En Son Kılıçdaroğlu’nu Gördüm İçinde! - Orhan Bursalı

“Bugün kim atıldı, kim veya kimler var içeride” diye.. Baktım haberlere, bir savcı, Kılıçdaroğlu’nu içine atmış! Nihayet, başka şeyler de yazabileceğimi göstermek

En Son Kılıçdaroğlu’nu Gördüm İçinde! - Orhan Bursalı
27 Mayıstan önce yayılan söylentilerden biri neydi: “İktidar gençleri kıyma makinelerine atıyor..”
Ordu, diktatörlüğünü kuran Menderes iktidarını devirecek.. Gençler ayaklanmış.. Eh, ortamın hazırlanması gerek; görevli ordu birimleri bu söylentiyi yayıyorlar, pek çok insan da inanıyor “kıyma makineleri”ne..
O günkü kıyma makineleri palavraydı.. Ama bugünküler gerçek!
İktidarın adaleti ve hukuku, gerçek kıyma makinelerini kurdu ve tıkır tıkır çalıştırıyorlar!
Ulan dedim kendime, Menderes makineyi Meclis’te kurup muhalefeti derdest etmeye yöneldiler... Ama bunlar daha gerçekçi çıktı, Meclis’e dokunmuyorlar (şimdilik)... Önce mıntıka temizliği yapıyorlar!
Hergün bakıyoruz..
“Bugün kim atıldı, kim veya kimler var içeride” diye.. Baktım haberlere, bir savcı, Kılıçdaroğlu’nu içine atmış!
Nihayet, başka şeyler de yazabileceğimi göstermek için kurguladığım yazıyı hemen çöpe attım!
***
Düş bu ya, elimi uzattım, Kılıçdaroğlu’nu dışarıya çekip almak için!
Zaten seçim gezileri sırasında uçakta karşımdaki koltukta ölçüp tartmıştım, kuş gibi gelmişti bana, onu bir çekişte dışarıya alabilirdim!
Hey Başkan, uzat elini, kendini koyverme öyle!
Düşündüm de, CHP, kıyma dişlileri içinde öğütülen kendi milletvekillerini bile çekip dışarıya alma becerisini gösterememişken... Başkanlarını gerçekten kurtarabilirler miydi?
Hadi, yazının gelişi icabı, bir uç yorumda bulunayım: Olağanüstü koşullarda masa üzerine çıkartabilecekleri bir “fezleke”leri var ellerininin altında, şimdilik uykuya olsa bile... gerektiği zaman kullanılmak üzere!
Türkiye bu yıl, öbür yıl ve daha öteki yıl, çok zorlu günler, aylar, yıllar yaşayacak!
Ama akıl bu ya, “nereye takılacağı” belli olmuyor, ben Kılıçdaroğlu konusunu öyle yabana atmayın derim... İşte bir bahanem daha var:
***
Gazete küpürlerimi karıştırıyorum, son günlerde kimler atıldı makinenin içine: Tabiiiii Seyfi Bey! Seyfi Oktay!
O, “Alevi” adam yani! Eski (Sivil) Adalet Bakanı!
Dikkat edin: Eski Adalet Bakanı!
Şu Seyfi Bey konusuna nasıl nereden girsem diye bekleyip duruyordum, işte bir kapı açıldı!
Seyfi Bey milletvekili değil, bakanlığı da eski...
Diyorum ki, ufaktan ufaktan, eski milletvekili ve bakanları sıraya koydular demek ki, siz buna komplo teorisi deyiverin! Benim de böyle bir teorim olsun, izin verin de!
Bu iş öyle başlar, merdiveni kurarlar, sonra tepeye doğru tırmanmaya başlarlar! Ulaştıkları yükseltide bulduklarını toplaya toplaya. En olgunu en yükseklerdedir ya!
Ordu’nun tepesine, yavaş yavaş yükselttikleri merdivenden tırmandılar. Albaylardan generallere, orgenerallere ve genel kurmay başkanlarına...
“İleri demokratik rejim”lerde, bu iş öyle oluyor. Alıştıra alıştıra, küçükten büyüğe, alttan yukarıya doğru.. İşi pişire pişire..
Bakmışsınız ana mönü hazırrr!
***
Seyfi Oktay’ın Milliyet’te yayınlanan dosyasına bakıyorum.. Yazdıklarım onlarla sınırlı. Oktay, “Yargı Hücresi’nin Başı”.. Vay vay vay... Tabi ki, Ergenekon, Balyoz davaları olacak ta, bunların dışarıda bir yargı hücresi ve başı mı olmayacak..
“Bütün davalar gibi bu dava da bir kişi tarafından polise gelen bir ihbarla başlıyor!” Nasıl ama, heyecanlı film sahnelerinde ınnınnnnınnn vardır ya.. işte bununla eşlik edebilirsiniz yazının bu bölümüne! Ne Nihavent ne Acemaşıran.. Tamamen Amerikan müziği lütfen..
Telefon konuşmalarına bakıyorum... Hepsi laga luga... Kenarından köşesinden, o da bir iki laf için, sezgiyle, şöyle yapmak istemişler, diyebilirsiniz sadece. Ama gerçekleşen de hiç bir şey yok!
Veya şöyle diyelim:
Siz bu yazıyı okurken, hakim ve savcılarla ve yakın çevresiyle, binlerce telefon görüşmesi yapılıyor. Hepsi, iyi niyetli davranışlar beklemeye yönelik.. Ama bunlar arasında el ele yüzyüze ne rüşvetler dönüyor! Al parayı ver cezayı veya adamı..
Seyfi Oktay’ın “terörist başı” olduğu “hücre” ise, zavallı mı zavallı, edebildikleri tek bir söz bile yok... Ben olsam şöyle derim:
“Arkadaşlar, şu Balbay’ı kurtarmak için etkileyebileceğimiz kimler varsa etkileyelim.. Gül’ü, Erdoğan’ı, mahkemeyi, hakimi, savcıyı.. Ciddi şeyler söyleyelim, vicdanları olguları görsün ve bu zırvalığa bir son versinler!.. Hadi işbaşına!”
Örgüt öyle çalışır !
Düşünüyorum da, Türkiye’nin her yanı, dünyanın her ülkesi “lobi” ile kaynıyor.. Lehte karar çıkarmak için yani! Türkiye’deki lobi kazanının içinde, kaynaya kaynaya içinde su kalmıyor, günde 100 parti su dökülüyor..
Burada Seyfi Oktay değil sadece, avukatları, savunmayı da esir alma ve hepsini Ergenekon kazanına atma çabası var .
***
Kılıçdaroğlu için bir şeyler daha diyecektim, ama yazı bitti; kısaca yazayım: “yanına kimleri ister”, miydi?!.

Orhan Bursalı/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget