Sütbeyaz bir kırağı üzerinde yürüyorum sanki...
Duygularım, beni yıllar öncesine götürüyor.
Acılar ırmağındayım belki, belki de bir düş görüyorum...
Eli kanlı PKK’nin işlediği cinayetler, yaptığı katliamlar...
90’lı yıllarda devlet desteğiyle kurulan Hizbullah ve faili meçhul cinayetler... Devlet içinde örgütlü silahlı çeteler... Bunlara göz yuman siyasal iktidarlar...
Bunun yanı sıra her Kürt kökenli yurttaşımızı potansiyel terörist olarak gören bir zihniyet.
Gözlerimi yumuyorum....
Belinde silah değil, cebinde üç yumurta bulunan 19 yaşındaki üniversiteli gence istenen ceza, yumurta başına 44 ay çarpı üç.
132 ay hapis...
132’yi bölün 12’ye, kaç yıl ettiğini siz bulun...
Sonra düşünün uzun uzun...
Devletin istihbarat birimlerinin, sivil-asker bürokratların bildiği, ama önlem almadığı Hrant Dink cinayetini aklınıza getirin.
***
Ogün Samast adında 17 yaşında bir genç, tek başına belinde silahla İstanbul’a geliyor, başında beyaz beresiyle Hrant’ı, güpegündüz İstanbul’un en kalabalık semtinde, Osmanbey’de öldürüyor.
Dink ailesinin avukatları, TİB ve MOBESE kayıtlarının önemli bölümlerinin silindiğini öne sürüyor...
Zaten dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, 17 yaşındaki Ogün Samast’ın işlediği cinayeti “üç -beş duyarlı milliyetçi gencin işi” deyip görüşünü açıklıyor.
Demek ki bu ülkede cebinde üç yumurta değil, belinde silah taşıyacaksın örgütlü suç kapsamına girmemek için...
***
Bakın o dönemin asker-sivil bürokratlarına... Hepsi terfi ettiler...
Cinayetin işlendiği tarihte Trabzon Valisi olan Hüseyin Yavuzdemir’in birkaç gün önce yaptığı açıklama güme gitti, kimse umursamadı.
Rahip Santoro cinayetinin ardından merkeze alınan Yavuzdemir bakın ne diyordu:
“Olayı Trabzon’da bir alışveriş merkezinde televizyondan öğrendim. Yanımda o dönemin Emniyet Müdürü Reşat Altay vardı. O bildiği halde bana bir şey söylemedi.
Eğer bu bilgi bende olsaydı, hemen İstanbul valisine haber verirdim. O gün görev yapanlar bana bilgi vermeyip görev suçu işlediler.
Hiçbir şey bilmeyen bir vali durumunda olmak ağrıma gidiyor...”
Vali Yavuzdemir, her hafta güvenlik toplantısı yapıldığını belirtip devam ediyor:
“Toplantı benim başkanlığımda yapılıyordu...
Emniyet Müdürü Reşat Altay, İl Jandarma Komutanı Ali Öz, tugay komutanı ve istihbarat temsilcilerinin katılımıyla yapılıyordu toplantı.
Sonradan gazetelerden öğrendim istihbarat birimlerinin Hrant Dink gibi önemli bir gazeteciye suikast yapılacağından haberdar olduklarını. Eğer bilgi verilseydi bugün Hrant Dink yaşıyor olacaktı.”
***
Yağmurlu bir günün içinde dünü ve bugünü düşünürken, Ankara Sıkıyönetim Savcısı Nurettin Soyer’in Uğur Mumcu’ya anlattıkları aklıma geldi...
Ankara’da bir operasyon yapılıyor. Operasyonda uzun namlulu silahlar, 5-6 tabanca, 500 mermi ele geçiriliyor.
Soyer, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun’a gidip şöyle diyor:
“Komutanım size güzel bir haberim var... Çok sayıda mermi, uzun namlulu silah bulduk. Bunlar pek çok katliam ve faili meçhul cinayetleri aydınlatır.”
Recep Ergun hiç umursamaz...
Nurettin Soyer’e şöyle seslenir:
“Bırakın efendim bırakın onu... Solcular Kızılay’da pankart asmış. Siz gidip pankart asanların failini bulun, daha önemli. Benim için bulunan silahlar önemli değil... Pankart asan solcular önemli.”
***
Recep Ergun, Nurettin Soyer ve Uğur Mumcu yaşamıyor bugün...
Türkiye’nin dününü ve bugününü göstermesi bakımından Soyer’le Ergun Paşa arasındaki konuşma çok önemli...
Kafalar değişmemiş...
Bugün de silahla adam öldürenler ay-yıldızlı bayrağımızı kullanıp güvenlik güçleriyle birlikte resim çektiriyorlar güle oynaya...
Pankart asan, cebinde yumurta taşıyan 18-19 yaşındaki gençler ise terör örgütü kurup eylem yapmak suçundan tutuklanıp yargılanıyor....
Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder