AKP’li yetkili anayasa konusunda gelinen noktayı şu sözlerle özetliyor :
“Başkanlık sistemi parti kararımız. Eğer Başkanlık sistemi, yeni anayasa önünde engel ise diğer maddelerde bir uzlaşma olursa parlamenter sistem ile yolumuza devam edebiliriz.Başkanlık sisteminden çekilme şartımız uzlaşmadır.” (Radikal,3 Mayıs 2013)
Yani AKP, CHP’ye “Anayasa’ya ortak ol, Başkanlık’tan vazgeçelim” diyor!
Bu veciz ifade, medyada estirilen “CHP sürece destek vermezse biter” yayınlarını, yani AKP ve yandaşlarının ansızın ortaya çıkan CHP sevdasını açıklıyor.
Zira AKP çok iyi biliyor ki, CHP’yi bu sürece ortak etmeden, sürece meşruiyet kazandıramaz!
Anayasa meydan savaşı!
Öcalan Erdoğan’a “al başkanlığı, ver özerkliği” demişti; Erdoğan da Kılıçdaroğlu’na “Anayasa’da uzlaşalım, başkanlığı erteleyelim” demiş oluyor.
Kuşkusuz bu sonuç, hem Yeni Anayasa’nın aslında Apoyasa olduğunu hem de Erdoğan’ın Anayasa Meydan Savaşı’nın ilk üç muharebesini kaybettiğini ortaya koyuyor. Ancak savaş sürüyor.
Atlantik cephesinin bölünme anayasası ya da Apoyasa’da kaybettiği muharebeleri ve mevzileri inceleyelim:
1. Anayasa’yı bir yılda çıkartacaklardı, yapamadılar!
2. Türksüz anayasa yapacaklardı, yapamadılar!
AKP, her ne kadar tanımları ve ifadeleri sulandırdıysa da, yoğun tepkiler nedeniyle hazırladığı taslağa Türk ifadesini koymak zorunda kaldı. Hatta AKP bu konuda, taslağına “Türkiye ahalisi” gibi ifadeler koyan CHP’nin bile ilerisine konumlandı.
Daha da ilginci ise PKK’nin tavrıydı. PKK’nin iki numarası Murat Karayılan bile Türk milletini oluşturan milliyetlerin tek tek yazılması halinde, anayasada “Türk milleti” ifadesinin bulunmasından rahatsız olmayacaklarını ilan etti. (Ezgi Başaran, Radikal, 26 Nisan 2013)
3. Türk tipi başkanlık sistemi getireceklerdi, yapamadılar! Türk tipi başkanlık, bir sultanlık rejimiydi ve sultan sadece yürütmenin başı değil, fiilen yasamanın da, yargının da başıydı.
Ancak tepkiler AKP’yi bu konuda da geri adım atmaya mecbur etti. Erdoğan önce yarı başkanlık, sonra partili cumhurbaşkanı, son olarak da “başkanlıktan vazgeçebiliriz” mevziisine geriledi.
Milli Merkez’in başarısı!
Her üç konuda da AKP’nin karşısına esas olarak Milli Merkez dikildi. Milli Merkez hem siyasal faaliyetleriyle Erdoğan - Öcalan anayasasının karşısında bir tepki örgütledi hem de 12 Eylül anayasasının gerçek karşıtı olan milli anayasayı yurt çapında yaptığı 153 toplantı ile oluşturdu.
Başbakan Erdoğan’ın İşçi Partisi’ni, Doğu Perinçek’i ve Milli Merkez’i açıktan hedef almasının esbabı mucibesi buradadır.
Milli Merkez’in varlığı aynı zamanda CHP içindeki ulusalcıların da elini güçlendirmiştir. Ulusalcılar Yeni CHP içine yuvalanan ve üst yönetime yerleşen neo-liberal kesimlere karşı Türkiye’yi kararlılıkla savunurken, Milli Merkez’in yarattığı rüzgârdan beslenmiştir.
CHP’nin tarihi görevi!
Milli kuvvetler ile gayri millî kuvvetleri Anayasa Medyan Savaşı’nın ön muharebelerinde karşı karşıya getiren sürecin analizi ve doğru okunması, asıl savaşın kazanılması için zorunluluktur.
Artık Türkiye için kritik bir dönemece girilmiştir ve CHP’ye büyük görev düşmektedir. Şöyle ki, CHP’nin AKP’nin yaptığı pazarlığa razı olmaması, ilk üç muharebenin ardından asıl savaşı kazanmayı da kolaylaştıracaktır.
CHP bilmelidir ki, AKP’nin “anayasada uzlaşırsak, başkanlıktan vazgeçeriz” demesini kabul etmek Türkiye’yi bölünme sürecinden çıkarmaz!
CHP’nin yapması gereken Erdoğan ile Öcalan’ın anayasasına da, başkanlık sistemine de, özerklik hamlelerinde de toptan karşı çıkmaktır!
Çıkmazsa Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve Öcalan’ın girişimlerine meşruiyet sağlamış olur.
Ancak bitirirken altını çizerek belirtelim: CHP’nin AKP’ye parlamentoda sağlayacağı bu meşruiyet, Türk milleti nezdinde asla geçerli olmayacaktır!
Yorum Gönder