Bu mektup ise gerçekten insanın canını yakan cinsten. Çünkü Yıldız tutuklanmadan önce Emniyet Müdürlüğü’nde yaşadığı psikolojik işkenceyi anlatıyor.
Şu cümlesi herkese yeter herhalde; “Filistin askısına çekilseydim, inanın bu kadar acı duymazdım diyorum. Maddi acılar geçer ya manevi acılar?”
Çok ilginçtir, Müyesser Yıldız’ın eşi bir emniyet müdürü. Yıldız, bugüne kadar eşinin durumu nedeniyle hiçbir şekilde polis haberi yazmadığını söylüyor ama Emniyet Teşkilatı ile çok yakın. Herkesin “yenge” diye hitap ettiği Müyesser Yıldız, eşinin görevi gereği çocuğunu bile önemli oranda yalnız yetiştirebilmiş. Sonra bir emniyet müdürünün eşi olarak “terörist” tanımlamasıyla Emniyet’e götürülüyor. “Beni bırakın, eşimin düştüğü durumu bir düşünsenize” diyor.
Peki neler yaşamış Emniyet’te Müyeser Yıldız?
Örneğin 2 numara olan yakın gözlüklerini almışlar. “Verdiğiniz belgeleri nasıl okuyacağım” demiş. Yine vermemişler. Ne zaman ki bir belge imzalaması gerekmiş “Okuyamıyorum” deyince mecburen getirmişler gözlükleri.
Altı kat üstten çağrılan bir kadın polis nezaretinde gittiği tuvaletlerde sabun ve tuvalet kâğıdı yokmuş, pislik ve kokudan durmak mümkün değilmiş.
Sıkı bir sigara tiryakisi olan Müyesser Yıldız’a hiç sigara içme izni verilmemiş. Paralarını yanına vermişler, ama dışarıdan yemek istediğinde bunu kabul etmemişler.
Ama asıl işkence gibi uygulamaların aşırı yorduktan, bitkin düşürdükten sonra yapılanlar olduğunu anlatıyor Müyesser Yıldız. “Her taraf kamera” diyor “Tuvaletlerde bile var. Akraba gibi izliyorslar sizi, yorgunluktan kafam düşmüş gözlerim kararmış, o sırada kapıdan biri giriyor bir kâğıt imzalatmak istiyor.”
Çoğunun ne olduğunu bile anlamamış o bitkin halde Yıldız ve çareyi “İtiraz hakkım saklı kalmak kaydıyla imzalıyorum” notunu düşmekte bulmuş.
Müyesser Yıldız Emniyet fotoğraflarının nasıl çekildiğini de çok merak edermiş. “İnsanlar nasıl bu kadar kötü çıkıyor?” dermiş kendi kendine. Anlatıyor. “Yine bilmem gecenin kaçı, battaniyeyi başıma geçirmiş uyumaya çalışıyorum. Polis (pislik içindesin kalk resmin çekilecek) dedi. Saç baş perişan tabii. İnanır mısınız, her pozda dilimi çıkardım. Ağzımın dolusunca beddua ettim. Hele parmak izleri alınırken çıldırdım.”
Müyesser Yıldız sağlık muayenesine her götürüldüğünde doktorun yanında polisler de kalmış Yıldız, “Bu manevi işkencedir” demiş ama para etmemiş polisler dışarı çıkmamışlar hiç.
Müyesser Yıldız mektubunun sonunda bir gözlemini de aktarıyor. Diyor ki “Soruşturmaları tamamen polis yürütüyor. Emniyette 40 soru sordular. Susma hakkımı kullandım. Sonra aynı kâğıtları Savcı Zekeriya Öz de kullandı, aynı soruları sordu. Yani gerçek iddia makamı polis.”
Ve işte Müyesser Yıldız bunları anlattıktan sonra “Filistkin askısına çekseler bu kadar acı çekmezdim” diyor.
Tabii Yıldız’ın gördüğü manevi işkence, son yıllarda tutuklanan hemen herkesin başına gelenleri yansıtıyor. Evet belki fiziki işkence çok azaldı, her şey telefon dinlemeler ve teknik takiple yapılıyor. Ama insan onuruyla oynamak belli ki eskisinden de beter biçimde devam ediyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinin şikâyeti
Can Bey; size Yıldız Teknik Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerin mağduriyetinden bahsetmek istiyorum. Üniversitenin Davutpaşa Kampüsü’nde okuyan bizleri Cevizlibağ’dan kampüse taşıyan bir belediye hattı vardı (41AT hat numaralı) Bizim okulun Davutpaşa kampüsüne ulaşım olanağı çok sıkıntılıdır. Çünkü merkezi bir kampüs değil. Kampüsün önünden otobüs geçmez. Biz öğrenciler de okula metrobüsle ulaşım sağlamak zorunda kalıyoruz. Ve okula en yakın durak olan Cevizlibağ durağında iniyoruz. Oradan da bu otobüs sayesinde okula ulaşımımızı sağlıyorduk.
Ama hiçbir açıklama yapılmaksızın bu hat kaldırıldı.
Biz öğrencilerin tezi ise şu yönde: Davutpaşa kampüsü oldukça büyük bir kampüs olduğundan okul içi ulaşımı sağlamak için Çilek Turizm adında bir şirket ile okul yönetiminin bir anlaşması var. Kampüsün bir ucundan öbür ucuna 15 kuruş karşılığında bizi taşıyordu. Çilek Turizm’in bir de kampüs ile Cevizlibağ arası taşıma yapan bir hattı var.
Bu taşıma karşılığında ise 50 kuruş ücret alınıyor. Davutpaşa Kampüsü’nde 5000 öğrencinin öğrenim gördüğünü düşünürsek bu Çilek Turizm için iyi bir gelir kapısı olabilirdi. Biz her sabah bu şirketin 30 kişilik minibüslerinde 50 kişi seyahat ediyoruz. Hayvan taşıyan araçlarda bile onlara bu kadar eziyet edilmez. Bu şirketin baskısıyla 41AT’nin kaldırıldığını düşünüyoruz öğrenciler olarak. Artık öğrencilerin bir gelir kapısı gibi görülmesinden sıkıldık! Biz okumak için ne bizim ne de ailemizin emeklerinin sömürülmesini istiyoruz! Anladık ki devlet bizi düşünmüyor ama en azından vicdanlar bizi düşünsün istiyoruz. Bu sıkıntının sadece Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinin değil tüm üniversite öğrencilerinin ortak derdi olduğuna hiç şüphe yok.
(Öğrenciler adına B. D.)
Doksan küsur kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamı, “Norveç’in, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığı en büyük trajedi” olarak tanımlayanlar, ülkemizde bir ay yaşasa nasıl bir ifade kullanır acaba? (Gani Yıldız)
Can Ataklı/Vatan
Yorum Gönder