle ilgili” mektubu bunlardan ama içinde haklı bir soru da olduğu için yazmayı tercih ettim. Diyor ki; “Bu kahpe katil sürüsü nereden geliyor. Burnumuzun dibindeki Kandil Dağı’ndan değil mi? Karargah orada, yılanın başı orada. İran bile gerektiğinde okyanus ötesi operasyonlar yaparken, Türkiye modern bir orduya ve nitelikli askeri personele sahip olduğu halde elimizi tutan ne?
Sen nasıl bu ihaneti görmüyor da ikide bir ‘bir çavuşun, yüzbaşının, tabur komutanının ihmaliyle’ uğraşıp duruyorsun? İhmali aşmış bir ihanet dururken bu neye yarayacak?”
İHMAL NE DEMEK?!
Devamında daha da öfkeli cümleler var, normal dille yazılmayan mektupları dikkate almam onun için bu kadarını yazılmış farz ediyorum. Öncelikle söyleyeyim ki ben “çavuşu, yüzbaşıyı” değil, haberlerde detaylı şekilde anlatılan ve Genelkurmay’ın yalanlamadığı verilerden hareketle; 3 ayrı özel harekat birliği saldırının olduğu yere çok yakın bulunduğu halde onları bekletip yardıma göndermeyen, olay yerine saldırıdan en az bir buçuk saat sonra giden helikopterleri anında göndermeyen, çatışmanın olduğu alandaki askerleri kendi başına bırakan daha yüksek rütbeli komutanları sorumlu görüyorum.
ASKERİ DE, SİVİLİ DE!
Sorumluluğu onlarla birlikte “en üst kademelerin” de, hatta bağlı oldukları sivil kurumların da paylaşması gerektiğine inanıyorum. Yani kusura bakmasınlar birileri kızacak diye de “onlarca genç asker bir defada ölürken” ihmallere susacak değiliz. Eğer bu düşünceler, iddialar yanlışsa o zaman da Genelkurmay araştırması bu kadar uzun sürmeden bitirilir ve toplum aydınlatılır. Bu yapılmıyorsa, yine bazı okurlarımızın vurguladığı gibi “Genelkurmay kendini doğru ve zamanında ifade edemiyor” demektir.
Aslına bakarsanız Hükümet’in, yukarıdaki mektupta sorulan “Kandil Dağı neden teröristlerden temizlenmiyor” sorusunun cevabını da vermesi gerekir. Öcalan’ın tehditleri hız kazanmasına, teröre son vermek için beklentilerinin de “yeni anayasada; başta ‘zaten ilan etmiş oldukları özerk bölge talepleri olmak üzere’ tüm isteklerinin yerine getirilmesi” olduğunu tekrarlayıp durmasına rağmen Hükümet’in seçim öncesi dilinden düşürmediği “yeni anayasa” için şimdi artık pek aceleci olmadığı görülüyor. O zaman, tehditlerde söz edilen yeni terör eylemlerini beklemek yerine acil ve köklü çözüme yönelmek Türkiye’nin bir numaralı meselesidir .
Bu durumda bir numaralı meseleyi askıya alıp “gündemin başka olaylarla değiştirilmesi”, kısacası zaman kaybına devam kabul edilemez!
(Okurumuz Bersan Özcan, çok sayıda vatandaşın tepkisi olan “İmralı’dan terör örgütü yönetmeye ve devlete şartlar dayatmaya göz yumulması” konusuna sözcülük etmiş, yazdığı yorumlarda; “Öcalan’ı mesajlarını bu kadar kolay iletemeyeceği uzak bir ülkede tutsunlar, dayanılır gibi değil” diyor. Haksız mı?)
Bir kişi dünyayı değiştirebilir!
Hayvan Hakları Federasyonu Başkan Yardımcısı Nesrin Citirik’ten gelen yazılar ülkenin birçok köşesinde “sokak hayvanlarının korunması ve kısırlaştırılması, onlara merhamet gösterme konusunda halkın bilinçlendirilmesi” için ciddi bir çalışmanın yürürlüğe girdiğini anlatıyor. Bunu sağlayan ve kendilerine “HAYTAP neferleri” diyen tüm gönüllülere teşekkür borçluyuz, helal olsun onlara!
MERHAMETİ ÖĞRETEN GENÇ DOKTOR!
Nesrin Hanım örneğin Bitlis için: “2 sene öncesine kadar sahipsiz hayvan diye bir konunun gündeme dahi alınmadığı, halkının çoğunun mezheplerinden dolayı hayvanlara kötü yaklaşım içinde olduğu , Türkiye’nin hayvanlar açısından en zor şehirlerinden biriydi. Orada çalışan Dr. Damla Şahin isimli genç bir hekim bize ulaştı, feryatlar içinde olanları anlattı. Orada ‘HAYTAP olarak, Dr Damla Hanım’ın da kurumsal mücadeleye olan inancı ve gayreti ile’ çalıştık, her şey değişti. Sayın Vali ve Belediye Başkanı HAYTAP toplantısına ev sahipliği yaptılar. Belediye Başkanı ‘Bu genç doktor bize hayvanların varlığını, merhameti, sevgiyi ve korumayı öğretti, ona çok şey borçluyuz’ dediği duygusal bir konuşma yaptı. Bunlar elbette kolay olmadı, büyük mücadeleler verdik. Bitlis sokakları HAYTAP afişleriyle donatılmış, toplumda gözle görülür bir bilinç oluşmuştu.
Hayvan barınağı böylece açıldı” diye yazmış.
HİÇBİRİMİZ YILMAYACAĞIZ!
Adana’da yine Vali’nin, Belediye Başkanı’nın, toplumun ve basının büyük desteği ile, DOHAYKO Yönetim Kurulu’nun çabaları ile büyük mesafe alınmış, hayvan barınağı kusursuz şartlarda olmasa da varlığının bile önemli olduğuna şüphe yok. Kuşadası da yine büyük gelişme gösteren örneklerden biri.
Dün Milas Geçici Hayvan Barınağı Veteriner Doktoru Fatih Yalçın aradı, habersiz olarak gidip yazdığım barınak hakkında bilgi verdi ve “Hedefim ilçedeki bütün hayvanları kayıt altına almak . Bunun için yılmadan çalışacağım” dedi. Ne müthiş bir misyon bu ve eğer gerçekten isterse neden olmasın? Gelecek Pazartesi Antalya Belediye Başkanı ile, hemen sonra Beşiktaş Belediye Başkanı görüşeceğim ve onlarla da bu konuyu konuşacağım.
Bütün il ve ilçelerde olanlar “tek bir doktorun, tek bir kuruluşun gayretlerinin nasıl dalga dalga yayılabileceğini” çok güzel anlatıyor. Dünyayı diğer canlılarla paylaşmakta olduğumuzu, onları da korumamız gerektiğini artık unutmayacak, el ele başaracağız!
Yorum Gönder