Sonra demokrasilerde örneği olmayan biçimde, bayramımızın gündemi sansürün kaldırılması, Türkiye’nin demokratik düzene açılımı iken bir şeyler ters gitmeye başladı. Tamam bütün dünyada insanı unutan piyasalar düzeni içinde sermaye-medya-siyaset ilişkilerinin kirlenmesi ile at başı, sistemin ayakta kalışında silahlı güçten daha etkin medya gücü oluşması bağlantılı değişen çok şey oldu. Gazetecilik mesleği, kimliğine yönelik olumsuz gelişmeler yaşandı. Medya demokrasisi, gerçek demokrasiden sanal demokrasiye geçişi, insanların kendilerine, çıkarlarına yabancılaşmalarını, bilinç, algılamada çarpıklıkları öngören bir sistem olarak giderek daha kirli bir medya tekelleşmesinde... gazeteciyi insan olma hallerine yabancılaştırarak kirli düzenin piyonu haline getiriyordu. Yine de diktatoryal iktidarların ürünü olan kaba sansür tarihe karışmıştı. En azından ülkemiz için çok geç gerçekleşen kaba sansürün kaldırılışının yıldönümünü hâlâ bir bayram gibi kutlayabiliyor olmamız gerekirdi..
Yıllardır olmuyor, olamıyor... İlk olumsuz çarpıcı anım, meslek örgütlerimiz, bireysel gazeteci yazarların katılımı ile Ankara’da dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ı ziyaret ederek durumları protesto edişimiz, oradan polis gözaltısında ölen arkadaşımız Metin Göktepe’nin davası ile ilgili polislerin duruşmalarının Afyon’a alınmış olması nedeniyle, duruşmaya toplu gidişimizdi... Cemiyetimizin 24 Temmuz törenine yetişmemiz geç saatleri bulmuş, kiralanmış bir motorla, simgesel kocaman kara kalemimizle Dolmabahçe’deki törene gelerek kendimizce protesto eylemimizi tamamlayabilmiştik... Yıllardır 24 Temmuzlar, meslek örgütlerimizin basın özgürlüğüne yönelik sorunlar, kaba sansür, hak ihlalerinin dillendirildiği etkinlikler olarak gündeme geliyor...
Hiç bu kadar ağır bir kara tablonun çizildiği bir yılı yaşamamıştık. Çünkü rejimi demokrasi olan başka hiçbir ülkede bu ölçeklerde, diktatörlük düzenlerini aratmayan boyutlarda basın özgürlüğünün ayaklar altında olduğu düzen yok... Önceki gün en azından 50 bin gazete okurunun eline, 24 Temmuz ülkemizde yasalarla kaba sansürün kaldırılışının 103. yıldönümündeki utanç tablosunun yansıması bir gazete ile okura ulaştı... Gazetecilere Özgürlük Platformu, dayanışma için bir araya gelen meslek örgütlerimiz, TGS’nin organizasyonunda tutuklu gazetecilerin eliyle bir gazete çıkardı. Tabii aylar süren bir çalışmanın ürünü “Tutuklu Gazete” 39 tutuklu, hükümlü profesyonel gazeteci arkadaşımızın içerden hazırladıkları, kendi konumları, davaları ile birlikte gazeteciliğin hali pür melaline ışık tutan yorum, kendi kendilerine yaptıkları röportajları ile 12 sayfa olarak hazırlanmıştı. Bedri Adanır, Nedim Şener, Müyeser Yıldız, Vedat Kurşun, Ahmet Şık, Barış Pehlivan, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Füsun Erdoğan, Barış Terkoğlu, Sedat Şenoğlu, Deniz Yıldırım... yan yana röportaj ve yorumları ile rejimi demokrasi olan bir ülkede, dünyada en çok sayıda gazetecinin tutuklu olmasının anlamını, koşullarını, basın özgürlüğüne yansımaları, olumsuz sonuçlarını, kendi insanlık öykülerini katarak kamuoyuna yansıtmaya çalıştılar...
Yazılı basının toplam tirajları milyonlarla ölçülen ülkemizde, dayanışma için kullanılmak amacı ile bütün gazetelere sunulmuş çalışmanın, okura 50 bin olarak ancak ulaşabilmesi bile, dev yandaş, tekel medyasının ne kadar özgür, bağımsız olabildiğinin acı belgesi değil mi? Kaç televizyon kanalı, gazeteci kimliği, özgürlüğü, sonuç olarak toplumun haber alma hak ve özgürlüğü için yaşamsal değerde bu olumsuz tablonun aynası protesto eyleminin çok renkli habercilik içeriğine karşın söz edebildi? Çok farklı eğilimlerde, farklı yayın organlarında çalışmış 70 tutuklu gazeteci arkadaşımızın var oluş gerçeği, rejimi demokrasi olan ülkeler içinde en kara tablonun belgesi. Çoğunluk arkadaşımız bir biçimde içerdekilerle bir şeyleri, mesleği paylaştıklarına göre, en azından insani, dayanışma duyguları içinde, kendi dramımızın haberini yapmayı istemezler miydi? Kaba sansürle, işten atılma tehdidi ile yüz yüze duygularını, tepkilerini bile sağlıklı koyamayacak konumdalar...
Paylaşamadığımız baskı ve tehditle yaşanan otosansür... Son günlerde asıl sessiz sedasız biraz daha dik duruşu bağlantılı kaç arkadaşımızın emekliye ayrılmaya zorlandığı ya da bire bir işten atıldığını bilmiyorsunuz bile... Biz bile bilmiyoruz ki... Türkiye’de ileri demokrasi değil, ileri sansür, örgütsüz, sindirilmiş, korku içinde yaşayan çoğunluk var...
Şükran Soner /Cumhuriyet
Yorum Gönder