Geçen hafta gazetelere yansıyan bir aşağılık kompleksi fotoğrafı zihnimden bir türlü silinmedi!..
İçinde insan olan ama insanlık olmayan o fotoğrafın ardındaki megolomanlığı günlerdir unutamıyorum…
Sonradan görmüşlüğü resmetse de aslında zavallılığın bir dışavurumuydu o fotoğraf!..
Belki de ekspresyonist yaklaşımla resmedilmiş bir hazin tablo!..
Üstelik o tablo; bağnazlığın uygarlığı törpülediği bir coğrafyada, petrole bulanmış martı gibi, para içinde Apaçi dansı yapan bir şahsın “dünyada bir tek ben” anlayışının da yansımasıydı…
Bakıp bakıp utandığım hatta iğrendiğim bir tablo!..
Düşünebiliyor musunuz; dünyada milyonlarca insan bir lokma ekmek bir tarafa, bir damla suya hasret yaşarken İslam coğrafyasından yansıyan, israfın ikiyüzlü ve de haram bir fotoğrafıydı o…
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” anlayışına ihanet eden yüzsüz bir fotoğraf!..
Tüm bunları bana yazdıran, Abu Dabi emirlik ailesinden 63 yaşındaki Şeyh Hamad Bin Hamdan El Nahyan…
Bu zat-ı muhterem tüm dünyayı bitirmiş, tatmadığı zevk kalmamışçasına; “Ukalalık ve megolomanlığın anıtını nasıl yaparım?” diye düşünmüş ve adını 1 kilometre boyundaki dev harflerle çöle yazdırmış!..
Peki; yeryüzünde kaç Müslüman çöle çakılmış o harfleri gördü acaba?..
Örneğin, yardım ve merhametin gizlendiği bebekler de dehşete köle olan gözlerini bilinçsizce o görüntüye mi odakladılar?..
Farah’ın Gözleri!..
Olabilir…Çünkü Abu Dabi şeyhinin sahibi olduğu El Futaysi Adası’na yazılan 3.2 kilometre uzunluğundaki isim uzaydan bile görülebiliyormuş!..
HAMAD’ın ilk 2 harfi denizden gelen su yolu şeklinde yazılmış! Bu yüzden dalgalar kesinlikle harfleri silemiyormuş!..
Zihnine sonradan görmüşlüğü monte eden şeyh efendinin tam 200 otomobili varmış!..
22.5 milyar dolar serveti olan şeyhin 7 Mercedes’i 7 ayrı renkte olduğu için kendisine “Gökkuşağı Şeyhi” de deniliyormuş!..
Yani şeyh-ül ukala, adını çöle, namını ise gökyüzüne yazdırmış!..
Firavun olduğunu düşünüyor olsa ki evini piramit şeklinde inşa ettiren şeyh, herhalde egolarını taşısın diye daha öncede dünyanın en büyük kamyonunu yaptırmış!..
Hamad’ı anlatan haberlerde şunu aradım: “Acaba kimseye yardım etmiş mi?” diye… Haberlerin altında, yalnızca Fas‘taki bir devlet hastanesine böbrek taşı merekezi için yardımda bulunduğu yazılmıştı!..
Hamad gibi sonradan görmelere yönelik kızgınlığım, medyada her gün suratımıza çarpan açlığın fotoğraflarıyla daha da arıyor!..
Hele dün kıtlıktan kaçmak için Kenya‘ya yürüyen on binlerce Somalili içinde, açlıktan adeta kurumuş olan 7 aylık Farah‘ın fotoğrafını görünce, hemen Google Earth’e girmek istedim…
Göreyim bakalım dedim; HAMAD’ın oralarda insanlık da görünüyor mu acaba?..
Operasyon Yanıtı!..
Ukalalık mı desem, haddini bilmezlik mi?.. Yoksa cehalet mi ve pervasızlığın ulaştığı son nokta mı?…
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) nasılsa hedefte ya artık “öküz altından buzağı arama” özdeyişinin yeni versiyonu hükmetmeye çalışıyor; tank altında gaflet arama!..
Silvan’da 13 askerin şehit edilmesinin ardından, işbirlikçi ve yandaş medyadan müthiş “Ergenekon” hikayeleri bekliyordum…
Hani Tokat‘ta 7 askerin şehit edilmesini bile “Ergenekon”a monte etmeye kalkışıp sonra da rezil olan işbirlikçi yaklaşım gibi!..
Bu kez de öyle olmadı ama bilen bilmeyen, gören görmeyen bir sürü sözde erbab-ı kalem, cehalet bulamacında sırt üstü yüzercesine ahkam kesti!..
Vay efendim; “Asker geç mi gitti?”, “Yangını ordu mu çıkardı?”, “Operasyonda hata mı vardı?”, “Teröristler nasıl kaçtı?”, “Bu kadar kayıp nasıl verildi?” şeklinde önyargılı, manidar ve şipariş sorular!..
Yaşamları boyunca belki de güneydoğuyu uçaktan bile görememiş bir sürü zavallı; askeri strateji uzmanı kesildi ve 13 askerin acısı üzerinden sorgulama yapayım derken kinlerini TSK’nın üzerine saçmak için fırsata kavuştu!..
İntikamcı Maymunlar!..
Oysa yaşamın gerçekleriyle ahkam kesilen sanal dünyanın çelişkisi akla hep şu bilgeliği getirir; kimse kimsenin derdini bilemez!..
Silvan saldırısının ardından da medyamızın kiralık borazanları “Ben bilirim” edasıyla saçmalayıp durdular!..
Hayatları boyunca ne bir Kalaşnikof sesi duymuş ne bir mayının patlayışını görmüş ne de bir çatışmayı uzaktan da olsa izlemiş bir sürü kalem ukalası, içlerindeki kini gazetecilik kisvesi altında kusup durdular!..
Havai fişek patlasa masa altına saklanacak bir sürü ödlek, operasyon ve çatışma psikolojisinin zerresinden habersizken askere strateji dersi vermeye kalktı!..
Ölüm korkusu, panik ve endişe nedir bilmeden yaşayanlar… Cehennemi atmosferde yağmur gibi gelen kurşunlar arasında, yaşamın rotasını bulmaya çalışan askerlerin psikolojisini hissedemeyenler!..
Hepsi birden önceki gün yanıtlarını aldılar… TSK, askerlerin Silvan’daki coğrafi zorluklar nedeniyle 6 kilometre uzaklıktaki çatışma bölgesine sırtlarında 23 kiloluk çantalarla yaya olarak ulaştığını duyurdu!..
Genelkurmay, atılan el bombalarının kuru otları tutuşturarak yangına yol açtığını, yoğun duman nedeniyle terörsitlerin yeterince izlenemediğini, helikopterlerin doğal olarak 1 saatte bölgeye ulaştığını oldukça net anlattı!..
Gazetecilik olayların perde gerisini tabii ki sorgulayacaktır ama bu meslekteki sorumluluk Türkiye‘de son yıllarda ordu düşmenlığı nedeniyle intikam arayışına dönüştü!..
Kadıköy’de oturup köy romanı yazanlar şu gerçeği teneke kafalarına yerleştirsinler; sırça köşkün ukalalığı güneydoğu gerçeğinin önünde yalancı bir maymun gibi sırıtmaktan öteye gidemez!..
Mehmet Faraç/AYDINLIK
Yorum Gönder