Hep akla, sağduyuya çağırıyoruz. Biraz da duyguya, duyarlığa!..
Dedim, bir şiir, bir öykü yazmak istedim. Anılar ikide bir canlanır, alır seni ötelere götürür. Kopmak istersin yaşadığın koşullardan, durmaksızın değişen, ama bir türlü yerli yerine oturmayan toplum gerçeklerinden…
Bıkkınlık verdi her yazıda, iktidarın başındakileri, en önce Başbakan’ı ve çevresini uyarmak… Yanlışlıklarını göstermek, doğruya, gerçeğe, iyiliğe, güzelliğe çağırmak…
Boşa mı gidiyor bütün bu yazılar, seslenişler, gözyaşları? Kaskatı mı yürekleri!.. Tutuklu binlerce asker, sivil, dört yıldır bir türlü sona ermeyen duruşmalar, “suçumuz nedir” diye bağırmalar?..
Bak, Türk milletinin kendi askerine olan güveni azalmış! Neye güveneceğiz; ülkemizi, cumhuriyetimizi nasıl savunacağız, nasıl koruyacağız, karakol polisleriyle mi, yoksa Mehmetçiklerle mi?
Sen yaşlandın, anlamıyorsun olup bitenleri diyebilirsiniz? Siz gençsiniz; otuzunda, kırkında, ellisindesiniz, anlayabiliyor musunuz bu iktidarla nerelere doğru gittiğimizi? Bir yurdun, bir ulusun yönetiminden sorumlu olmak ne demektir? Bunun bilincinde olmaktır. Bir belli grubu, bir belli azınlığı, bir belli dost yakın topluluğunu değil, milyonlarca insanı, zor geçinen, zor yaşama çilesi çeken insanları!..
Dünya da değişti diyorsunuz. Bak o uslu, o zengin, o uygar Norveç’te olanlara! Akla gelir miydi okumuş yazmış bir Norveç gencinin makineli tüfeklerle kendi gençliğine kıyması? Tam doksan altı ölü, hepsi yaşamın en erken çağında…
Ya biz, ya bizim ülkemiz? Daha dün, on üç şehit, ardından dört daha, kent sokaklarında Kürt-Türk çekişmesinin günden güne şiddetlenmesi… Bir yandan da aklı evvel geçinenlerimizin “Türk’lük yok Türkiyelilik var” diye topumuzu uyutmaya kalkışması…
Daktilo başına her geçişimde hep aynı dertleri dökmek ortalığa! Biraz duyarlık, biraz güzellik, biraz insanlık veren şeyler yazayım, belki efendilerimiz, derin uykularından, daha açığı, karanlık dünyalarından uyanırlar diye!..
Yok, yok, olmayacak! Sözcük yetmeyecek! Yeni sözcükler arayıp bulmalı! Yazarlık budur, insanı en derin yerinden vurmak, yüreğinden… Varsa yüreği, varsa azıcık çarpan bir kalbi! O da yoksa!…
Düzeltme: Salı günkü yazımda bir yanlışlık olmuş. “Yazarlar birer birer ayıklanıyor mu?” cümlesinde “ayıklanma”, “ayaklanma” olarak çıkmış. Düzeltir, özür dilerim.
Oktay Akbal/Cumhuriyet
Yorum Gönder