Annesi, Gizem’in ölümüne son ana dek inanmadı, inanamadı.
Güldener Hanımı anlamamak mümkün mü?
Gazetelerdeki resimlerinde bile Gizem çok canlı; pırıl pırıl, ışık, enerji saçıyor. 17 yaşındaki genç kız, gördüğümüz tüm fotoğraf karelerinde yaşam dolu gülüşüyle gözlerimizin içine bakıyor. İri, kahve gözleri; yanağındaki tatlı gamzeleriyle, resimlerden fırlayıp hayata geri dönecekmiş gibi duruyor.
Bu denli sağlıklı, cıvıl cıvıl bir evladın ölümüne bir anne nasıl inanır?
Tanrı sabırlar versin.
Doğan ailesi, kızlarını yarın Davutoğlu’nun da katıldığı bir törende, yaşadıkları kent Trondheim’da toprağa verecek ve yaşamlarının gerisini, bu dinmez acıyla geçirecek.
Gizem’in mutlu olduğunu söylediği Trondheim’a Doğanlar vaktiyle kimbilir hangi “cennet” düşleriyle gitmişti?
Oslo ve Bergen’den sonra Norveç’in en büyük üçüncü kenti olan Trondheim’ı gördüm. İki yıl önce, bir Norveç gezisinde geçmiştim.
Aşağı yukarı tam bu zamanlar, yaz ortasıydı. “Gece yarısı güneşi” dedikleri olguya nerdeyse yakın uzunlukta, bitmek bilmeyen muhteşem yaz günleri ve büyük fiyorduyla anımsıyorum Gizem’nin şehrini…
“Trondheimsfjord” adı verilen görkemli bir fiyort içindeki kent; yüksek teknoloji, üniversite ve araştırma merkezi olarak nam salmıştı. Yazları uzun günleri ile olduğu kadar, kışları sonsuz geceleriyle biliniyordu. Sabahları yaklaşık 9 civarında günün ağardığını, öğleden sonra 15:30- 16 sularında karanlığın çöktüğünü anlatmışlardı.
Uzun kış gecelerinin en büyük tesellisi; “Aurora Borealis” adı verilen “Kuzey Işıkları” idi. Gökyüzünün özellikle aydınlık göründüğü gecelerde, doğa -kutup coğrafyalarından başka hiçbir yerde görülmeyen!- masalsı bir ışık şöleni yaratıyor; gökkubbe, yeşilden, mavi, mor, sarı, turuncuya çalan ışık bulutlarıyla gerçek ötesi bir görünüm alıyordu.
Ancak anlaşılan o ki bu “Aurora Borealis” dışında, tekdüze Norveç gecelerinin çok başka keyifleri yoktu. Aylarca yalnız beş-altı saat gün yüzü gören Norveçliler, kolay bunalıma giriyor; insanlar kışları mutlaka “sonsuz karanlıklardan kaçış” için yurtdışında tatil yapmanın yollarını arıyordu.
Cennet cehennem bir arada
Norveç’te en çok ilgimi çeken şey bu olmuştu: Güçlü, cömert doğa; refah, bolluk ve “petrol” dahil en değerli doğal kaynakların esirgenmediği muazzam zenginlikler içinde alttan alta hep kendini hissettiren bir saklı “cehennemin” varlığı vardı.
Öyle ki Norveç folkloru bile mükemmel cennet içindeki bu cehennemden payını almıştı…
Gittiğimiz her yerde, her vesileyle aktarılan “troll öyküleri” buna tipik örnekti…
Söylenceye göre; kimi “cüce”, kimi “dev”; koca burunlu, uzun kuyruklu yarı insan/yarı doğaüstü yaratıklar olan ve her yerde önümüze çıkabileceği varsayılan “troll”ları ürkütmeye gelmezdi.
Karanlıklar dünyasında ağaçlar ve kayalıklar arasında; fiyort yamaçları ve mağaralarda yeraltında biteviye gizlenerek -kendilerini gizleyerek!- yaşadığına inanılan “troll”ların; öfkelenmeleri halinde ne yapacakları belli olmazdı.
Bazı “troll”lar çok acımasızdı.
Bazıları, “iyi” tabiatlı olsalar da umulmadık biçimde gaddarlaşabiliyordu.
“Troll”lerin kendileri de kötü kaderden muaf olamıyordu. Sürpriz biçimde gün ışığına yakalanmaları halinde onlar da oracıkta hemen, oldukları yerde “taş” kesiyordu.
Rehberimiz, fiyortlar içindeki çok sayıda kayalığı; sular üzerinde yükselen ufak adacıkları –yarı şaka, yarı ciddi bir tonla- “Bakın bu eski bir ‘troll’dü!” diye bize anlatmıştı.
‘Kötülük aptal değildir!’
Breivik, deli değil belki ama işte böyle dipsiz karanlıklardan çıkan “çift doğalı” bir kuzey kültürünün ürünü.
Breivik’in, öz babası oğlu için Avrupa’da çok politikacının yaptığı gibi, “münferit, meczup” tanımlarını kullanmıyor; lafı eveleyip gevelemeden “terörist” diyor.
76 yaşındaki emekli diplomat Jens Breivik, Fransa’da “La Depeche du Midi” gazetesine verdiği demeçte “Ben artık bir daha Norveç’e geri dönemem” diye konuşuyor: “Bu teröristle benim hiçbir bağımın olmadığını yazın. Terörist olan oğlumun adını anmak istemiyorum…”
Breivik için, öz babasının saptamasına en yakın tahlil; Avrupa basınında Almanya’da “Berliner Zeitung”dan geliyor:
Almanya’nın etkili yayın organı Breivik’ten söz ederken; “O, toplumun merkezinden çıkan bir terörist” diyor ve ekliyor; “(Breivik) dışlanmış bir ‘outsider’ değil. (Ahkâm üzerinden) böyle birine dönüştürülmemeli. (Breivik) kurban değil. O özgürce terorizmi seçen biri. Oslo’da olan sadece teamüden yapılmış bir şey değildi. (Gerçekleştirilen terör eylemi) aynı zamanda büyük bir entelektüel yatırımın ürünü olan sofistike bir plandı. Kötülük, aptal değildir. Kötülük, en azından, bizden daha aptal değildir. Eğitim, bizi kötülüğe karşı korumaz.”
Dünyanın en büyük kültür birikimlerinden birine sahip olan Almanya’nın vaktiyle Hitler faşizmini nasıl üretmiş olduğunu insanlık çok sormuştu.
Bu sorunun yanıtını iyi bilen bir Alman gazetesi, Breivik için işte düşünülebilecek en yalın tespiti, en özlü sözlerle dile getiriyor.
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder