Kötü bir yasa iyi bir uygulayıcının
elinde olumlu sonuçlar verebilir, iyi bir yasa kötü uygulayıcıların elinde felaketler getirebilir.
Bu sözün her tarafı yaşadığımız sürece uyuyor.
Adalet Bakanlığı’nın gündeme getirdiği “Yargı Reformu-3” başlıklı paket de bu kapsamda görünüyor.
Öncelikle şu noktanın altını çizelim; bir konuda sürekli reform yapıyorsanız demek ki yaptıklarınız ya eksik, ya yanlış.
Yapılan açıklamalar, son paket ve uygulamalar birlikte değerlendirildiğinde Adalet Bakanı’nın görünümü şöyle özetlenebilir:
Adalet dağıtmanın zeminini oluşturmaktan çok, mevcut durumu iktidar adına yönetmeyi amaçlıyor.
***
Elbette yasa değişikliğinin kaçınılmaz olduğu durumlar vardır. Her şey bir yana teknolojinin gelişimiyle birlikte gündeme gelen hukuksal sorunlar var.
Ancak Türkiye’de yargının başlıca sorunu, eksiklikler yanlışlıklar bir yana, uygulama. Mevcut yasalar “önce hukuk”, “önce masumiyet karinesi” anlayışıyla uygulansa tartışmalı konuların çoğu gündemden düşer.
Birkaç örnek verip somutlaştıralım...
Yargı sisteminin en özensiz yaklaştığı konuların başında “delil hukuku” geliyor. Ceza davalarında delillerin hukuka uygunluğu, suç-delil bağlantısı yargılamanın en önemli aşamasıdır. Daha doğru anlatımla işin başıdır. Eğer deliller hukuka uygun değilse, suç suçlanan kişi bağlantısının dışındaysa daha baştan elenir, dosya dışı bırakılır.
Türkiye’de bu iş, en sona bırakılıyor. Yani hüküm aşamasına. O aşamaya dek insanlar suçlanmaya devam ediyor, tutuklu kalabiliyor.
Bu sütunlarda sıklıkla dile getirdiğimiz “dijital veriler” de delil hukukunun bir parçası olarak davaların netleşmesine değil, karmaşık hale gelmesine neden olan bir sorun halinde kalmaya devam ediyor.
Hukukun sürekli reformlarla “deforme” edilmediği ülkeler iletişim teknolojisinin gelişmesiyle birlikte bu konuyu çoktan çözdü; “Siber Suçlar Sözleşmesi” adı altında ortak bir metin bile oluşturdu.
Türkiye bu sözleşmenin kurallarına tam olarak uymamasına karşın yine de hukuki zeminde kalınmasını sağlayacak düzenlemeler yaptı. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 134. maddesinde dijital verilerin nasıl delil değeri taşıyacağına ilişkin uyulması zorunlu kurallar var.
Silivri yargılamalarında bu yasa adeta yürürlükte değil. Yasa uygulansa çoğu dijital verilere dayandırılan davalarda en azından bir netleşme ortaya çıkacak.
Tutuklamanın devamına karar vermek, ilk tutuklama kararından daha ciddi bir adım. Bu nedenle mevcut yasalar yargıca, “Eğer tutukluluğu sürdüreceksen bunun gerekçelerini tek tek yazmalısın” diyor.
Uygulamada ise tüm sanıklar için tek tip gerekçe yazılıyor.
***
Yukarıda çok az bir bölümünü vurguladığımız tersliklerin bazıları gündemdeki yargı paketinde yer alıyor!
Bu maddeleri bir araya getirip şöyle bir başlık altında yasalaştırmak uygun düşer:
Yasaların mutlaka uygulanması gerektiğine dair yasa!
Reformla birlikte sık tartışılan bir konu daha var; yargının hızlandırılması.
Sanırım hiçbir hukuk devletinde böyle bir reform başlığı yoktur. Zira yargılama bir bütündür, hızı da içeren “makul sürenin yanında adil yargılanma” esastır.
Hükümetin genel tutumu dikkate alındığında yargının hızlandırılmasından şunu anlamak gerekiyor:
Yargının “suçlama” yönü zaten çok hızlı seyrediyor. İnsanları, isimsiz bir ihbarla, birkaç telefon bağlantısıyla, işinin gerektirdiği ilişkilerle, kolaylıkla ve hızla suçlamak mümkün... Sıra aynı hızla hüküm vermekte!
Böyle bir “reform” aranıyor!
Bu yazı toplam 85 defa okunmuştur .
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder