BEDAVA dağıtıldığı için “yüksek tirajlı” diye bilinen gazetede yazanlardan biri Kıbrıs’ta federatif çözüme doğru son iktidar “hamle”sini överken “Denktaş ve avenelerinin Kıbrıs’ta federal çözüm lafını ağızlarına aldıklarını ben şahsen hatırlamıyorum” diye yazmış.
Ne demeli?
Önce, bir küçük Türkçe dersi vermeli.
Bir kere, “avene” sözcüğü zaten çoğuldur, “aveneler” denmez.
İkincisi, “Ben şahsen hatırlamıyorum” tümcesi, biraz şişkin bir kendini beğenmişlik havası vermenin ötesinde dilbilgisi mantığı açısından da fire veriyor: “Ben” dedikten sonra “şahsen”e gerek var mıydı? “Şahıs” bile olmayan bir başka “ben” mi var acaba?
Daha da önemlisi, “federasyon” tutkusunun Kıbrıs konusunda bazı zihinlere takılıp kalmış olmasıdır. Aslında, çözümün federatif olması, 1977 Denktaş -Makarios zirvesinden beri üzerinde uzlaşılır sanılan çarelerden sadece biridir ve derde deva olabilmesi çok tartışmalıdır.
Daha doğrusu, yıllardır sözü edildiği halde derde deva olmamıştır.
Niçin? Çünkü doğru ve kalıcı bir federatif çözüm için gerekli, hatta zorunlu koşullardan biri Kıbrıs’ta henüz oluşmuş değil. Az çok devlet sayılabilecek siyasal birimler arasında federatif yapı kurulması, taraflarda en azından inanç ortaklığı, birlikte yaşama azmi, kimlik yakınlığı gibi birtakım niteliklerin bulunmasına bağlıdır.
Amerika Birleşik Devletleri on üç devletle başlayıp sayısı şimdi elliye varmış bir “devletler federasyonu”dur ama, en başta İngiltere’den kopma isteği, inanç ve dil ortaklığı, hayat felsefesi benzerliği ve başka bir yığın etken böyle bir yapının kurulmasını kolaylaştırmış, hatta zorunlu kılmıştır. Alman federalizmi için de hep aynı şeyler söylenir.
Kıbrıs’ın Türkleri ve Rumları için aynı şeyler söylenebilir mi?
Olsa olsa, federalizm çabalarının ve umudunun Ada’yı uzunca bir süre vuruşmasız, kapışmasız yaşatmış olduğu söylenir.
Dolayısıyla, bilinçsiz ve umarsız bir federalizm tutkusu yüzünden vakit kaybetmek yerine eşit statülü iki devletin komşuluğu üzerinde kafa yormak daha akıl kârı değil midir?
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder