Beklediğim gibi hatırlayan okurlar olacaktır, kısa bir süre önce “Bütün
generaller istifa etmeli” diye yazmıştım.
Çünkü yüzde 50 ile iktidarını pekiştiren AKP uzun süredir Silahlı Kuvvetler’i kendi dilediği gibi dizayn etmeyi düşünüyor ve bunu planlıyordu. O halde generallerin de, bugünkü konjonktürde direnecek güçleri olmadığını da hesap edersek,
hükümete bu yolu
açması gerekiyordu.
Görünen o ki, hükümet Yüksek Askeri
Şûra’ya iki gün kala düğmeye bastı ve Silahlı Kuvvetler’in tüm komuta kademesinin kenara çekilmesini sağladı.
Dün akşam üzeri yaşadığımız istifalar, Türkiye’de 30 yıl öncesine kadar alışılmış olan “Ordu yönetime el koydu” anlayışının tam tersidir. Yani bu kez hükümet orduya el koymuş durumda.
Hükümet bundan sonra Silahlı Kuvvetler’i yeniden oluşturma yönünde kesin güç kazanmıştır. Muhtemelen başta “or” rütbesinde olmak üzere
bir dizi istifa daha olabilir. Hatta istifa etmemiş çok az general de kalabilir. Ama bu, iktidarın hızını kesmek bir yana, işini kolaylaştıracaktır.
İktidar bu operasyonu uzun
süredir planlıyordu. “Darbe paranoyası” üzerine kurulan siyasetle “Bu ordunun
en temel işi darbe yapmaktır” fikri halkın kafasına adeta nakşedildi.
Ardından PKK terörü ve sürekli şehit verilmesi bahane edilerek “Silahlı Kuvvetler’in çapsız ve beceriksiz olduğu gibi darbe yapmak uğruna teröristlerle işbirliğinden bile çekinmeyeceği hatta kendi askerinin öldürülmesine göz yumduğu” görüşü de yaygınlaştırıldı. Böylelikle halkın önemli bir bölümü kendi ordusuna karşı kuşku duyar hale getirildi.
Çeşitli davalarla “Orgeneralleri bile hapse atan, dokunulmazlara dokunan iktidar” imajı da yaratıldı.
Dünkü istifalarla (bana göre görevden almalarla) operasyonun sonuna gelindi. İktidar, her şeye rağmen endişe duyduğu, çalışmak istemediği, ülke güvenliğini teslim etmek istemediği tüm üst kadroyu bir hamlede tasfiye etmiş oldu.
Bundan sonrasında artık sürpriz yoktur. İktidara yakın olan görüşteki subaylar, hangi rütbede olurlarsa olsunlar istenilen makamlara getirileceklerdir. Türk Ordusu belli ki baştan aşağı yenilenecektir.
Avrupa Birliği bu gelişmeleri “demokrasi” olarak niteliyor. Bilemem artık.
İsrail özür dilerse Gazze unutulacak mı?
Başbakan Erdoğan’ın “İsrail 27 Temmuz’a kadar özür dilemezse ben de Gazze’ye giderim” sözünü anlamakta zorluk çekiyorum. (Süreyi de geçtik aslında ama, uluslararası rapor bir ay gecikince belki Erdoğan da beklemeyi tercih ediyordur.) Galiba benim dışımda herkes bu sözün ne demek olduğunu anlamış ki hiç ses çıkmıyor. Ben anlamıyorum.
Çünkü “Gazze’ye gitmek İsrail’e bir ceza mı?” sorusu kafamı kurcalıyor.
Gazze’deki Filistinliler çok uzun zamandır İsrail ablukası altında. Burada yaşayanlar en temel haklardan yoksun oldukları gibi gıda, ilaç ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin yetersizliğini çekiyor.
Ki zaten bu nedenle dünyanın çeşitli ülkelerinden Gazze’ye yardım için heyetler oluşturuluyor, toplanan malzemeler buraya gönderilmeye çalışılıyor.
İsrail ise uyguladığı abluka nedeniyle bu yardımların yerine varmasını ya engelliyor ya da çok geciktiriyor.
Hatırlayın bir yıl önce Mavi Marmara gemisi Gazze’ye yardım götürme savıyla yola çıkmış, ama İsrail’li komandoların baskınına uğramıştı. Bu olayda ne yazık ki 9 vatandaşımız hayatını kaybetmişti.
