Vergi vermeyen bedelini öder de nasıl öder? - Hasan Pulur

Terörle nerelere varılacağını gördük, daha da göreceğiz, adım adım yürüyoruz.
Kim daha hızlı yürüyecek, kim daha erken varacak?
Yarış bu!
BDP’li Bengü Yıldız, kendisiyle söyleşi yapan Neşe Düzel’e Kürt sorununun çözümü için ufak, tefek öneriler yapmış...
Yok yok sandığınız gibi değil, bölmekten yana değil...
Hiç bu şartlar, “ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütün olan” devleti böler mi?
Hiç sanmıyoruz...
-Kürtler kendi polisini kurmalıymış...
-Vergileri Kürt yönetimi toplamalıymış...
-Kürt bölgesi vergi vermemeli, ama parasız kalınca da Ankara derhal havale çıkarmalıymış...
Oh ne ala, Sayın Başbakan Erdoğan da soruyor ya:
“Yağma Hasan’ın böreği nerede?” diye.
Bir şart daha var:
-Kürtler askerlik yapmaz...
Yapar da Türkiye Cumhuriyeti ordusunda yapmaz, acemi eğitimi gerillada yapar, sonra PKK ordusuna katılır.
* * *
İşte size dört dörtlük çözüm, bunun neresi bölücülük?
Başbakan da kızmış, özellikle “vergi vermeyiz” demelerine kızmış.
“Vergi vermez ise bedelini de öder!” diyor.
Nasıl acaba?
Adam, kendi polisimizi kendimiz kurarız, diyor.
Ses yok!
Askere gitmeyiz, diyor.
Ses yok!
Vergi mergi ödemeyiz, deyince Başbakan çok kızıyor:
“Bedelini ödersiniz! Yağma Hasan’ın böreği bu mu?”
Göreceğiz!
* * *
Çocuktuk, delikanlılığa yeni yürüyorduk, bazı akşamlar babalarımız toplanır, emekli muhabbeti, hatırlar anlatırlardı. Hemen hepsi de savaştan gelmişlerdi. Birinci Cihan ya da İstiklal Savaşı’ndan emekli olmuş subaylardı.
H H H
Bir arkadaşlarına çok takılırlardı.
Cumhuriyet’in ilk yılları, devrimlere başlanmış, şapka devrimi, harf devrimi...
Karadeniz’in sahilindeki bir şehir kıpır kıpır, halk homur homur, kışkırtanlar da fırsatı kaçırmıyor.
Durum, “Gazi Paşa”ya arz edilmiş, yani Atatürk’e...
“Hamidiye nerede?” diye sormuş, Hamidiye donanmanın Yavuz’dan sonra ikinci büyük savaş gemisi...
* * *
İki gün sonra imam, sabah namazı için kalkmış, camiyi açacak, bakmış karşısında kocaman bir gemi, gözlerini ovuşturmuş, rüya mı görüyorum derken, bir kuru sıkı topla, herkes yatağından fırlamış, sahile koşmuşlar, bir kurusıkı, bir kurusıkı daha...
* * *
Sahile toplananlar yalvarmaya başlamışlar:
“Etme Hamidiye, atma Hamidiye... Şapka da giyeceğuz, askere de gideceğuz, vergi de vereceğuz! Atma Hamidiye, etme Hamidiye...”
Sonrasını yazmaya gerek var mı?
* * *
Bu doğru mudur, yanlış mıdır, yakıştırma mıdır?
Bilmiyoruz, gençliğimizde bunu babamızın arkadaşlarından dinlemiştik...
Sayın Başbakan, “Kürtler vergi vermeyecek” şartını duyunca “Vergi vermeyen bedelini öder!” diyordu da...
Aklımıza geldi...
Artık ne Çankaya’da “Gazi Paşa” var, ne de kurusıkı atan “Hamidiye” var.
Şimdi her yerde demokrasi var...
Demokrasilerde de “Hamidiye’ler”e yer yok...


Hasan Pulur/Milliyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget