Hakkari’nin Şemdinli İlçesinde 22 Temmuz günü “askerlerin geçiş yoluna mayın döşerken” askerlerle girdiği çatışmada ölen iki teröristten birinin dün yapılan cenaze töreninde olaylar çıkmış. Sıddık Öztürk isimli bu teröristin cenaze töreninde BDP milletvekilleri Pervin Buldan ve Halil Aksoy’un yanı sıra 500 partili daha bulunuyormuş. Pervin Buldan yaptığı konuşmada “Başbakan bir gün gelecek Kürt halkından özür dileyecek. Sıddık Öztürk’ün annesinden özür dileyecek” demiş.
Bütün bu tabloda o kadar çok söylenecek şey var ki nereden başlayacağını bilemiyor insan.. Herşeyden önce “devletin siyasi bir partisine ait, devletten maaş alan” milletvekillerinin ve partililerin “devletin askerini yok etmek üzere mayın döşeyen” ve bu nedenle çıkmış bir çatışmada ölen teröristin cenaze törenine katılması olacak şey midir? Olacak şeydir diyorlarsa, o zaman “durup dururken, yollarına döşenen mayınlarla, kurulan pusularla onlarca şehidi bir defada veren” halkın kendilerine gösterdiği tepkiye kızmaya hakları var mıdır?
KÜRT HALKI ASKERE PUSU MU İSTEDİ?
Sonra, Kürt halkı ile terörist ne hakla özdeşleştiriliyor ve bir teröristin, üstelik kendisi tarafından yapılan haince bir eylem sebebiyle çıkan çatışmada öldürülmüş olması için neden özür gerekiyor ? Evinde oturan, kendi asker çocuklarını da şehit veren Kürt vatandaşlar terör örgütüne “git, Kürt-Türk demeden bu ülkenin askerlerini, insanlarını arkadan vur, pusu kur” mu dediler? Tam aksine, Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan yatırımların, yardımların, eğitimin terör örgütü tarafından baltalanmasına, yapılan katliamlara onların da en az diğer bölgelerdekiler kadar üzülmediğini ne hakla ima ediyor, ne hakla ayırıyor ve özürden söz ediyorlar?
Bu bölgede nüfusun küçük bir yüzdesini temsil ettikleri araştırmalarla ortaya konduğuna göre bu hakkı kendilerine veren ne acaba? Seçimlerde PKK baskısı ve korkusuyla fazladan alınan oylar mı?
Sebep ne olursa olsun, siyasi parti konumunu koruyan, yeni anayasa çalışmalarında Meclis’te olacağını söyleyen bir parti “mayın döşeyen terörist” cenazesinde “Başbakan’ın özürü”nden filan söz edemez. O cenazeye katılır ve bunu söylerse o partinin siyasi meşruiyeti tartışılır. Terör örgütü mü, parti mi olduklarına karar vermeleri konusu ortaya çıkar.
BDP’nin artık bu çelişkili, kontrolsüz, bölücü tavır ve düşmanca söylemlerle “insanlara zarar vermek” dışında bir yere varamayacağını anlamasının zamanı geldi, geçiyor!
Genelkurmaydan ‘helikopter’ telefonu!
Dün “Silvan’daki terör saldırısında helikopterlerin yardıma geç gitmesi” konusunda yazdığım ‘Ne standardı yahu, 13 şehitle kim dinler standardınızı’ başlıklı yazımla ilgili açıklama yapmak üzere Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü aradı. Kendisinin de pilot olduğunu, 2 sene tugay komutanlığı ve Diyarbakır’da tabur komutanlığı yaptığını söyleyen Süngü; “Helikopterlerin çatışmanın 14.18’de başladığını, 14.39’da tabur komutanının çatışmayı haber vererek helikopter talebinde bulunduğunu, helikopterlerin 1 saat 5 dakika sonra 15.45’te yardıma gittiğini” anlattı. Bu bilgiye göre; çatışma sonrası medyada verilen “çatışmanın 13.30’da başladığı” haberleri yanlış, 14.18’de başlamış. Tuğgeneral Süngü, burada asıl sorunun “çatışma neden geç haber verildi” olduğunu söylüyor, her halükarda helikopter, silah, motor sistemi kontrollerinin yapılması için bir süre geçeceğini vurguluyor.
Çatışma karmaşası içinde bu gecikme anlaşılabilir, helikopter ve silah kontrolleri anlaşılabilir ama o birlikler zaten “yakında olduğu kesin şekilde bilinen teröristleri takip için araziye çıkmışlar, telsiz konuşmalarından da nerede oldukları anlaşılıp ikaz yapılmış”. Bu durumda yardım helikopterleri ve çok yakınlarındaki özel harekat birlikleri hazır beklemeli, nöbet değiştirerek her an yardıma koşacak halde olmalı değil miydi? Benim kafam hala tam aydınlanmış değil maalesef... Tuğgeneral Tayyar Süngü “özel harekat birlikleri” ile ilgili konunun detaylarını bilmediğini, beni helikopter yardımı konusunda bilgilendirmek üzere aradığını söyledi.
Kendilerine ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum, bir süre sonra bu konu daha netleşecektir ama umarız artık “ihmal, gecikme” gibi üzüntüleri bir daha hiç duymayız.
Hayvan dostu olmak ya da olmamak!
Bugün Antalya Belediyesi-’nin Orman Bakanlığı’ndan “sokak hayvanlarını korumak, kısırlaştırmak ve doğal ortamda yaşatmak amacıyla yapılacak hayvan parkı” için istediği arazi tahsisini yazacağımı anons etmiştim. Ama dün başka görüşmelerim ve hayvanlarla ilgili saatler süren çalışmalarım da vardı ve zamanım kısaldı, yetişmedi affınızı rica ediyorum. Bunları ve “hayvan dostu olan ya da olamayan” belediyeleri size sırayla anlatacağım, yarın ve daha sonra...
Ruhat Mengi/Vatan
Yorum Gönder