Mavi Marmara gemisinin yola çıkış amacını burada oynanan oyunu bir kenara bırakalım; bu olay Gazze’de bir insanlık dramı yaşandığı gerçeğini yadsımaz.
Başbakan Erdoğan da sürekli olarak Gazze’deki drama dikkat çekerek burada yaşayanlara yardımın bir insanlık borcu olduğunu söylüyor ve İsrail’i de çok ağır dille suçluyor sık sık. Erdoğan Mavi Marmara olayını da unutmadığımızı ve unutmayacağımızı da belirterek İsrail’in mutlaka özür dilemesi gerektiğini ayrıca tazminat ödemesini istiyor.
Bunlar haklı ve makul talepler.
İşte bu noktada “Özür dilemezseniz Gazze’ye giderim” açıklaması çok garip.
Birincisi, Gazze’ye gitmek çok zor değil. Bugüne kadar pekçok Türk devlet adamı Gazze’ye gitti.
İkincisi diyelim ki İsrail özür dilemedi ve Erdoğan Gazze’ye gitti. Ne olmuş olacak?
İsrail çok zora mı girecek, mahcup mu olacak, aman mı dileyecek?
Ama benim aklıma asıl takılan İsrail’in özür dilemesi halinde Başbakan Erdoğan’ın Gazze’ye gitmeyecek olması.
İsrail’e “Özür dilediğine göre ben de Gazze’deki hassasiyetimi ortadan kaldırıyorum” mu demiş olacağız?
Gazze’ye gitmek İsrail’e bir tehditse, gitmemek de orada yaşayan Filistinlilere “Bundan sonra başınızın çaresine bakın, biz İsrail’i dize getirttik sizinle meselemiz kalmadı” demek anlamına gelecektir.
Tanıtım sadece özel üniversitelerin hakkı olamaz
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin ünlü mezunlarının rol aldığı kısa tanıtım filmini görüyorum birçok tv kanalında. İş Bankası eski Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Yapı Kredi Bankası CEO’su Faik Açıkalın, gazeteci yazar Murat Yetkin, lokantacı Gamze Cizreli, müzik sanatçısı Derya Köroğlu bu görüntülerde hemen aklımda kalan isimlerden bir kaçı.
Ünlü ODTÜ mezunları 50 saniyelik filmde ODTÜ ruhunu ve ODTÜ’lünün dünyayı değiştirebileceğini birer cümle söyleyerek anlatıyorlar. Amaç ODTÜ’ye daha yetenekli, daha hevesli öğrencileri kazandırmak.
Ama YÖK bu tanıtım filmi için soruşturma açıyormuş. “Devlet üniversitesi bunu yapamazmış” çünkü.
Neden?
Özel üniversiteler üstelik yüzbinlerce lira harcayarak reklam kampanyaları yaparken oluyor da ODTÜ gibi 50 yıllık bir üniversite, çok düşük bir bütçeyle kendini tanıtamaz mı?
Amaç devlet ciddiyetini korumak
mı yoksa özel üniversitelerle rekabeti
önlemek mi?
Kaçırılan askerler karşılığında ne isteniyor?
PKK’nın kaçırdığı iki askerimizden 15 gündür haber yok. Onları bulmak için yapılan operasyolarda 13 askerimiz şehit olmuştu, ama kaçırılanlardan iz yok.
Dün bu askerlerin fotoğraflarını göndermiş medyaya PKK. Görünene göre askerlerin en azından sağlıkları yerinde.
Ama henüz öğrenemediğimiz şey, bu askerlerin neden kaçırıldığı ve karşılığında ne istendiği.
“Devlet” İmralı’daki kişiyle sürekli görüşüyor. Kimi gazeteciler Kandil dağında fink atıp “barış çubukları” yakıyor. Ama PKK asker kaçırmaya devam ediyor.
Peki kimse sormuyor mu “nerede bu askerler ve ne istiyorsunuz?” diye. Ya da soruluyor da, cevabını bizler öğrenemiyoruz.
O askerlerin aileleri de hergün ölüp diriliyor.
Başbakan, “Bu sefer kriz ‘teğet bile’ geçmeyecek!” dedi. Ancak bu öngörünün tersi çıkarsa kriz binlerce vatandaşın kalbinin tam ortasından geçer! (Gani Yıldız)
Can Ataklı/Vatan
Yorum Gönder