Başbakan döner ustası mı? - Tünay Süer

Değerli yazarımız Bekir Coşkun önceki yazısında o her zamanki kıvrak üsluplarıyla Döner Üstadı başlığında Erdoğan’a döktürmüş yine. Bu da çok kişinin de hoşuna gitmiş.
Olabilir.

Ancak ben böyle düşünmüyorum. Başbakana değişimi için, dönek, tükürdüğünü yalıyor veya döndü demiyorum.

Evet, Başbakan bugüne kadar çok yanlış politikalar güttü. Bazen hırsına yenik düştü, kendi halkını yoksul bıraktı, bir Ergenekon düzmecesiyle ordumuzun güzide Subaylarını, gazetecileri içeri tıktı.

Bir başbakana yakışmayacak sözler çıktı ağzından, AKP döneminde yolsuzluklar ayyuka çıktı.

Nato ile birlikte hareket ederek bir Müslüman Ülke olan Libya’nın bombalanmasına, masum insanların ölümlerine yol açanlarla işbirliği içine girdi.

Kıbrıs ta Rauf Denktaş gibi hareket etmeye başladı.

Kürt sorunu vardır dedi sonra yoktur dedi VS.

Bu bir tutarsızlık mıydı, yoksa tecrübesizlik miydi?

(Başbakan CHP Lideri Kılıçdaroğlunu “Sen daha çıraksın, ben artık usta oldum, sende ustalaş öyle gel” diyordu ya, demek ki siyasette ustalaşmak insanın kendisini beğenmesiyle olmuyormuş.)

Neyse, ustalık çıraklık bir yana, acaba diyorum, başbakanın içindeki iyilik melekleri mi uyandılar dersiniz?

Bu değişimin nedeni ne olabilir?

Şimdi düşünüyorum. İşler istediği gibi gitmediği için gerçekten döneklik mi yaptı, yoksa bir ülkenin tümünün başbakanı olduğunu hatırlayarak hatalarını tamire mi kalktı.

Hepimiz insanız hata yapabiliriz ama bir devlet adamı hata yapmamalıdır veya en az hatayı yapmalıdır. Bununla birlikte Başbakan arapsaçına dönen politikasındaki yanlışlarını anlayıp bundan böyle iyi ve güzel şeyler yapmak isteyemez mi?

Ne derler; yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş. Anlamı, yanlış yolda olduğunu anlayan bir insan ne olursa olsun geri dönüp doğru yola yönelmelidir.

Bunu ille de döneklik diye algılamak istemiyorum ben. Herkes hata yapabilir önemli olan hatalardan ders çıkartmak ve aynı hataları bir daha tekrarlamamaktır. İnşallah bu düşüncelerimde yanılmam.

***

Başbakan ve hükümetinin bilerek veya bilmeyerek yapmış oldukları hatalar bizleri bu günlere getirmiştir.

1966 yılında barış adına, insanlık adına dünya devletlerinin imzasına açılan ve Türkiye’nin sürekli imzalamaktan kaçındığı sözleşme 2000 yılında DSP, MHP, ANAP koalisyonu ile 57. Hükümet tarafından imzalanmıştı.

(Hatırlarsak AB’ye giriyoruz diyerek uyum sürecinde uyum paketlerinin ilk üçü de o zamanlar çıkartılmıştı. Bunlardan en önemlisi idam cezasının kaldırılmasıydı. Bebek katili Apo da böylece idamdan kurtulmuştu.)

Birleşmiş Milletler Antlaşmalarından ‘İkiz Sözleşmelerin Yürürlüğe girmesi aradan 3 yıl geçtikten sonra Abdullah Gül başbakanlığında kurulan 58. Hükümet döneminde olmuştu.

Ardından “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” Nisan 2003 yılında Başbakan Erdoğan döneminde meclise sevk edildi. Tabi oy çokluğu ile kabul edildi. Daha sonra kabul edilen sözleşmeler 17 Haziran 2003 günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylandı ve resmi gazetede yayınlandı.

Böyle bir anlaşmaya nasıl imza atılır hayret! Avrupa birliği batsın. Bu aslında vatana ihanettir. Bu aslında bir vatanı bölmek için yapılan tuzaktır.

Ben fazla teferruata girmek istemiyorum. Bu sözleşmeler iyice incelendiğinde Özellikle her iki sözleşmenin ilk maddesinde yer alan halkların kendi kaderini tayin hakkı o günlerde de çok tartışılmıştı. Ne var ki Türkiye bazı beyan ve çekinceler de koymuştu.

Sanırım başbakanın açılımı muhalefet partilerine ve halka doğru anlatamamasının altında bu yatıyor. Bölücü Kürtlere büyük cesaret veren bu anlaşmayı nasıl izah edecekti?

Bölücülerde bunu bildikleri için atıp tutuyorlar, yakıp yıkmaya devam ediyorlar.

Nankörler! Hem bu vatanın ekmeğini suyunu içeceksin, maaşını cebine indireceksin sonrada ihanet edeceksin.

Bu kimsenin yanına kalmamıştır, hainlerin yanına da kalmayacaktır ve kalmamalıdır.

Velhasıl BDP bu anlaşmalardan büyük cesaret alarak yol haritasını çizmiştir. Bu anlaşmaları CHP nin hukukçularının ve tüm vatansever hukukçuların çok iyi irdelemesi gereklidir bence. Bir karış toprak bölünmemeli bütünlük ve kardeşlik bozulmamalıdır. Çünkü ne BDP ne de PKK tüm Kürtleri temsil etmemektedir. Onlar dış güçlerin maşasıdırlar sadece.

Bizim Anayasamızın değiştirilemez hükmünde olan 3. maddesi, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir der. Bununla birlikte 14. maddesinde yer alan ilgili hüküm çok önemlidir.

BDP lilerin veya PKK nin isteği barış veya bir arada yaşamak değil çünkü hayallerinde Büyük Kürdistan var onu da kendilerince ilan ettiler zaten. Bu saatten sonra onların her hangi bir anlaşmaya gireceklerini hiç sanmıyorum.

Rus-Osmanlı savaşı sonucu Osmanlı’da siyasi bunalım, ekonominin hızlı bir şekilde çöküşe doğru gitmiş 1879 yılında, Osmanlı İmparatorluğu tam olarak çökmüştü. İşte ta o zamanlardan isyanlara başlamışlardı. O zamanda bölücüler vardı.

Yeni Anayasa nasıl yapılacak? Onu düşünelim. PKK ye göre 3. maddeden ödün vererek mi?

Böyle bir şey asla olamaz. Bu Türkiye’nin oyuna gelmesi ve parçalanması demektir ki buna asla izin veremeyiz.

Şimdi burada yanlışın neresinden dönülse kardır diye bakıp düzeltme yoluna gidilmelidir. Bunun adı da döneklik olmamalıdır.

Yazımı güzel bir ata sözüyle bitirirken sevgiyle kalın diyorum.

Erken öten horozun boynu kesilirmiş derlerse de, öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlarmış.



Tünay Süer

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget